Editör – 23.04.2018 – 12:22

Ahmet Bey’e Cevap: Yorumlar konusundaki sıkıntılı konuları web tasarımcımıza ileteceğiz. İlginiz ve bilgilendirmeniz için teşekkür ederiz.

AHMET – 23.04.2018 – 13:46

EDİTÖR KARDEŞ, alâka ve dikkatiniz için teşekkür ederiz. Düzelmesini heyecanla bekliyoruz.

EDİTÖR – 23.04.2018 – 17:02

Sayın Ahmet Bey, 

Talebinizi belirtmiş olduğumuz gibi web tasarımcımıza gönderdik. 

Kendileri cevap olarak aşağıdaki bilgileri vermiştir. Bilgilerinize....

Yorum kısmında herhangi bir zaman sınırı yok. Yorumu yazarken kendi kendine silinmesi gibi bir durumda yok.

Noktalama gibi işaretler kullanılabiliyor. Bu konuda da bir sınırlama yok.

Kendinizde deneyip görebilirsiniz.

Bir ziyaretçi herhangi bir içeriğe bir yorum yazarken yorum başına maksimum 1000 karakter kullanabilir. Bunu spam yapılmaması için güvenlik önlemi olarak kısıtladık. Eğer 1000 karakterden fazla bir yorum yazmak istiyorsa bir sonraki yorumunda devamını getirebilir.

Ayrıca haber sitemizde Facebook ile yorum yazma özelliği de mevcuttur. Bunda bir karakter sınırlaması yoktur.

AHMET – 23.04.2018 – 21:27

Editör kardeşim, dikkat ve takipçiliğinize teşekkür ederim ama mesele tam anlatıldığı gibi değil. Başta belirteyim, benim söylediğim şikayetler bilgisayar kullanımındadır. Ben telefon üzerinden yorum yazmıyorum. Şimdi siz bir deneyiniz:  Bir Word belgesine içinde tırnak işareti ve üç nokta olan herhangi bir şey yazınız. Bunu kopyala diyerek yorum hanesine yapıştırınız. Space tuşuna bir kere basınız. Metin titreşecek. Şimdi metne yeniden bakınız. Bütün üç noktaların ve cümlenin başlarındaki tırnağın silindiğini göreceksiniz. Ne hikmetse sondaki tırnak silinmiyor. Bu işaretleri yeniden koyunca oluyor. Zaman sınırına gelince: Yorum bölümüne –bilgisayarla- bin karakter tutarında bir yorumu tek tek yazınız, bakalım bitirebilecek misiniz? Eğer imla ve noktalamaya titiz biriyseniz bitiremezsiniz, silinir. Veya yazdıktan sonra göndermeyiniz, biraz bekleyin, silindiğini göreceksiniz. Ben bin karakterlik bir yorumu hiç bitiremedim. Bu yüzden önce Word belgesine yazıyor, buradan kopyalıyorum.

AHMET – 23.04.2018 – 21:33

Editör kardeşim. Ayrıca bu zaman sınırından sadece ben şikayetçi değilim. Birkaç yorumcunun daha bu yazarın yazıları altında bundan şikayet ettiğini gördüm, siz de görmüşsünüzdür. Silinmenin sebebi bu olabilir mi? Site zaman zaman otomatik olarak sayfayı yeniliyor. Sayfa yenilenince elbette kaydedilmemiş yorumlar da silinecektir. Sebep bu olabilir. Bizim zaman sınırı dediğimiz şey belki de otomatik yenilenmedir. O zaman yenileme müddetlerini daha uzun yapmalıdır. Veya başka bir çare bulunmalıdır. Dediğim gibi başka hiçbir sitede bu problemler yok. Demek ki çaresi vardır. Selam ve hürmetler.

“Ahmed” remzini kullanarak yorumlarda bulunan Değer’li Kardeşimiz, yaptığı-yapacağı yorumlarıyla, bu zeminin muharriri ve ba’zı Yorumcu’larımızı müşkîl vaziyette bırakacak hususlar ortaya koyacağı endişesiyle tarafımızdan engellendiğini imâ eden yorumlar yaptı. Başka yorumlar rahatlıkla, istedikleri kadar her istedikleri yorumu yapabildikleri halde ben yapamıyorum,” dedi. 

Azîz Kardeş’lerim. Gazete’mizin ve Benim Editörüm-Editörü’müz, Değer’li Kardeşim, kesif işlerine rağmen, bu arkadaşımızın şikayetine muttalî olunca, bizim herhangi bir ihtarımıza lüzum kalmadan kendiliğinden bu Kardeşimizin şikâyetini cevaplandırmış, teknîk olarak büyük bir vukûfiyetle bu Kardeşimizin ve onun gibi düşünenleri tereddütlerini izâle etmiştir. Buradan kendilerine sonsuz şükranlarımı arz ederim. 

Aziz Kardeşlerim. İşte bu zeminin bir özelliği ve güzelliği daha zuhur etmiştir. Biz bu zeminde, bırakınız objektif yorumları, bizi müşkil vaziyette bırakmak için, zaman zaman, tahrik edici yorumlarına bile aslâ engel olmayız, gereken cevapları veririz. 

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (4/29)

Aczimin Giryesi – 23.04.2018 – 13:10

SEÇİCİ KARDEŞ, Mustafa Hoca kendi müdâfaasını yapar ama ben de dayanamadım. Aziz kardeş, Mustafa Hocaefendi’nin , Hazretimizin ulvî hizmetlerine en küçük bir tenkid yönelttiğini ben görmedim. Hatta yaptığı tenkidler Hazretimizin ulvî hizmet çizgisinden sapmalaradır. Yani diyor ki, "Kardeşler, Hazretimizin bıraktığı ulvi çizginin dışına çıkmayın!" O ulvi çizgi ehl-i sünnet itikadı ve şer'-i şeriften başka bir şey değildir. Dolayısıyla şer'-i şerife uymayan bir fiil için  "Olmuyor, yanlış yapıyorsunuz." demek Hazretimizin hizmetlerini tenkid değil, o çizgiye çekmek, avdet ettirmek olabilir. Bu da en güzel hizmetlerden biridir. Birileri bunu yapmazsa baştaki küçük sapmalar bir müddet sonra büyümeye başlar, makas açıldıkça açılır ve artık toparlanamaz hâle gelir. Mustafa Hocaefendiye teşekkür etmek varken bu husumet niye? Mezhepsizleri tenkide çağırdığınız kişinin en çok yaptığı işlerden biri de budur zaten. Geriye ne kaldı? Selam ve hürmetler.

“Aczimin Giryesi” unvanıyla yorumlar yapan-yorumculara cevaplar veren Pek Değer’li kardeşim. “Seçici” remziyle yorum yapan kardeş’e, müdellel, muknî, müeddep, gayr-i Kâbil-i İ’tiraz cevaplar lütfetmişsiniz. Teşekkür ederim. “Kardeş’lerim, ehl-i Sünnet yolu, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Âliye’nin yolu, Hazreti Üstazımızın bize öğrettiği yol, bu yol değildir,” demek, nasıl oluyor da Hazreti Üstazımızın Ulvî hizmetlerini tenkid oluyor? 

Sünneti Seniyye’ye tam temessük ve te’tebbû halinde olmalıyız. Maalesef, son zamanlarda Sünnet-i Seniyye’ye tam uygun davranmıyoruz,” dediğimizde, hâşâ! Hazreti Peygamber’imiz, salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin tebliğini, onun Ulvî tebliğ hizmetini tenkid mi etmiş oluyoruz? 

60 yıldan fazla bir zaman zarfında, va’az’ları, konferansları, gazete makâleleri, muhtelif sempozyum, açık oturumlarda, Avrasya İslâm Şûrası’nda diğer tüm Şûra ve toplantılarda sunduğum teblîğlerle Ellâ Mezhebiyye başta olmak üzere bütün Fırak-ı Dâlle ile mücadele’nin sembol ismi haline gelmiş, bu husustaki ısrarları üzerine, hakkında Diyânet İşleri Başkanlığı, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hutbe hazırlatılarak, “Ehl-i Sünnet hiç kimsenin inhisarında değildir, ehl-i Sünnete tesahup bahanesiyle hiç kimse “ötekileştirilmemelidir,” diye hutbe hazırlanan birisi için, “Ellâ Mezhebiyye’yi (Mezhepsizleri) niçin tenkid etmiyor,” demek herhalde ne adalet’le, ne de insaf ile bağdaşır. 

Osman Karaman – 24.04.2018 – 09:49

Mustafa Hocamı, mezhepsizleri tenkit etmemekle itham etmek biraz gülünç olmuş. Herhalde kardeşimiz yazılarını hiç okumadan yorum yazmış.

Doğru söze, hakkaniyetli tespite, Akl-ı Selîm ile yazılan yorumlar üzerine başka ne söylenebilir ki? 

Abdullah KARA - 25.04.2018 – 15:16

Bakıyorum herkes kıyısından köşesinden eleştiriyor yok umreymiş yok kermesmiş sahaya inmeden sahadakileri eleştirmek çok kolay kimse geminin hangi şartlarda yüzdüğüne bakmaz hep eleştiri bu en kolayı eleştiriye hep alıştık birazda son zamanda yapılan güzel şeylerden  bahsetseniz de gönlümüz ferahlasa olmaz mı acaba not bu işleri pek bilen biri değilim ama sayfanın sıkı takipçisiyim dolaysı ile bazı şeyleri anladığımı zannediyorum.

Abdullah KARA – Cevap: 27.04.2018 – 14:10

Bravo alkışlıyorum sizleri Abdullah bey, başta Mustafa hoca sonra da ona destek verenler bilerek veya bilmeyerek fitne ateşine katkıda bulunuyorlar.

Daha önceki bir yorumumda şunu kendilerine yöneltmiştim.

70’lerde gazetemizin olduğu ve çok sattığı ve de Mustafa Hoca’nın matbuatta müdür olduğu yıllarda, Kemal Ağabeyimizle yan yana olduğu yıllarda yine cemaatin eksik noksanı yok muydu? Elbette vardı. Soruyorum Mustafa Hoca’ya o zamanlarda gördüğü eksik noksanı hemen gazete köşelerine mi taşıyordu, yoksa usulünce ilgililerine mi bildiriyordu. Her yerde eksik olur ama usulüne göre bunları kapatmaya veya gidermeye çalışmazsanız fitneye sebep olursunuz. Hele bu zamanda.

Abdullah KARA – Cevap-2: 27.04.2018 – 14:13

Sahada hizmetler nasıl gidiyor, inkişaflar oluyor. Bunlardan ziyade yumuşak noktalara temas ediyorlar. Bunu da güya hizmet adına yapıyorlarmış. Mustafa hoca gibiler, güncellenememiş kişilerdir. Bunların merkezle de bir irtibatı yoktur, izinleri de yoktur, yazmak için hele hele bu görüşleri bir kere baştaki abiyle görüşmüş mü. Veya onun yanındaki büyüklerle. Olmaz tabi çünkü kendi de büyük.

Aczimin Giryesi – 29.04.2018 – 13:59

Abdullah Kara Kardeşe... Kardeş, yorumlarınızı okudum, hemen cevap vermek geldi içimden. "bunların merkezle de bir irtibatı yoktur, izinleri de yoktur, yazmak için hele hele bu görüşleri bir kere baştaki abiyle görüşmüş mü.” cümlelerinizi düşününce vazgeçtim. Dünyası bu olan bir kişiye söz kâr etmez de ondan. İki gün bekledikten sonra bunları yazıyorum. Yine de içim rahat değil, bilesiniz. KARDEŞ, 1-Geminin şeriat ve usulümüz üzere yüzmesi şarttır. Aksi halde yüzmesinin bir kıymeti yoktur. Tenkidler şeriat ve usûl üzere yüzmesini temin içindir. 2-İnkışaflar, son zamanlardaki güzel şeyler de aynı ölçüye tâbidir. Şer'-i şerîfe yan çizen hiçbir şey inkışaf ve güzel iş sayılamaz. Böyle güzellikleri de siz yazınız, biz de sevinçle okuyalım. 3-Mustafa hocanın (dolayısıyla bizim de) güncellenememiş kişiler olduğumuzu söylüyorsunuz. Bizim güncellenmek diye bir derdimiz yok; şeriatlanmak en büyük derdimizdir. Gerisi lâf-ü güzâf! Selam ve hürmetler kardeşim.

Azîz Kardeş’lerim. Abdullah Kara Kardeşimiz, bu zeminde sık sık, yorumlar yapan bir Kardeşimizdir; Daha önceki yorum’larında, daha adil, daha munsîf davranırdı. Onun Yorumunu alkışla karşılayan her kim ise, ne remzini ne de unvanını kullanmadığı için bilmiyoruz. Abdullah Karaya cevabî yorumu ve kendisinin yorumu, spastik, beyin özürlü birisi tarafından yapılmış bir yoruma benziyor. Değer’li Kardeşimiz, “Aczimin Giryesi” cevabî yorumunda çok güzel ifade buyurmuşlar, “Dünyası bu olan bir kişiye söz kâr etmez,” Bu Kardeşimiz, “Güncellenme’den” neyi kastediyor anlayamamla birlikte, eğer kasdettiği güncellenme, hâşâ! “Cemaatle Tesbih namazı kılınması hususunda tartıştığım, güncellenmiş bir bölge idarecisi,” ben, Kur’ân, hadis, İmam-ı Rabbânî Mektûbât bilmem, bölge İdarecimiz ne diyorsa o! O kıldırın diyor, biz de kıldırıyoruz,” diye cevap vermişti. 

Bu şahsa değil ama, diğer yorumcularımıza ve bütün okuyucularımıza bilgi olarak arzedeyim. 1970’li yılların başlarında, zaman zaman, sohbetlere katılırdım. Bu sohbetlerde, Ziyârethane’de yapılan sohbetlerde bile, otomobiller’den, leziz yemeklerden, kılık-kıyâfetten, daha ziyâde dünyevî şeylerden bahsedildiğini görünce, devrin UFUK Gazetesindeki, “SOHBET”, Köşem’de “SOHBET” başlıklı bir yazı yazdım. Turuk-u Âliye’de sohbet’in çok ehemmiyetli olduğunu, tasavvufta kemâle ulaştıran bir sebep olduğunu, fakat konforlu otomobillerden, leziz yemeklerden bahsedilen sohbetlerin gönülleri karartmaktan başka bir faidesinin olmadığını ifade ettim. 

Yazının UFUK Dergisinden çıkmasından sonra, ba’zı gammazlar, devrin Büyüğü, Cennetmekân, Merhûm, Beyağabeyimiz, Kemâl Bey’e götürmüşler. “Efendim, Akkoca bu yazısıyla sizi kasdediyor,” demişler. 

Devrin Büyüğü, Yazıda Şer’î Şerife, Sünnet Resûle, Yolumuzun umûmî düsturlarına aykırı bir şey var mı buyurmuş? Yok Efendim, demişler. Öyleyse kimi kasdediyorsa etsin, Bizi kasdediyorsa, biz de hissemize düşeni alırız.” buyurmuşlar... 

İlâve etmişler, “Akkoca’yı ilk gördüğümde kendisini tebrik edecek bu minval üzere yazılarına devam ettirmesini isteyeceğim,” buyurmuşlar. 

Demek ki, 50 sene önce de bu minval üzere yazılar yazıyor, yazarken de kimseden izin almıyorduk. Hiç kimse de izin alınmasını tavsiye etmiyordu... 

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!.. (4/30) 

İstanbullu – 28.04.2018 – 23:21

Muhterem hocam, hakketmediğimiz iltifatlı sözlerinize diyebileceğim şey: Estağfirullah... 

Selam ve hürmetler 

Aczimin Giryesi – 28.04.2018 – 23:50

Muhterem hocam, bazı yorumlarımı sütununuza almak lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ederim. İnşaAllah söylediğiniz gibi olabiliriz. Bir istirham: Hocam, yorumları sütununuza alırken kopyala-yapıştır yaparsanız hem zahmetinden hem de yeni sehivler yapmaktan kurtulursunuz. Sık sık sizin de söylediğiniz gibi bütün ifade ve imla-noktalama yanlışları yorumcunun kendisine ait olur. Mesela fakirin "pirenin varlığında anlaşıyoruz demek ki. Geriye kaldı pirenin cüssesi.” cümlesi "pirenin varlığını anlıyoruz demek ki, geriye kaldı pirenin cüssesi.” hâline gelmiş. "pirenin varlığında anlaşıyoruz” ile "pirenin varlığını anlıyoruz” arasındaki farkın büyüklüğünü size izah zâiddir. Öbür yorumda "Ben bunu yapamam meselâ. Niyetimizi nasıl anladınız, hayret!” cümlesi "Ben bunu yapamam. Meselâ niyetimizi nasıl anladınız hayret!” olmuş. "Meselâ” ilk cümleye ait iken sonraki cümleye kaydırılmış. Bizim kastımızdan bir miktar inhiraf edilmiş. Selam ve hürmetler.

Aziz Kardeşim. Doğru söylüyorsunuz, denilir ya, “en fazla sakınılan göze budak batarmış. Zaman zaman bizim zühulümüz, nadiren de dizgi-tertip hatası olabiliyor. Dikkat çektiğiniz hususlarda bâdemâ, daha dikkatli olunacaktır. 

AHMET – 29.04.2018 – 00:10

Değerli Editör Kardeş... Bilgisayardan yorum yazmayı denedim. Yine birkaç dakika sonra yazdıklarım külliyen silindi. Şuna bir çare bulunuz sevgili kardeşim. Teknik elemanlar ya bilmiyor ya üşeniyor. Yeni bir şey söyleyeyim: Siteden herhangi bir yazıyı kopyalayıp saklamak istiyorum. Başka bir yere yapıştırdığım anda paragraflar arasındaki boşluklar kalkıyor yazı tek paragraf şeklinde görünüyor. Bunu başka bir iki sitede de görmüştüm. Buna da bir çare bulunsun. Yazıyı kopyalayıp yapıştırdığım yere aynen yapışsın. Paragraf aralıkları korunsun.

Seçici – 30.04.2018 – 01:02

Asrı sâadet den Sa'd bin Übade, Hazretimizin devrinden de Abdullah Sıvacının hayatlarını mematlarını inceleyelim.

İmamın kırâatını uzatmasını fitne sebebi olarak gören mübarek İslâm Dini, Dini celili İslâm’ın ihyası için gayretleri görmeyip de ulu orta matbuâtta camiâmızı tenkid edenler ve onları alkışlayanlar fitneci değilse bile mütecessis olduklarında hiç şüphe yoktur.

“Seçici” Kardeş, Sa’d bin Ubâde, Ashab-ı Güzindendir; “Benim Ashabım, yıldızlar gibidirler. Onlardan hangisine uyarsanız sizi hidayete erdirirler.” fahvasınca bizler için bir hidâyet meş’alesidir. Abdullah Sıvacı kim? Bu zât hakkında gerçekten herhangi bir ma’lûmata sahip değilim, dolaysiyle bir fikrim de yoktur. 

“Fitneler zuhur ettiğinde, bid’atler söylenir-işlenir olduğunda, Ashabıma sövülmeye başlandığında; âlimler ilimlerini izhar etmelidirler. Her kim bunu yapmaz ise, Allah’ın (Celle Celâluhû), meleklerin, bütün insanların la’neti onların üzerine olur. Allah, onların farz ve nafilelerini kabul etmez.” 

Bir bid’atin zuhuru, bin sünnetin imhası demektir. Bid’atler, insan vücuduna giren virüs’e, ağaçlara giren kurda benzer. Virüsler insanları, kurtlar ağaçları, içten-içe kemirip bitirirler. Bid’atler de Câmia’yı içten içe çürütüp çökertir. Virüs’ü haber veren hekime, ağaçların kurtlandığını haber veren orman mühendisine “fitneci” demek ne kadar abes ise, bid’atlere dikkat ediniz, sünnetlere tam temessük ve te’tebbû gösteriniz, diye tebliğ vazifesini yerine getirenlere “fitneci” demek de o kadar abestir...