YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!.. (4/44) 

İsmail – 08.08.2018 – 09:46

Mustafa Hocam siz artık emekliliğin tadını çıkarın, karışmayın cemaatin işleyişine lütfen. 

Aczimin Giryesi – 08.08.2018 – 16:45

Emekliliğin tadı biraz da hiç kimsenin tesirinde kalmadan, hiçbir makam mevki beklenti ve korkusu olmadan hakikat peşinde koşmak, doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilmekle çıkar kardeşler. 

Osman Karaman – 09.08.2018 – 10:54

Adamlığın emekliliği olmaz!.. 

Müslümanlığın emekliliği olmaz!... 

Eğriye eğri, doğruya doğru demenin emekliliği olmaz!.. 

Emri bil ma’ruf nehyi anil münker vecibesinin emekliliği olmaz!... 

Aziz Kardeşim, İsmail remzini kullanarak çok kısa bir yorum’da bulunmuşsunuz. Daha doğrusu, yorum değil de, biraz da nâzikâne bir tehdit ile acize bir tavsiye de bulunmuşsunuz. 

Aczimin Giryesi, remzini kullanan Pek Değer’li Kardeşim ve Osman Karaman Beyefendi Kardeşlerim, çok kısa vecîz, müdellel, “Kelâm’ın hayırlısı, lafzı az, kısa ve delâleti çok olandır,” düsturuyla size en güzel cevapları vermişlerdir. 

İsmail Kardeşim. Yaşınızı, müktesebatınızı şu andaki statü ve pozisyonunuzu bilmiyorum, merak de etmiyorum. Ancak, bana yaptığınız, Kur’ân’a, Sahîh Hadis’e, Şer’i Şerife tamamen aykırı, Haz.Üstazımızın irşâd, ihdâ ve tecdîd hareketine uymayan, İmam-ı Rabbânî Evladı’nın edebine de, uymayan bu tavsiyeyi, hangi sâik ile, kimin, kimlerin emirleriyle ve hangi cesaretle yapıyorsunuz? Benim asıl merâk ettiğim husus budur. 

Aziz Kardeşim. Bendeniz, çok eskilere dayanan dostluğum bulunan Kardeşlerimizle mülâkî olduğumda, “Emekli Müftü, Emekli Vaiz, Emekli İmam, falanca,” dediğinde, kendilerine, müftü’nün, vâiz’in, imam’ın emeklisi olmaz, Merhumu olur, merhûm oluncaya kadar dinî hizmetlere devam ediniz. Din hizmetlisinin emeklisi değil, ancak merhumu olur,” derim.  

Bak, Kardeşim. Hazreti Üstazımız (k.s.) Efendi Hazretleri 1957 yılında, devrin iktidarının bir bölümünün tertibiyle ta’kibata ma’ruz kalmış, Damadı, Merhûm Büyüğümüz, Cennetmekân Kemal Ağabeyimizle birlikte, Emniyet Mensuplarının refakatında, Kütahya’ya sevk edilmişti. Kütahya’da, devrin Altıntaş Müftüsü, Mustafa Özdemir (Gazîoğlu) Demircihoca ve Kütahya eşrafından, Merhûm, Hacı Nuri Temizerler de kendilerine ilhak edilerek, günlerce Kütahya Emniyetinde sorgulanmışlar, dayanılmaz işkencelere tabi tutulmuşlardı. 

Bunca sorgu ve işkenceye rağmen, elle tutulur hiçbir delil ve isbat ortaya konulamamış olmalarına rağmen, Siyâsî baskılar neticesinde tevkiflerine karar verilmiş, her biri, ayrı ayrı olmak üzere, kâtillerin, cânîlerin ırz düşmanlarının koğuşlarına konulmuşlardı. 

Hazreti Üstazımız, diyabetten muzdarîp bulunduğundan diyetlerini tam olarak yapamadığı ve nâmüsâid şartlar dolaysiyle de, Diyâbetin te’siriyle diğer rahatsızlıklar da depreşmişti. 

Kütahya Hapishânesinde 59 gün mevkûf kaldıktan sonra, bihakkın veya takdir edilen kefaletle serbest bırakıldıklarında, doğruca İstanbul’a gitmek yerine İzmir ve Manisa’da, tasarrufu gereği hissettiği bir sıkıntıyı gidermek üzere Kütahya’dan İzmir’e geçmişlerdi. 

İzmir’den İstanbul’a avdet buyurduklarında, bağlı’ları, mensûbîn ve talebenin haricinde, Medrese arkadaşları, dersiâm’lar, İstanbul Müftüsü, Merhûm, Ömer Nasîhî Bilmen Hazretleri başta olmak üzere, İstanbul Uleması, müftüler, vaizler, hatipler akın akın, kendisini ziyaret ettiler. 

Ziyâret edenlerden bir grup, “Efendim. Son aylarda çok büyük sıkıntılara ma’ruz kaldınız. Diğer taraftan, şeker hastalığı ve sebep olduğu diğer rahatsızlıklar sizi bir hayli yıpratmış görünüyor. Bir müddet va’az’lara, derslere ara verseniz. Bir müddet köşkünüzde istirahata çekilseniz. Sağlığınız tamamen avdet ettiğinde bıraktığınız yerden başlasanız,” dediler... 

Efendi Hazretleri bu tavsiyede bulunanların yüzüne büyük bir şefkatle bakmış, “Efendiler, uzun yola giden bir kamyonun, otobüs’ün sürücü, lastiği patladığı için veya başka bir arıza çıktığı için, kaybettiği zamanı kazanmak ve menziline bir an evvel ulaşmak için, vasıtasını daha hızlı ve hiç duraksamadan gittiği gibi, biz de hiç ara vermeden geceyi gündüze katarak hizmetlerimize devam edeceğiz.” buyurmuştu. 

Hazreti Üstazımız bu sıralarda 69 yaşındaydı. Vücud-u Mübârekleri diyâbetin tahribatına ma’ruz idi. 

Hazreti Üstazımızın Evladından olduğunu, İmam-ı Rabbânî Evlâdından olduğunu iddia eden birisi, nasıl olur da aynı durumdaki bir başka Kardeşine, “İrşâd, İhdâ, Teblîğ, Tecdit, emr-u bi’l-Ma’rûf, Nehy-i Ani’L-Münker, senin neyine, emekliliğin tadını çıkar, dünyanın bütün zevklerini tat... “Vur Patlasın! Çal Oynasın!” diye tavsiyelerde bulunuyor. 

MEHMED GÖRMEZ’İN GÖRMEDİKLERİ-GÖREMEDİKLERİ!.. (3) 

Seçici – 09.08.2018 – 20:03

Sayın Akkoca’nın bu yazısını sosyal paylaşım sitelerinde paylaşalım. 

Seçici – 09.08.2018 – 20:23

Müslümanlar için bilhassa İmam hatipler için çok zaruri ilmi, İtikâdi bir yazı. 

Çok teşekkür ederim Cenab-ı Hak razı olsun!... 

SEÇİCİ remzini kullanan Değer’li Kardeşim. Kibr-u Gurur Allah’ımızın hiç sevmediği, şeytana mahsus sıfatlardır. Ama, “Ma’rifet İltifata Tabidir,” diye de çok güzel bir Kelâm-ı Kibârımız vardır. Takdir edilmek güzel bir şey... Yüzüne karşı birisini medih, onda olmayan sıfatları ona hamlederek yüzüne karşı ölçüsüz medh-u Senâ çirkin bir davranıştır. Sevgili Peygamberimiz, “Sizi birisi yüzünüze karşı medhederse, onun yüzüne toprak serpiniz,” buyurmuştur. Yeri geldiğinde, sövmeden, hakaret etmeden en ağır tenkid’leri, kritikleri yapabildiğiniz gibi, yeri geldiğinde de, takdîr etmesini biliyorsunuz. Çok teşekkür ederim. 

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!.. (4/44) 

Mfs- 10.08.2018 – 00:21

Mfs sizi bayağı korkutmuş. 

Beyefendi. Bendeniz, Allah’ın ve Resûlü’nün, Pîran’ın ve Mürşidimin rıza’larına muhâlif hareketlerden korkarım. Nefs-i Emmâre’min mübalağa ile emrettiği kötülüklerden korkarım. Şeytan-u aleyhi’L-Lâne’nin hile ve desiselerinden korkarım. 

Dostum! Hâinler korkarlar, korkak olurlar. Cesûrlar bir kerre ölürler. Hâinler ve korkaklar her korktuklarına ölürler. 

Bizler ölümü vuslat kabûl ederiz. Ölüm Gecesini “Şeb-i Arûs,” (düğün gecesi) ilân eden Hazreti Mevlânâ’nın torunlarıyız, hemşehirli’leriyiz. 

Binbir surat, maskeli, nifak çukurundaki birisinden niye korkayım? 

Size ve bu maskeli’ye cevap vermeyeceğimi söylememe rağmen, “korktu da cevap veremedi,” diyemeyesiniz, diye bu cevabı veriyorum. 

Sizin ve maskelinin argümanları, Devletimizin, Milletimizin, Dinimizin, Mukaddesatımızın, Değerler bütünümüzün düşmanlarının argümanıdır. 

Milletimizin yakasından düşünüz, hele hele, Nezîh topluluğumuz, Câmia’mızın üzerinden Yed-i Neces’inizi çekiniz. 

M.F.S. kimdir ki, ben kendisinden korkayım? Ateş olsa cirmi kadar yer yakar. Bırakınız, M.F.S. gibileri onların ağababalarından korkmadık, korkmayız. Türkiye’de, herkes’in temennâ çektiği, göz yaşlarıyla, “Artık bu kadar hasret yeter, dön,” diye da’vetiye çıkardıklarında bile, Ağababanız hakkında yazı yazan iki-üç muharrirden birisiyim. 

Devletimize kıyam edip, kendilerine dîni azınlık statüsü verilmesi için harekete geçen, İran destekli, Şiî’ler hakkında en sert yazıları yazan birisiyim. Tehdit edildim, yazı yazdığım gazete’nin idaresi basıldı. “Kendini düşünmüyorsun, bâri çocuklarını, aileni düşün,” dediler. “Ne bileyim, bir yerlerde bir trafik kazası olur, ailecek yok olabilirsiniz,” dediler. Aldırmadım, aldırmam... 

“Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse (irtidat) bilsin ki Allah, onun yerine Allah’ın kendilerini sevdiği, mü’minlere karşı yumuşak başlı, kâfirlere karşı şerefli ve güçlü olan bir kavmi (topluluğu) getirecektir. Onlar Allah yolunda cihad ederler, Levm edenin levminden (kınayanların kınamasından) korkmazlar. İşte bu, Allah’ın lütfu ve ihsanıdır. Onu dilediğine verir. Allah, (İlmiyle ve kudretiyle) her şeyi kuşatandır, her şeyi çok iyi bilendir.” 

“Sizin koruyucunuz önce Allah, sonra Resûlü, sonra da rükû ederek namazı kılan, zekatı veren mü’minlerdir.” 

“Kim Allah’ı, Resûlünü ve iman edenleri velî (koruyucu) edinirse (işte o gerçek bir koruma altındadır.) Şüphesiz, Allah’ın yanında olanlar, işte onlar, hiç şüphesiz galip geleceklerdir.” (Mâide 5/54, 55, 56) 

Allah’a ve Resûlüne ve mü’minlere sığınanlar için dert ve hüzün yoktur...