YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/03) 

Halil Arık “Güzel İnsan” – 24.10.2018, 18:00

Muhterem Mustafa Akkoca beyefendiye!.

Efendim selamlarımı, sevgilerimi sunuyor saygılarımı arz ediyorum.

Uzun zaman sonra yeniden merhaba diyorum. Sağlık sebepleri, şahsi meşguliyetler, Hac-umre ve yurt içi-yurt dışı görevler derken Üstad Mustafa Akkoca beyin sohbetlerine yeniden kavuştuk Elhamdülillah.

Tabii yine Yorumculara cevaplar ve Mutalaalar”!.

Bunu istihfaf veya istısğar meyanında söylemiyorum. Bunlar da lazım, çok önemli meseleler konuşuluyor. Hayırlı ve müsbet neticeler elde ediliyor. Bazen de yapılan yorumlar maalesef irtifa kaybediyor. (Lütfen bağışlayın)

Keşke Mustafa Akkoca hocamız, nerdeyse unutulmaya yüz tutmuş kelimelerle sohbetlerini tezyin etse, Arapça-Farsça izafet terkiplerini arka arkaya sıralasa, Mâziyi, Hâle ve istikbâle taşısa bizlerde cümleleri yudum-yudum içsek

Efendim sizleri hasretle selamlıyorum. Sürç-ü kalem ve sürç-ü kelam ettikse affola

İstanbul’a gelişimde adresinizi, telefonunuzu temin ederek (nasıl olacak bilmiyorum) ziyaret edeceğim inşAllah Esselam.

Azîz Güzel İnsan! Evveliyetle, hiç te lâyık olmadığım halde, hakkımdaki iltifatınızı, “Allah’ın nuruyla nazar kılmanıza, feraset’inizle, hüsn-ü Zannınıza bağlıyorum. Rabbim, İnşâ Allah! Bu hüsn-ü Zannınızı boşa çıkarmaz. –Bu vesiyle ile sık sık, sual olunan, Feraset, firâset kelimelerine, hangisinin doğru olduğuna da işaret etmek isterim. Şöyle ki, “İttekû Firâsete’L-Mü’mini fe İnnehû Yenzuru bi’nurillâhi Azze ve Celle,” 

(Mü’minin ferasetinden, anlayışından sakınınız, çünkü o azîz ve celîl olan Allâhu Te’âla’nın nuru ile nazar eder.) Buhârî, Tirmizî ve Câmiu’s-Sağîr’in müştereken rivâyet ettikleri bu hadis-i Şerifi, Merhum, Ömer Nasûhî Bilmen Efendi Hazretleri, “500 Hadis-i Şerif”, Kitabına almış (Sahife 32) ve “İttekû Firhasetelmümin” olarak i’rablaştırmıştır. Fakat hadis’in tercümesinde “firâseti,” “Ferâset,” olarak ifade etmiştir. 

Lugatta: Ahteri’i Kebirde, “Feres,” at erkeğine ve dişisine şâmildir. Cam’i “Efrâs,” ve “Efrûs,” tasğîri ise, “Füreys,”dir diyor. “Ferâset,” “Fürûsete,” ve “Fürûsiyete,” binicilik etmek. “Firâset,” anlamak ve bilmek, “Teferrestü fîhi hayran, vehüve yeteferresü, Ey yetesebbetü ve yenzuru,” 

Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlüğünde, “Ferâset,” anlayış, seziş, sezgi, zekâ, ferâsetsiz anlayışsız, ferâsetli, anlayışlı... Takdîr sizin... 

Güzel İnsan! Ma’lum-u Âlî’leri, Emrâz, Rabbi’mizden bizlere hediyelerdir. Rabbim’den rahatsızlarınız için acil şifalar dilerim. Hayâtî ehemmiyette Meşgale’niz için ihmâlinizden teselli buldum. 

Mü’min-i Kâmil’in, Güzel İnsanların, kalbinden-gönlünden düşmek yerine dağın zirvesinden derîn uçurumlara düşüp helâk olmayı yeğlerim. 

Güzel İnsan! Zaman zaman, “Cum’a Sohbeti,” Köşemizdeki yazılar dolaysiyle bilhassa, genç tâife’den, “Hocam! Yazılarınızı anlayabilmek için, Lugat ve Lugatçe’lere başvurmak mecburiyetinde kalıyoruz,” diye sitemlere ma’ruz kalıyoruz. 

Güzel İnsan! Bir Kalem ustasının, bir Kelâm ustasının, fesîh, beliğ, kalem ve kelâm mahsulünü, nokta-virgülüne dokunmadan, bu zemine yazı yazan, yorum yapan değerli Kardeşlerimiz için Nümûne-i İmtisal olması bakımından aynen aldım. 

Güzel İnsan! Hani, hep söylenir ya! “Güzel İnsanlar, güzel atlara binip, güzel mekânlara gittiler.” Saat henüz gelmediğine göre, demek ki, hâlâ, yeryüzünde “Güzel İnsanlar,” vardır. 

Güzel İnsan! Veçhen, an veçhin, mülâkî olmayı bendeniz de sabırsızlıkla bekliyorum. Editörü’müz, Filiz Argut Hanımefendiye ulaşmanız halinde, -kendisine gerekli bilgi verilmiştir- Benim Telefon Numaramı, sarîh adresimi kendisinden alabileceksiniz. Hayır Du’â’larınızda olmak en büyük temennimdir, Efendim... 

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (4/52) 

Kemal Şahali – 23.10.2018, 00:54

Hocam 77-80 dönemi TBMM’de olan Hüsnü Yılmaz Hocamızı es geçmişsin kelle koltukta hizmet etmiş bir zat... 

Azîz Kardeşim. Çok haklısınız, Muhterem Hüsnü Yılmaz Ağabey, T.B.M.M.’sinde, 16.Dönem, (1977-1980) arasında bulundu. Aslında, Şerafeddin Paker Bey, Senato azasıydı. Devrin Başbakanı, Demirel’in, “Sizinkiler üç kişiler fakat bir ordu gibi çalışıyorlar,” dediği, Merhûm Büyüğümüz, Kemal Kacar Ağabey, Merhûm Ali Ak ve Hüsnü Yılmaz Ağabey idi. Lütfen benim zuhlüme veriniz. 

Hüsnü Ağabey’i, 1960’lı yılların başlarında tanımıştım. Sert mizaçlı, gözünü budaktan esirgemez, Salâbet-i Diniyye sahibi birisiydi. 

Hüsnü Yılmaz Ağabey, Balıkesir Müftü Yardımcılığı, -o devirde Balıkesir Müftüsü, Merhûm, Mehmed Emre Ağabeydi.- Yenice-Çanakkale, Çatalzeytin-Sinop, Arapgir-Malatya, Çukurca-Hakkâri, Pülümür-Tunceli ve Şarköy-Tekirdağ ilçe’lerinde müftülük yaptı. Kısa süren Diyânet Mâcerasında, nispeten uzun süren Balıkesir Müftü Yardımcılığı’ndan sonra, 6 ilçe’de, -Doğudan-Batıya- vazife yapması ve bu ilçelerden ba’zılarının geleneksel sürgün yeri olması, onun ne kadar dik başlı, “dediğim, dedik, çaldığım düdük,” diyen birisi olduğunu gösterir. 

Şarköy Müftülüğünden ayrıldıktan sonra, Çorlu’da ikamet etti ve Trakya Bölgesiyle, Çanakkale idareciliğini yapmıştı. 

Hüsnü Yılmaz Ağabey’e, Allah yolunda sıhhatli, hayırlı uzun bir ömür niyaz ederim. 

- Mevlüt Şimşek – 03.11.2018

Değer’li Kardeşim. “Cem-Cemmen” Darabe, Yadrıbü babından, “Cem’ı, Cem’an”, feale, yefalü babından, ceme’a, yecme’u mastarlarından türetilen kelime’lerin tercümeleri ve kullanıldığı ma’na’lar aşağıda gösterilmiştir. 

Cem kelimesi, “Cemmen,” olarak Kur’ân-ı Kerim’de, sadece bir yerde, Fecr Suresi, (89/20) 20.âyetinde geçmektedir. 

Cem, Lugatça: Ahteriy-i Kebir, “Cemme,” fethe ve teşdid ile, çok, kesîr gibi ve kuyuda cem’olan su (toplanan su) (Buradaki Cem’, cim, mim, mim, harflerinden oluşan mastardır.) 

CEM, Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugatında: 

1- Hükümdar-Şah. 2- Şark mitolojisinde şarap ve içkinin icatçısı., 3- Süleyman Peygamber’in lakamı., 4- Büyük İskender’in lakabı...

Muhammed Ferîd Vecdi’nin, 20.Asır Dâire-i Maarif’inde Cem, Kesir, (çok) “Câû Cemmen Gafîren,” veya, “Cemmü’l-Gafîr,” (Yâni, çok çok geldiler ve geride hiçbir kimse kalmadı)... 

“Cemmü’L-Gafîr,” (İnsanlardan bir topluluk)... 

El-Mû’cemü’L-Vasît’de: Kesîr (çok) her şeyden biriktiren (toplayan) Kur’ân-ı Kerim’den, “Ve Tühıbbûne’l-Mâle hubben cemmen), bir şeyin en büyüğü, Cimâm ve Cümûm “Cemmen Gafîren, Cemmi’L-Gafîr” (çok biriktiren) Cem, (Cemmen) kelimesine, İmam Faruddin-i Râzî, Tefsir-i Kebîr’inde: “Bil ki, Cem Kesir demektir. Ama daha ziyâde, su ve başka zîruh olmayan şeylerde kullanılır. “Ve yuhîbbûne’l-Mâle hubben cemmen,” “Ve yuhıbbûnel’Mâle hubben kesîran şedîden,” demektir. (âhiret işlerinden tamamen udûl etmişler ve bütün hırslarıyla dünya’ya sarılmışlardır,” demektir buyuruyor. 

Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır Merhûm, Hak Dini Kur’ân Dili Tefsirinde: “Cem-Cemmen,”i, Çok yığmacasına-bütün hırs ile, diye tefsir etmiştir. Son yıllarda hazırlanan, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın, Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsirinde: “Malı aşırı derece’de sevmek” diye, tercüme etmişlerdir. 

Ömer Nasûhî Bilmen Efendi Hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsirinde: “Ve malı pek çokça bir sevgi ile seversiniz,” diye tefsir etmiştir. Dip not olarak da: “CEMMEN” kesîren çokça ma’nasıdır. diye düşmüştür. 

Merhûm, Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerimi’inde: Beyzâvî, Celâleyn ve Medârik tefsirlerine atfen, “Malı pek çok seversiniz,” diye tefsir etmiştir. 

Cim, mim ve ayın harfinden müteşekkil, “Cem’i” kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de 3 yerde, Cem’i mastarından türetilen, Ceme’a 3 yerde, Cumia 2 yerde, Cem’an 3 yerde, Cem’ân-i 4 yerde, Cumu’a bir yerde, Cem’uküm, bir yerde, Ceme’nâküm, bir yerde, Ceme’nâhüm, 2 yerde, Cema’hû bir yerde, Cem’ihîm, bir yerde, Ceme’ahüm bir yerde, Ceme’û bir yerde, Cem’un, 4 yerde, Cemî’an 49 yerde, yecme’u, 3 yerde, yecme’uküm, 2 yerde, yecme’anneküm, 2 yerde, yecme’ûne 3 yerde, geçmektedir. 

“Cem’” Ahterî’ye göre, hurmanın yaramazı, ba’zılarına göre, muhtelif nev’i hurmanın bir araya getirilmesi, hac günlerinde toplanıldığı için, Müzdelife’ye de Cem’denilir. Muhtelif eşyayı bir yere götürmek ma’na’sına da gelir. Cemaat için de isimdir. Ceme’a-ş-Şeyül’-Müteferrık, (Fecteme’a, Ve Teceamme’L-Kavmü, İçtemeû min hâhunâ ve hünâ) kavim şuradan buradan bir araya geldi. 

Bir yerde toplanan zîruh olanlara “Cemaat,” denilir. 

“Gafîr,” Ahterî’ye göre çok kesîr, “Câû, Cemmen, Gafîren memdûden) çok uzun bir alay halinde, çok kalabalık geldiler,  demektir. (Bütün Cemaat, ileri gelenleri de ayak takımı da arkada hiç kimse kalmadı, hepsi birden geldiler.) demektir. 

Ferit Develioğlu’nun, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugatına göre: “Gafîr,” 1.örten etrafını çeviren, çok fazla cemmi gafîr, büyük cemaat, insan kalabalığı. 3. Muhâfız askerler... 

Mu’cemü’L-Vasît de, “Gafîr,” “Gufâr,” kesir, çokluk ma’nasına’dır, denilir ve “Câe’l-Kavmü Cemmen gafîren ve Cemmeâ’e gafiren ve cemme’L-gafîr ve Cemmâ’el-Gafîr, ve’l-Cemâü’L-Gafîr,” (hepsi birden, ileri gelenleri de, ayak takımı da, geldiler. Arkada kimse kalmadı ve çoktular.) 

Netice-i Kelâm, Gafîr Kelimesi, bütün lügatlerde kesret-çook çoğu ifade ettiğine göre, Cem, (Cemmen), daha ziyâde, gayr-i Zîukul, gayri Zîruh eşyayı ifade ettiği için, Cem’Cemaatinde aralarında bulunduğu pek çok kelime’nin masdarı olduğuna göre, “Gafîr,” kelimesi hem cemme, hem de cem’a, izâfe edilebilir. Ne var ki, Lugatça ve Ansiklopedik Lugatlarda, daha ziyâde, Cemm’e, “Cemmen,”e izâfe edildiğine göre fasîh olan budur.