Muhterem, Ertuğrul BEKTAŞ Beyefendi 30.03.2018, saat 18.13 i’tibâriyle Yorumunuz: 

“Hocam! Hakkı anlatmanız, ba’zılarını tedirgin etmektedir. Burada açık açık yazmayın, kulağımıza fısıldayın, demeye getiriyorlar. Bu ehl-i Bid’at o kadar ikaz edildi ki hiç kimseye kulak asmadılar. 

Bunların kulaklarına fısıldama şöyle dursun, borazan öttürseniz yine nafile. Bu ikazlarınıza lütfen devam ediniz. Ehl-i Bid’at kış uykusundan umulur ki, uyanırlar vesselâm... 

“Aczimin Giryesi”, 31.03.2018, saat 19.28 i’tibariyle çok kısa yorumunda, “Osman KARAMAN Kardeşe aynen katılıyorum. Çok güzel ifade buyurmuşlar bu iş böyle devam ederse...”

“İSTANBULLU”, remziyle, 31.03.2018, saat 19.46 i’tibâriyle ve “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!... (4/24)” ile alakalı olarak kısaca şöyle yorumlamış... “İ’timadınıza ve Hüsn-i Ni’yetinize teşekküre derim, Hocam. “İrşâd ve tenvir” nerede biz neredeyiz Hocam. Işığımız kendimize yetmiyor. Ama Lütf-u İlâhî ile gönüle ve akla bir şey gelirse kardeşlerimizle paylaşmak da bir vazifedir. Bunu yapmaya gayret ederiz. Selâm ve hürmet.” 

“Uslûb-u Beyân, Ayniyle İnsan” denilmiştir. Kaht-ı Ricâl devrinde, böylesine müvâzeneli, fikir ve görüşlerini arı-duru, tertemiz, fasîh, belîğ ve bidîî bir şekilde ortaya koyabilen bilmem ne kadar dostumuz vardır?! Arkasında, yanında, önünde, sağında ve solunda böylesine kardeşlerimin bulunması, benim talihim, Rabbimin lütfudur. 

Aziz Kardeşim. Sizin adınıza bunu “Tahdis-i Ni’met” olarak söyledim. Tevâzu’da israfın da bir nev’i tekebbür olduğunu unutmayalım. Şimdilerde daha da rahatladım. En kalbî şükürlerimi arz ederim. 

“ACZİMİN GİRYESİ”, 01.04.2018, saat 18.35 i’tibâriyle ve Kermes, Umre-Nâfile hac ile alakalı olarak, kendi yorumlarını cevaplandıran, “Yetkin”, remziyle yorumlarda bulunan Kardeşimize verdiği yorum-cevap:

“Aczimin Giryesine Cevap Yazan Kardeş. Tartışmanın faydasına inanmayanlardanım. Sadece bu cümleyi yazıp bitirebilirdim. Bu yazdıklarım bir tartışmayı sürdürme maksadı taşımamaktadır. Cevabınız esâsen yazdıklarımızı doğrular mahiyette. Mezkûr sancıların mevcûdiyetini Zât-ıâliniz de kabûl buyuruyorsunuz. İkazınız ise şu; Fazla abartıyorsunuz! Eğer farkımız bu ise –ki öyle görünüyor- derece farkıyla haklılığımız tescil edilmiş demektir. Ama mevzu din-şerî’at ise nasıl abartmazsınız? Tam uyalım demek abartmak mıdır? Maksad insanların hidayeti ise farzlar nafileye, nafileler farz taht’ına çıkarılabilir mi? Dinin ölçülerinin esnetilmesi pahasına bir hidayet hizmeti meşrû mudur? Cevabınız za’aflarımızı ortaya dökmüş, “Cebimizdeki paradan yurda ver deseler vermeyiz, ama kermeslerde yemek-içmek için elimiz cebimize daha kolay gider,” ha? Ben bu kadar abartarak tenkid etmedim kardeş. Böyleyse ölmüşüz de ağlayanımız yok. “Taraflı” davrandığım doğrudur; tarafım yolumuzdur. Hürmet ve muhabbetler.” 

“ERTUĞRUL” Kardeşimizin 25.03.2018, saat 17.28 i’tibâriyle çok kısa Yorumu: “Hoca’mızın yazısında okudum, yorumları da. Çok ibretlik, iç acıtıcı manzaralar! Ne demişler, “Güleriz ağlanacak halimize,” Kime tesâdüf etsem hep şikâyet dinliyorum. Bu tereddî ve tefessühten, kim bir gün diyecek acaba?! “Durum kalabalıklar bu yol çıkmaz sokaktır!”.. 

M.ÖZTÜRK, “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!... (4/24)” ile alakalı olarak, 03.04.2018, saat 09.36 i’tibâriyle Yorumunuz: 

Doğrudur, Tahsil durumu, -ki, tahsili Tapu-Kadastro Meslek Lisesi birinci sınıfından terk idi.- Müktesebatı, -ki, o makama gelmiş olmak için, Yüksek Dinî Eğitim veren okullar’dan veya fakülte’lerden birisinden me’zun olmak, en az on iki yıl Diyânette veya fakülte’de hizmeti geçmiş olmak şart iken.- aslâ müsâid olmadığı halde, siyâsî tercih ve baskılarla, Yaşar TUNAGÜR’ün Diyânet İşleri Başkan’ının salâhiyetlerini de deruhte etmek üzere, Diyânet İşleri Başkan Yardımcılığı’na getirilmiş olması, Dünya Kiliseler Birliği’nin, Vatikan’ın, Avenjalist’lerin, moon Tarikati’nin ve.... F.E.T.Ö.’nün müşterek bir ihânet projesiydi. 

Doğrudur, Süleyman Efendi Hazretlerinin talebesinden olup, Diyânet İşleri Başkanlığı bünyesinde vazife gören, müftü, vâiz, Kur’ân Kursu muallim, imam-Hatip, müezzin-kayyım kim varsa dosyalarının üzerine kocaman bir (S) harfi işareti konularak, kıyıma uğratıldığı dönem, Yaşar Tunagür’ün Başkan Yardımcısı olduğu dönemdir. Hattâ, bu dönem’de, mezâlim-kıyım, sadece, Süleyman Efendi Hazretlerinin talebesiyle sınırlı kalmamış, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde, eli öpülesi hoca’lardan okumuş, Diyânette vazife almış, Ehl-i Sünnet akidesine sahip, müftü-vaiz, Kur’ân Kursu muallimi, imam-hatip, müezzin-kayyım’lere de sirâyet etmişti. 

Her bir İhtilâl, Darbe-i hükûmet döneminin akabinde, Başbakan adına, Diyâneti tedvir ile vazifelendirilen, Kayseri’li, Tabiî Senatör, Mehmed Özgüneş tarafından Yaşar Tunagür’ün vazifeden alınıp, Çorum’a vaiz olarak ta’yin edilmesinden sonra, Diyânet İşleri Başkan Yardımcılığı’na ta’yin edilen, Dr.Tayyar Altıkulaç Bey’e sormuştum. “Bu insanlardan ne istediniz de, dosyalarına, kocaman bir (S) harfi çiziktirerek, Türkiye Haritasında iğne ucuyla yer arayıp sürdünüz, ba’zılarının vazifesine son verdiniz, ba’zılarına da, tenzil-i Rütbe uyguladınız?” dediğimde, “Ben kimseye zulmetmedim, kıyım da yapmadım. Yaşar Tunagür, bize zulmedecek kimse bırakmamıştı,” diye esprili bir cevap vermişti. 

Yaşar Tunagür’ün, F.E.T.Ö., Moon tarikatinin Türkiye Temsilcisi, Kasım Gülek, Deniz Baykal, mason Başbakan-Cumhurbaşkanı Demirel ve başkalarıyla, yolları nerelerde kesişti. Bütün bunları geniş bir zamanda anlatırım... 

“ACZİMİN GİRYESİ” “Umre-Nâfile Hac!... (2)” ile alakalı olarak 06.04.2018, saat 00.21 i’tibariyle Yorumunuz: 

“Kanayan bir yaraya parmak basmışsınız. Allah razî olsun. Ama para işleri şakaya gelmez. Birilerinin para musluğuna en küçük zarar vermeye kalkarsanız başınıza olmadık işler gelebilir. Dikkat ediniz.” 

Osman Karaman Beyefendi, 06.04.2018, saat 11.44 i’tibariyle Yorumunuz: 

“Keyfiyetini kaybetmiş kemiyetten hayır gelmez. Asl olan keyfiyettir. Önümüzde F.E.T.Ö. gibi bir örnek duruyor. F.E.T.Ö.’nün 30 yıl öncesinde geçtiği yol tam da bu yoldu. Onları güç zehirlenmesine götüren; evvelâ holding’e, ardından paralel devlete, en sonunda da, terör örgütü haline dönüştüren sürece böyle başlamıştı. Onun için üzerine basa basa diyorum ki, TİCARET ve SİYÂSET, cemaatleri tefessuha götüren iki mühim tehlikedir. Zinhâr uzak durulması icap eder. Ferden bu işlere alaka duyanların meşgûliyetine hiç bir mani yok. O ayrı mes’ele... Lâkin cemaatlerin gayesi holding’ler teşkil etmek, turizm şirketleri, hastahâneler işletmek, market ve restoran zincirleri oluşturmak değil, Ümmet-i Muhammed’in evlâdına Din-i Mübin-i İslâm’ı aslına uygun öğretmek olmalıdır. Deniyorsa ki, Ticârî faaliyetler aslî hizmetlere vasıta işlevi görüyor. O zaman biz de deriz ki, vasıtalar gayenin özünü zedeliyorsa o işten hayır gelmez. Çok olup aslına muğâyir olacağına, az olsun, aslına mutabık olsun yeter.”

YORUM-UYARI!... Remziyle, 06.04.2018, saat 12.36 i’tibariyle yorum yapan Değer’li Kardeşimiz: 

“Kardeşim biz de yıllardır, ihvanız. (İhvandanız, demek istiyor) bu yurtlara, Tur’la da Umreye gittik. Sizin dediğiniz gibi bir zorlama falan yok. Ben gitmek istemesem kimse bizi zorlamaz böyle bir şey de görmedik. Şu an kamuoyu önünde siz pireyi deve yapıp tüm câmia’ya iftira atıyorsunuz. Yalan söylüyorsunuz. Vebâle giriyorsunuz. Mustafa Hoca da Aciz Girye de.... İftirayı bırakın lütfen... 

06.04.2018, saat 12.38 i’tibâriyle de “İşinize ve sapık fikirlerinize (breh, breh, hâşâ!) yarayan bir yazı yazıldı mı hemen ferahlıyorsunuz (sıcaktan bunaldıkları için olmalı!) halbuki sizin niyetiniz bozuk. (niyet, sadırda ve kalb’te olandır. Biz, niyetlerin, ancak Allah tarafından bilindiğine inanırız. “Şüphesiz, Allah gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.” (Nahl 16/19) “Hiç şüphesiz Allah onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir.” (Nahl 16/23) Cemaate sataşmak için iftira atmak için fırsat arayanlardansınız.” 

“Cemaatin artılarını,” (ne demek istediğiniz anlaşılmadı). Eksi bir şey görünce hemen kapatanlardansınız. Yazıklar olsun size. Fırsatçılar. Sizin gibiler yüzünden yakında hiç bir cemaat kalmaz ülkede, zâten istediğiniz de bu. Ne kanayan yarası hepiniz fırsatçı fesatçısınız... (Breh, breh! Dehşetengiz ifadeler.” Buyurun buradan yakın!...) 

CEVAPLAR: 

Aczimin Giryesi, 06.04.2018, saat 17.55 i’tibâriyle, YORUM-UYARI!... YA; “Değer’li Kardeşim, sizin kimliğiniz de belli değil, “pireyi deve yapıyorsunuz.” diyorsunuz ya, pire’nin varlığını anlıyoruz demek ki, geriye kaldı pire’nin cüssesi. O hususta anlaşamasak da problem değil. “Umreye ben de gittim hiç baskı yoktu” buyurmuşsunuz. İlâhî kardeş, tıpış tıpış gidene niye baskı olsun ki, siz pohpohlanmalısınız. Baskı umum üzerine zorlama şeklinde. Bir de başka şirketlerle gidilmemesi için baskı var ki hiç açmayalım. “Gereği yapılacaktır!” falan... Tahsis edilen uçağı umrecilerle dolduramadığı için vazifeden alınan idarecilerden kapı aralayalım mı. Doğruyu söyleyene iftiracı demek iftiradır. Son Sözüm; niçin bu kadar telaşlandınız? Benim sükûnetimle sizin telâşınızı karşılaştıran âkil bir kişi kimde bir problem vehmeder dersiniz?”

ACZİMİN GİRYESİ, 06.04.2018, saat 17.59 i’tibâriyle de: 

“Değer’li Kardeşim; ben, Mustafa Hocaefendi ve diğerleri, üç ayrı kişiyiz. Birbirimizi tanımayız. Ve ba’zı hususlarda fikir birliğimiz olsa da zaman zaman, birbirimize i’tiraz da ediyoruz. Yâni belli bir maksadla bir hedefe atış yapıyor değiliz. Bizi birleştiren şey hakkaniyet hassasiyetidir. Doğruya doğru derken yanlışa da yanlış diyebilmektir. Hakîkatin hatırı her şeyin üstündedir. Hakîkatte şerîa’ttir. Bulunulan yanlış noktayı meşrûlaştırabilmek için hakîkati esnetmeye bile göze almamalıdır. Üçümüzü de ceffelkalem, “Sapık Fikirli, Bozuk Niyetli”, ilân edivermişsiniz. Ben bunu yapamam. Meselâ niyetimizi nasıl anladınız hayret! Kalp gözünüz mü açık? Cemaatin eksisini görünce artısını kapatıyorsunuz” demişsiniz. Demek ki eksiler var. E, biz de başka bir şey demiyoruz. (Bizden kasdım kendimdir) bunu biz söyleyince SAPIK FİKİRLİ oluyoruz, siz söyleyince bir şey olmuyor. Bu adalete uyar mı? Değer’li Kardeşim, tek tavsiyem var, HAKÎKATE TESLİM OLUNUZ. Doğruya doğru, yanlışa yanlış deyiniz, yeter...”

İncitici, acıtıcı, galîz mütecâvizkârâne iddialara, temiz bir dil, belîğ, fesîh müdellel, muknî, nâzikâne verilmiş bir cevap! Ne söylenebilir ki!...