Pek Muhterem, “İSTANBULLU,” Remziyle yorum yapan, Değerli Kardeşimiz: 23.02.2018, saat 17.24, 26.02.2018, saat 13.12 i’tibâriyle yaptığınız kısa yorum ve teşekkürünüze cevaptır: 

Muhterem Beyefendi. Beraberce bu ümmete daha faideli olabilmemiz için, irşâd ve tenvir edici, yazılarınıza ve yorumlarınıza ihtiyaç vardır. Bu zeminin ta’kibçilerinin hiç bir tereddüde düşmeden hâkîkatlere ulaşabilmesi için, elimizden geldiğince titizlik göstermeye gayret ediyoruz. Elbette biz de nihayet beşeriz, zaman olur şaşarız, biz de insanız, nisyan ve hata ile ma’lûlüzdür. Şaşırdığımızda, bizi uyaracak, nisyan ve hata’ya düştüğümüzde bize hatırlatacak, hatamızı düzeltecek sizlere ihtiyacımız vardır. Mukabeleyle bendeniz de selâm ve şükranlarımı arz ederim. Efendim. Fî Emâni’llâh!... 

“KALAYCI NORVEÇ,” Remzini kullanarak yorum yapan Kuzinim. 

Çoook, çok uzaklardan, sevgi, saygı dolu, ifadelerle Sıla-ı rahim vazifesini de en güzel ve mükemmel bir şekilde yerine getirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Kuzinim, bu köşe’nin, bu zeminin, karakteristik husûsiyeti, haber-bilgi, mukaddes, dokunulmaz, tağyir, tedbile tâbi tutulamaz, bir resim, bir fotoğraf gibi aynen verilir. Fakat, yorum, hürdür, her yorumcu, kendi dünya görüşü, kendi bakış açısıyla yorumunu yapıyor. Hoşumuza gitse de gitmese de, yorumları aynen bu sütunlara alıyoruz. Kuzinim, sen üzülme, gerektiğinde hak edenlere gerekli cevabı ben veririm. 

Kuzinim, irtibatı kesmeyelim. Uzak mesâfeler, günümüz iletişim ve haberleşme teknolojisiyle artık, problem değildir. Birbirimize, bilgisayarların, akıllı telefonların bir tuşuna basacak bir zaman kadar yakınız. 

Kuzinim, Merhûme Annem, “Ağamı ve Kardeşlerimden her birisini çok severim. –Babanızı, Merhûm Dayımı kastederek,- ama, onu bir başka severim,” derdi. Mevlâm, Anneme, teyzelerime ve dayılarıma, vâsî rahmetiyle rahmet eylesin! 

Azîz ve Pek Muhterem Kardeşim Fahri İlhan Beyefendi: 

05.03.2018, saat 13.11, 13.12 i’tibâriyle ve “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!.. (4/20)” ile alakalı olarak yorumlarınızın cevabıdır: 

Değer’li Kardeşimiz Fahri İlhan Beyefendi. Aciz Kardeşinizden, bir zamanlar Bâbıâlîde SABAH ve UFUK Gazete’lerinde, birlikte çalıştığımız, Sabri Selvi hakkında ma’lûmat istemişti. 

Bendeniz, ne yazık uzun bir zamandan beridir, kendisiyle herhangi bir irtibatımın olmadığını arz ile, eğer, kendisi hakkında bir bilgi alırsa, lütfeder, bize aktarırsa memnun olacağımızı ifade etmiştik. 

Aziz Kardeşim, Fahri İlhan Beyefendi, Sabri Selvi hakkında, bizim için sürpriz, üzücü de olsa, çok geniş bir ma’lûmata ulaşmışlar. Lütfedip gönderdiler. Bu zahmetleri için kendilerine sonsuz şükranlarımı arz ederim. 

Merhûm Sabri Selvi’nin, tercüme-i hâli, hayat hikâyesi kısaca şöyledir: 

Merhum, Sabri Selvi, 1951 yılında Kırklareli, Vize İlçesi’nin Evrencik Köyü’nde dünya’ya gelmiştir. Mecbûrî tahsilini köyünde tamamladıktan sonra, Kur’ân Kurs’larında ve İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nın Tedrisat Sisteminde, dînî-İslâmî ilimleri tahsil etti. 1973 yılında, Bâb-ıâlîde SABAH Gazetesinde muhabir olarak Gazetecilik mesleğine intisab etti. Bu gazete’de, muhabirlik, sekreterlik, gece sekreterliği, Ankara Bürosu muhabirliği de dâhil, çeşitli kademelerde hizmet verdi. 

Sabah ve Ufuk Gazete’lerinin 1983 yılında kapanmaları üzerine, Sabah Gazetesi Ankara Bürosunda çalıştığı yıllarda edindiği geniş çevre dolaysiyle Ankara’da iş bulmakta zorluk çekmemiş, Gazete’cilik mesleğine, devrin, Hergün, Son Havadis, Günaydın gazete’lerinde devam etmiştir. 1991-1994 yılları arasında HAK-İŞ Konfederasyonu’nda, Basın Müşâviri olarak görev yapmış, 1994-1995 yıllarında, Ortadoğu Gazetesi’nde, Ankara Bürosu istihbarat şefliği yapmıştır. Bir ara, Yeni Sayfa Gazetesi’nin Ankara Temsilciliğini de yapan Sabri Selvi, 01.Temmuz 1996 tarihinde A.A. (Anadolu Ajansı) Taşkent Temsilciliğine ta’yin edilmişti. 

Merhûm, Sabri Selvi, Anadolu Ajansının muhtelif birimlerinde vazife yaptıktan sonra, 13 Temmuz 2010’da Anadolu Ajansında redaktör olarak hizmet verirken, emekliye ayrılmıştı. 

Anadolu Ajansı’nın bültenine göre, Merhûm, Sabri Selvi, 10 Temmuz 2011 yılında çok genç sayılabilecek bir yaşta, henüz, 60 yaşında iken Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. 

Anadolu Ajansı, Merhûm Sabri Selvi’nin rahatsızlığını ve vefat haberini şöyle vermiştir: 

“A.A. EMEKLİSİ SELVİ’NİN CENAZESİ KIRKLARELİ”NE GÖNDERİLDİ.” 

“Ankara’da dün vefat eden Anadolu Ajansından emekli, Redaktör, Gazeteci Sabri Selvi’nin Cenazesi, Kırklareli’ne gönderildi. Karaciğer yetmezliği sebebiyle bir süredir tedâvi gören Sabri Selvi dün akşam saatlerinde kaldırıldığı Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastahânesi’nde hayatını kaybetmişti. Selvi’nin Cenazesi bu sabah hastahane morgundan alındıktan sonra kılınan Cenaze namazının ardından defnedilmek üzere memleketi Kırklareli’ne Vize İlçesi, Evrencik Köyü’ne gönderildi. (Ankara 11 Temmuz 2011 Pazartesi.) 

Merhûm, Sabri Selvi, 22 yaşlarında, arkadaşı, Zülfü Sever ile –tahmin ediyorum, Gazete’den ayrıldıktan sonra, uzun yıllar Fazilet Neşriyat ve Ticaret A.Ş.’de çalışan Zülfü Sever de rahmetli olmuştur.- birlikte Gazete’ye ilk geldikleri günü, dün gibi hatırlıyorum. Zülfü Sever, nisbeten utangaç, içine kapalı, Sabri Selvi ise, cevvâl, gözleri çakmak çakmak. Herhangi bir gazetecilik eğitimi almadıkları halde, kısa zamanda intibâk ettiler. Gazete’nin İstanbul Merkezinde, muhâbir, sekreter olarak çalışmaya başladıysa da, kısa zaman’da, Gece Sekreterliği vazifesine yükselmişti. Gazete’cilikten gelenler bilirler; Gece Sekreterliği, çok önemlidir. Yerine göre patron, yerine göre Umûmî Neşriyat Müdürü, yerine göre, mes’ûl Yazıişleri Müdürü’dür. Gazete’nin taşra baskıları yapıldıktan sonra, akşam 19.00’dan i’tibâren, gece yarısına kadar gelişen, yeni yeni gelen haberleri değerlendirmek, gerekirse değiştirmek salahiyetine sahiptir. Üstelik yanında istişâre edebileceği, Umûmî Neşriyat müdürü, yazıişleri müdürü, diğer sekreter arkadaşları da bulunmuyor. Buna bir de gece mesâisinin şartlarını ilâve ederseniz, ba’zı vahîm hataların önüne geçemezsiniz. 

Nitekim, Merhûm Sabri Selvi’nin Gece Sekreterliği yaptığı günlerde iki vahîm hataya şahid olmuştuk. 

Henüz daha ofset tipi dizgi-baskıya geçilmemişti. Sıcak kurşun, düz baskı tekniği, yazılar, Intertip-Linotip makinalarında, dizilir manşetler, başlıklar, satırlar sahife düzeninde tertiplenir, Karton Matris, sıcak kurşun kalıplarla baskıya geçilirdi. Resimler, klişe, resmin filme alınması, filmin mâdenî bir levhaya geçirilmesi, tertip edilen sahife üzerinde ayrılan yerlerine yerleştirilmesi Sekreter, sahife düzenine yerleştirdiği resimlerin altına birer satır, bir tanıtma yazısı koyar. Sahife düzeninde kaç resim varsa, her biri için birer satır tanıtma yazısını, dizgiciye-operatör’e verir, operatör dizer, küçük pusula içinde bu satırları sekretere iade eder. Sekreter de, her resmin altına ona aid satırı yerleştirir. 

Merhûm Sabri Selvi’nin nezâret ettiği sahife’de, konu i’tibariyle, devrin Cumhurbaşkanı, Merhûm, Cevdet Sunay ile Gergedan resmi vardı. Sabri Kardeşimiz, Cumhurbaşkanı, Cevdet Sunay’ın resminin altına, “Gergedan,” satırını, Gergedan resminin altına da, “Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay,” satırını yerleştirmiş... 

Ferdası gün, Gazete’ye geldiğimizde, her zaman olduğu gibi, ilk işimiz, Gazete’yi baştan sona tetkik ettik. Satır satır okumasak da, manşeti, başlıkları, resimleri, resim altlarını dikkatle inceledik. Gördük ki, vahim bir hataya düşülmüş, Cumhurbaşkanı, Cevdet Sunay’ın resminin altında “Gergedan,”ı görünce, kaynamış bir kazan suyun başımdan aşağıya döküldüğünü hissettim. 

Devrin Cumhurbaşkanlığı Basın Direktörü, Ali Barasel’i aradım. “Zât-ıâliniz, gazetecilikten geldiğiniz için anlarsınız, telâfisi imkansız bir hata, tashîh etmeye özür dilemeye hazırız,” dedim. 

Kendileri, “Doğrudur, vahîm bir hata! Sizi, bugüne kadar ki Neşriyatınızı yakından ta’kip ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız da yâkînen ta’kip eder. Kasıd olmadığı, teknik bir hata olduğu açık... Sizin Gazete’nizi her gün okuyanlar bile bu hata’nın farkında olmayacaklar. Açıkça bir özür beyanı, bu küçük hatayı fark etmeyenlerin bile muttalî olmasına sebebiyet verecektir. Diğer gazeteler kaşımazlarsa, kanaatimce kapanır, gider. Kaşıma ve kanatma söz konusu olur ise, o zaman belki geniş bir tavzih ve özür beyanı neşredilebilinir.” dedi. Rahatlamıştık.

Merhûm, Sabri Selvi, istifa mektubunu masamın üzerine koydu. “Ben sizin i’timadınıza-güveninize lâyık olamadım,” dedi. İstifa mektubunu yırtıp çöp sepetine attım, “Saçmalama! Hiçbir şey olmamış gibi işinin başına dön,” dedim. Hani, derler ya, “Sakınılan göze budak batar,” aradan bir müddet geçti. Merhûm, Sabri Selvi’nin Gece Sekreterliğinde aynı hatanın bir başka benzeri daha yaşandı. 

Bu sefer, soğuksavaş’ın bütün hızıyla devam ettiği yıllarda, Küba’nın, A.B.D. ile A.B.D.’nin Küba ile şiddetli bir çekişmesi vardı. 

Küba Devlet Başkanı, Fidel Kastro ile alakalı hemen hemen, her gün bir haber çıkardı. 

Sahife düzeninde, Fidel Kastro’nun bir resmi vardır, bir de, Fidel Kastro’ya çok benzeyen, devrin, Bahar Yayınlarının Patronu, Osman Başpehlivan’ın da resmi... Olacak ya! Fidel Kastro’nun resminin altına, “Osman Başpehlivan” yazısı, Osman Başpehlivan’ın resminin altına da, “Fidel Kastro,” satırı yerleştirilmiş... 

Tabi’î ki, Fidel Kastro’dan bir tepki almadık, ama, Osman Başpehlivan neredeyse, başımıza kıyâmeti koparacaktı. “Vay! Siz nasıl olur da beni, komünist Fidel Kastro’ya benzetirsiniz.”

Şifâhî olarak özür diledik, Gazete’miz’de yazılı olarak özür beyan ettik. Tam Sahife, def’alarca, meccânen, kitap reklamlarını neşrettik. Fakat, yıllar sonra bile, her karşılaştığımızda bu hatayı yüzümüze vurmaya devam etti. 

Merhûm Sabri Selvi, bir müddet, Merhûm Gazeteci, Yücel Hocaloğlu ve Gazeteci, Kenan Kurt idaresindeki, Sabah Gazetesi Ankara Bürosunda çalıştı. Kısa zamanda Ankara’ya intibak sağladı, Ankara’nın Acar Muhabirlerinden birisiydi. 

Merhûm, Sabri Selvi’yi tanıyan-tanımayan, herkesten, bütün Kardeşlerimden birer Fâtiha, üçer İhlâs okumalarını hasseten rica ederim....