- Muhterem Nihat Beyefendi. 
Muhterem Samet Bilek Bey’e cevap mâhiyetindeki enfes yorumunuza aynen katılıyor, üzerine ilâve edilecek bir şeyler bulamıyorum. Katkı vermeye devam ediniz. 
Değerli Kardeşim Süleyman Nazif Küçüktepe Kardeşim. 
Bilmiyorum, nerelisiniz, İmam-ı Rabbânî Evlâdı arasında yeriniz ve müktesebâtınız nedir? 
Bendeniz, 05 Eylül 1966 – 05 Eylül 1968 tarihleri arasında askerlik hizmetimi yapmak üzere İzmir-Bornova’da, bu tarihten, 1970 yılının başlarına kadar da, İzmir-Balçova’da bulundum. İzmir ve Ege Bölgesiyle alakam yalnız bu tarihlerle alakalı değildir. 1961-1962 yılları arasında yaklaşık, bir buçuk yıl Aydın-Çine’de kaldım. Ayrıca, 1963 yılının Mayıs ayında bir hafta müddetle İzmir’de müftülük-vâizlik imtihanlarına katıldım. 
Bu sebeple, daha önce Tekirdağ müftülüğünü yaptığı yıllar’da, yakından tanıma fırsatı bulduğum, o yıllar’da Manisa Vâizi olan Merhûm Halid Başar’ı, Manisa Müftüsü, Merhûm Refik Akçalioğlu’nu, Manisa Vâizi, Merhum Hüseyin Bâkır’ı, Vâiz ve Kur’ân Kursu Muallimi Abdullah Şâhin’i, Merhûm, Kiraz’lı Kemal Amca (Kemâl Bıçakçı’yı), Merhûm, Kaptan Ahmet Kılkış’ı, Merhûm, Ödemiş’li, Ziya Sünguroğlu’nu yakından tanıma imkânım oldu. Hazretimizin ilk talebesi’nden Merhûm Hocamız, Mustafa Çırpanlı Hocamızı, İstanbul Çatalca’da, Tekâmül talebesine ders verdirirdim. Bu sürelerde, geceler boyu kendisini aşırı derecede ta’ciz edecek kadar, “Efendi Hazret’leriyle alâkalı sorular sorardım. Sohbet’lerinden çok istifade ettim.” 
Evet! Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid ve Medâr Mürşid’in yer üstünde ve yer altında, bulunanlara, dünya’ya ve ricâl-i Ma’neviyye’ye veda ziyaretinde, kendisini karşılayanlar arasında bulunan, Halid Başar, bildiğimiz, bildiğiniz, Hâlid Başar’dır. Zâten başka da herhangi bir Halid Başar yoktur. 
Muhterem Fahri İlhan Beyefendi. 
Hâlishâne du’a’larınız ve temennileriniz için çok teşekkür ederim. Çok yakında email adresimi size bildirebilirim. Bizi ta’kibe ve bu zemine katkı vermeye devam ediniz. Selâmlar. 
Değer’li Kardeşim Mustafa T.Anadolu Selçukî, Kudretli, Devleti’nin yazlık Başşehri, devrinin en güçlü, Anadolu Beylik’lerinden, Eşrefoğlu Beyliğinin Başkenti, Beyşehir’den selâm almak ne güzel. Memleket havası bahşettiniz. Teşekkürler. Bu zemini ta’kibe ve katkı vermeye devam ediniz. 
- Pek Muhterem Şeref ŞENYIL. 15 yıla yakın bir zaman zarfında, Aziz Milleti’mizin Haçlı Seferlerine, Hıristiyan ve Yahûdî misyonerliğine karşı olan hassâsiyeti törpüleyen, dinler arası diyalog, İbrâhimî dinler, semâvî dinler safsatasını yıllar’dır devam ettirip Yüce İslâm Dinini Hıristiyanlaştırmak için herşeyi, herkesi kullanan, ma’lûm ve ma’hut zât’ın foyası çıkmış, kim olduğu, kimlere hizmet ettiği gün gibi âşikâr bir şekilde ortaya çıkmıştır. 
Sıra şimdi, ismini zikretmeden, “Hazret-i Pir-i Mugân” dediği zâtın ipliğini pazara çıkarmaya gelmiştir. İçinde bulunduğumuz hassas dönem için muacceliyyet kesbeden ba’zı konulara öncelik verilmiştir. 
Küfür, Kâfir ve Tekfîr ile ilgili yazılar devam edecektir. 
Rızık ve Rezzâk-ı Âlem için müstekîl bir yazı yazılabilir. 
Tütün Ma’müllerinin ve diğer haram kılınan uyuşturucu’ların, hürmeti ve telâfisi imkansız zararlarını yazmaya bilmem ihtiyaç var mıdır? Cihanşümûl Tıp Âlemi’nin tütün ma’mulleri ve diğer uyuşturucular için verdiği mesaj’lar yeterince uyandırıcıdır, zannederim. 
- Değer’li Kardeşim Ali Yıldız Beyefendi. Bunların mahcûp olacaklarını hiç zannetmiyorum. Beklemiyorum da! Haya, mahcûbiyyet, utanmak, İslâmî ve insâni hasletlerdir. Peygamber’imiz Sallallahu aleyhi ve sellem, Haz.Adem’den i’tibâren, bütün Peygamber’ler, ümmetlerine ve kavimlerine bir şey söylediler. 
“İzâ Lem Testah’y-i Fesna’Mâ Şi’te” (Haya etmiyorsan istediğin her şeyi yapabilirsin)
Hafızam beni yanıltmıyorsa, Arif Hikmet Köklü, asker kökenli, harita mühendisi albaydı. Ankara’da, Genelkurmay Başkanlığı adına üniversite’de talebe olduğu yıllar’da, Müceddid’in Ankara’yı teşriflerinde kendisiyle görüşme şerefine ermiş birisiydi. 
Sonraki yıllarında, Büyüğümüz, Cennetmekân, Merhûm Beyağabeyimiz, Kemal Kacar Ağabeyimizle münasebetlerinin iyi olduğu söylenemez. 
1970’li yıllar’da, Dr.Tayyar Altıkulaç’ın Diyânet İşleri Başkanlığı yaptığı yıllarda, Diyânet İşleri Başkanlığı muvakkit’i olarak vazife yaptığını biliyorum. Said Kürdî (pardon, Nursî) hakkında sitayişkâr şeyler söylediğini ben de duymuş, tarifsiz üzülmüştüm. 
Haşhâşîn, serlevhalı yazımızın ne kadar isabetli olduğu bugünlerde iyice anlaşılmış olmalıdır. Şuur’ları dumura uğramış, akıllarını torbaya koyup, hâşâ ilahlaştırdıkları zâta teslim etmiş olanların, bugün, islâmî, insânî hiçbir ölçü ve değer tanımadan, hedef seçtikleri zât’a Kelb-i Akûr gibi saldırıyorlar. 
- Pek Muhterem Abdülazîz Aydınlı Kardeşim. 
Gündüzalp, Ede Balı, Osman Gazî ve bütün Âl-i Osman’a sonsuz, hürmetimiz vardır. Ancak, tarihî vaka’ları değerlendirirken, mümkün olduğunca tarafsız olmak durumundasınızdır. Âl-i Osman’ı tek tek Pâdişah’ları değerlendirdiğinizde elbette derin bir hürmet hissiyle yâd edersiniz. Ancak, ba’zı uygulamalara baktığınızda farklı değerlendirmelerde bulunabilirsiniz. 
Meselâ, Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Osmanlı’nın inhitad (gerileme) dönemini, Üçüncü Selim ile başlatır. Hattâ, ne zaman ki, Üçüncü Selim “Zurna’yı öttürdü. Devletin düşme ve gerileme dönemi başladı,” derdi. İstanbul’un Fâtih’i, dünya’nın en güzel yerinde, Topkapı Sarayı’nın bulunduğu yer, Saray Kompleksi’nin temellerini atmış, kendisinden sonra gelen her Pâdişah bu komplekse bir şeyler ilâve etmiştir. 
Sultan Abdülmecid Han, Avrupa’daki her türlü, estetik zevk’lerden uzak, yaldızlı saraylara heves ederek, Fransızlar’dan, İngiliz banka ve banker’lerinden, hattâ Galata banker’leri denilen, Yahûdî tefecilerden borç para alarak, denizi doldurup Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmıştır. Meşrûtiyetten sonra bu borç’ların tasfiyesi için Düyûn-u Umûmiye kurulmuş, Osmanlı Devlet-i Aliyye’mizin bütün gelirleri ipotek altına alınmış, geleneksel, tüm ihraç ürünlerimize Batılı devletlerce el konulmuştu. Düyun-u Umûmiyye’ye tâbi borç’ların son taksitleri 1970’li yılların ortalarında ödenebilmiştir. 
Tarih’in en zekî, en müdebbir Devlet Adamı, Sultan Abdülhamid Han, eğer Düyûn-u Umûmiyye boyunduruğu altında ezilmeseydi, çok farklı gelişmeler olabilirdi. Bu gerçeği ifade etmek sizi niçin rahatsız etsin ki! 
- Pek Değer’li Özkan Dukan Beyefendi. 
Ma’lûm ve Ma’hut Zât hakkında 2001’den beridir, onlarca yazı yazmış birisi olarak, sadece üçüncü şahısların isnadlarına istinad ettiğim doğru değildir. Bugün, sizin ta’birinizle üçüncü şahıs’ların ifade ettiklerini, yıllar öncesinde, kendisine izafe edilen, kendisinin imzasını taşıyan kitap’larından okuduk, bizzat kendi ağzından işittik. Papa’ya sunduğu mektubundu, “Sizin misyonunuzun bir parçası olmak istiyoruz, bugüne Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında kavga ve cidalin asıl sorumlusu Müslümanlardır,” diyen kimdir? 
Kendisinin, Papa seçiminde rey hakkı olan, Hıristiyanlık’tan gelmeyen, dünya’da iki Kardinal’den birisi olduğu hususunda, kitaplar yazıldı, internet site’lerinde, rekor’lara ulaşan yazılar çıktı. İ’tiraz etmeyen kimdi? 
Yıllardır, “Dinler arası diyalog, İbrâhimî dinler, Semâvî dinler yaftalarıyla Yüce İslâm Dini’ni Hıristiyanlaştırmak için gayret sarfeden ve maalesef, bir ölçüde de başarı kazanan bu adam mı Peygamber’imiz’le görüşecek. Hâşâ! Sümme, Sümme, fe Sümme hâşâ! Dağdaki çoban, eğer Merhûm, Lâdik’li Ahmed gibi, Devrin Müceddidi, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil ile birlikte, Divânüs-Sâlihîn’den ise, Peygamber’imizin ruhâniyyetiyle müşerref olabilir. Değilse, dağdaki çoban veya herhangi birisi Resûlüllah’ı nasıl görecek? Aziz Kardeşim. Ma’lûm ve Ma’hut Zât’ın ifade ettiği gibi, “Peygamber’imiz tecessüm etti, Arena’da, Türkçe Olimpiyatlarına teşrif buyurdu,” denilirse bu, reenkarnasyon olduğu için küfürdür. 
Reenkarnasyon, ölümden sonra ruhun, aynı cesette veya bir başkasının bedeninde yeniden dünyaya gelmesi demektir. Hindistan’a mevcud Kast Sisteminin oturtulması için uydurulmuş kadîm bir Hind felsefesidir. Âhireti, kıyâmeti, cenneti, cehennemi inkâr esasına dayandığı için küfürdür. “Muhakkak sen de öleceksin onlar’da ölecekler.” 
Elbette, bütün Peygamberler gibi, Sevgili Peygamber’imizde İrtihal-i Dâr-ı Bekâ eylemiştir. Dolayısıyla Peygamber’imizin hâşâ! Herhangi bir yerde tecessüm ettiğini söylemek küfürdür. 
Ma’lûm ve Ma’hut Zât’ı, siyânet gayretinizi hayretle karşıladığımı ifade etmek isterim...