Pek Muhterem Osman KARAMAN Beyefendi. 

22.01.2018, saat 15.37 i’tibariyle yorumunuzun Cevabıdır: 

Azîz Kardeşim. Yorumunuzda bahsettiğiniz hususlar maalesef, gerçektir. Haz.Üstaz’ımız zamanında ve devrin Büyüğü, Merhûm, Cennetmekân, Beyağabeyimiz Kemâl Bey Ağabeyimiz devrinde, Siyâsî Arena’da, mutlâk küfr’ün karşısında, Ehven-i Şer siyâsî oluşumlar vardı. Bu Siyâsî oluşumlar, zaman zaman iktidar zaman zaman da muhalefette idiler. Haz.Üstaz’ımız ve Merhûm Büyüğümüz, mutlâk küfre karşı, hep Ehven-i Şer olan Siyâsî oluşumlara destek vermişlerdi. Bilindiği üzere, Merhûm Büyüğümüz, Kemal Beyağabeyimiz, üç dönem, devrin Ehven-i Şer parti’lerden birisinde Milletvekili olarak vazife yapmıştı. Sonra, savrulmalar oldu. Birer parti militanı gibi çalıştığımız devirler oldu. Gariptir, destek verdiğimiz partiler, birer birer, siyâsî partiler çöplüğündeki yerlerini aldılar silinip gittiler. Arkadaş’larım, şaka yollu bana takılıyorlar. “Ne olur, bir kerre de, şu İttihad ve Terakkî bakiyesi, İslâm’ın, Türklüğün, Millî ve Yerli olan her şeyin, amansız düşmanı, siyâsî partiyi de destekleyin de, Tarih’ten silinsin gitsin!” diyorlar. 

Azîz Veli ve Aczimin Giryesi Remizlerini kullanarak yorumlarda bulunan Kardeş’lerim. 22.01.2018, saat 16.48, 23.01.2018 saat 16.39 i’tibâriyle yaptığınız yorumların cevabıdır: 

Azîz Kardeş’lerim. Bu Kardeşiniz 61 yıldır, bu nezîh Câmia’nın içindeyim. Zaman zaman, Câima ile alakalı, birinci dereceden karar vericilerin arasında bulundum. Zaman zaman, Hazretimizden sonraki Devrin Büyüğünün en yakınında bulunanlardan birisiydim. 

Bu tecrübe ile Câmia’mızı yakinen tanıma bahtiyarlığı’na ermiş birisi olarak söyleyim ki, bahsettiğiniz kişi eğer hayâlî birisi değilse ki, büyük bir ihtimal ile hayâlî birisidir. Câima içinde yaşı, tahsili, geçmişi, müktesebatı nedir? Kimdir, kimin adına konuşmaktadır, kendisini kim vazifelendirmiştir? Bendeniz de dâhil olmak üzere, bu Câima’da, İmam-ı Rabbânî Evlâdı arasında, İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nın bütününü temsil iddiası ile, hiçbir kimse’nin, ama, hiçbir kimsenin, söz söyleme, ahkâm kesme hakkı ve salâhiyeti yoktur. Bahsettiğiniz kişi hayâlî birisi değil de, gerçek bir kişi ise, yine tecrübe’me dayanarak söylüyorum. İmam-ı Rabbânî Evlâdı arasında, böylesine küstah, mütecâviz birisi çıkmaz. 

Duyumlarım vardı. FETÖ Terör Örgütü, Devletimizin Demir yumruğunu yiyip, Gayyâ kuyusunu boylayınca, düştüğü bu bataklığa bu nezîh Câima’mızı çekmek, Câima’mızı da devlet düşmanı göstermek için, içimize ajanlar, casuslar sokmaya teşebbüs etmişlerdir. Korkarım, bahsettiğiniz şahıs onlardan birisidir. 

Aziz Kardeş’lerim. Bu hususta, ciddî rahatsızlığınızı ifade ediyor, herhalde benim ne düşündüğümü merak ediyorsunuzdur. 

Bendeniz, haddimi bilirim. Kendisinden izin almadan hiç kimse adına, hiçbir kimseyi temsilen, hele hele, Nezîh Câmia’mız’ı temsil iddiasıyla değil, Zâtî-Şahsî görüşümü ifade etmek isterim. 

1) Asr’ının siyâsetini bilmeyenler, asır’larının siyâsetini doğru okumayanlar, ne dinlerine ne Câmia’larına hizmet ederler. 

2) Haz.Üstaz’ımız bu hususta, “Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme,”de şöyle buyurur; “Kezâ, hükûmet Siyâseti, Siyâsî Fırka’cılık, İcraât-ı ve Muamelât-ı hükûmeti tenkîd gibi umûr ile aslâ meşgul olmamak ve bu mesâile mütallık hiçbir kelime ağızdan çıkarmamak, yalnız kendi maddî ve ma’nevî işlerine tevaggul eylemek (meşgûl olmak) lâzımdır. Aksihal hem muzırdır (zarar vericidir) hem izât-i Evkâttır. (vakit zayi’i’dir). Herhangi umur’da Münkirat-ı Diniyye müşâhade edilirse anı kalben red ve inkâr etmek ve bu inkâriyyeti aslâ lisana getirmemek iktizâ eder. Zirâ, Zamanımız, Emr-u Bil’mârûf, Nehy-i Ani’l-Münker’i kalp’den dile, dilden ele intikâl ettirenler Gayr-i Kâbil-i Telâfî zarara ma’ruz kalırlar. Hakîkî ehl-i Tasavvuf’un hal ve hareketi böyle olur. Hilâfı bu mesleğin haricidir.” (Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme Sahife 126) 

İmam-ı Rabbânî Evlâdı, bu Aziz Millet’in, hattâ bütün ümmetin hizmetine tâlip olduğu için, birer parti militanı gibi davranamazlar. Siyâsî faaliyetlere bizzat katılamaz, miting, kongre ve kurultaylara katılıp boy gösteremezler. Fakat, Siyâsî ortam berraklaşıp, ittifaklar, birliktelikler, saflaşmalar belirgin bir hâle geldiğinde, bir taraf’ta, ezelî ve ebedî küfür-mutlâk küfür, onları ta’kip eden gayr-i Millî hempaları, diğer safta, bütün hata ve kusurlarına rağmen, İslâmî, Yerli ve Millî olanlar (Buradaki “Millî,”den kasdımız “Millet-i İbrânim’den” olmaktır. 

Ehl-i Küfür’le birlikte olmak, onlara siyâsî destek vermek şöyle dursun, küfre rıza da küfr olduğuna göre... 

Aziz “İSTANBULLU”, Kardeşim. 23.01.2018, saat 19.49, 19.51, 19.54, 19.56, 19.59, 20.02, 20.04 i’tibariyle çok uzun sayılabilecek yorumlarınıza mümkün olduğunca kısa kısa cevaplar vereceğim. 

1) Evet! Din Kemâle ermiştir. “Bugün size dininizi ikmâl ettim. Üzerinize ni’metimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.” Meâlindeki bu âyet-i Kerime, Hicret-i Nebeviyye’nin 10. yılında Vedâ Hacc’ı sırasında Arafat’da, vakfe’de iken Kasvâ isimli bineğinin üzerinde hutbe irâd buyururken nazil olmuştur. Birincil deliller, nas’lar âyet ve sahîh hadisler’den, Müçtehidlerin, sizin de kabûl buyurduğunuz gibi, bütün Ümmeti bağlayıcı içtihâdî hükümleri Hicrî ikinci asır’dan i’tibâren başlamıştı. Sizin mantığınızla, bu hükümlerin tamamının da bid’at sayılması gerekmez mi? 

2) Ahirzaman Peygamber’i elbette son Peygamber’dir. Onunla birlikte vahiy de kesilmiştir. Hızır Aleyhisselâm’ın hikmet sahibi birisi mi, Peygamber mi olduğu ihtilâflıdır. Elbette ki Şârî değildir. Diğer, rü’ya, ilham ve keşf sahipleri gibi, Hızır aleyhisselâm’ın, rü’yası, İlhamı, keşfi, Zâhir-i Şer’i Şerif için delil olmaz. Ümmetin tamamını da bağlamaz. 

3) Hatm-i Hâcegân İbâdet değildir, derken, Birincil ve ikincil delil ve onlar’dan müstefâd kıyas ve icmâ ile sabit, formel, farz, vacip, hattâ Sünnet-i hüdâ, sünnet-i Müekked bir ibadet değildir, demek istedim. 

4) Hatm-i Hâcegân ile alakalı ve sizin çok ağdalı-Osmanlıca bulduğunuz metin, bendenize aid değil, Haz.Üstaz’ımıza aittir. Teberrüken müdahale edip sâdeleştirmedim. Yalnız, orada bir yanlış anlama olmuş. Hızır Aleyhisselâm’ın ve diğer Mürşid ve Müceddid’lerin rü’ya, ilham ve keşifleri, bütün ümmeti değil, kendilerini ve bağlı’larını bağlar. Doğrudur, diğer tarikat şeyh’lerini ve onların bağlılarını bile bağlamaz. Nakşîlerde, Hatm-i Hâcegân olduğu gibi, Kâdirî’ler’de de, Hatm-i Hâcegan-ı Kâdiriyye vardır. 

5) Azîz Kardeşim. Uzun uzun tahlile tâbi tuttuğunuz metin bendenizin değil, Hazreti Üstaz’ımıza ait’dir. “Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme” Risâlesinin 163. Sahifesinden aynen alınmıştır. Tavzihe muhtaç, cümleler, kelimeler, vardır. 

Meselâ, takıldığınız nokta “Cenab-ı Hakk’ın emriyle Hızır Aleyhisselâm tarafından” cümlesini, “Hızır Aleyhisselâm’ın Cenab-ı Hak’dan aldığı ilham ve keşifle,” diye tahlil edersek herhalde bir mes’ele kalmaz. 

6) Aziz Kardeşim. “Ben cin’leri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 51/56) 

Bu âyet-i Kerime’de, “Hilkat,” cin’lerin ve insan’ların yaratılışı, ibâdet’le illetlendirilmiştir. Peygamber’lerin yaratılış hikmeti-illeti, İbâdet, ubûdiyyet ve hidayettir. Kelime-i Şehâdet’deki Peygamber’imizin vasıfları zikredilirken, “Resûluhû,”dan önce, “Abduhû,” vasfı zikredilmektedir. Cin’lerin, insan’ların yaratılış gâyesi, “et-Ta’zim-i Li’llâh, Veş-Şefkatü lihalkıllah,”dır. 

“Abd,” Mastar’ının müştâk’ları, abdiyyet, ubûdiyyet ve ibâdet kelime’leridir. Abdiyyet, Ubûdiyyet ve İbâdet Türkçe’mizde, kulluk, kıllık vazifesidir. Sarih, zâhir, muhkem nas’larla sâbit ibâdetler farz, zannî delillerle sâbit olanlar vacip (amelen farz), Peygamber’imizin sahih, mütâveter ve meşhûr, kavlî, fiîli, sükûtî ve ikrârî sünnet’leriyle sâbit olanlar, Sünnet-i Müekked, Sünnet-i Hüdâ ve sünnet’lerdir. Birincil ve ikincil deliller ve bu delillerden çıkarılan, kıyas ve icma-i Ümmet ile sâbit olan Efâl-i Mükellefin, formel olsun, şekil şartlarına bağlı olsun-olmasın, farz ve vâcipler, Sünnet-i Seniyye ile sâbit, Ezan, Ramazan’da mukabele, Ramazan ayının son on gününde i’tikâf gibi Sünnet-i Hüdâ olanlar da olmayan sünnetler de ibadettir. 

Abdiyyet, Ubûdiyyet mefhumuna dâhil olmaları bakımından, Du’a, Tevbe, isti’ğfâr, isti’âze, zikir, şükür, Kur’ân okuma, hattâ, dua niyetiyle besmele okunmadan Fâtiha ve Âyetü’L-Kürsî’yi okumak da ibadettir. 

Kabûl buyurmasanız da, Mürşid-i Kâmil ve Müceddid’lerin, rü’ya, ilham ve keşf’le tertip ettikleri, Hatm-i Hâcegân-ı Nakşiyye ve Hatm-i Hâcegân-ı Kâdiriyye de, her ne kadar sadece kendilerini ve bağlılarını bağlasa da, açıkça ifade edeyim, bütün ümmeti bağlamasa da, ibadettir ve aslâ bid’at değildir... 

Aziz Kardeşim. “İslâm şu bardaktır ve boş yeri yoktur. Doludur. İçine ister beyaz ister siyah taş-toprak atılsa, suyun bir kısmını dışarı atar. Bid’at bu taşlardır,” deniliyor, buyurmuşsunuz. el-Hak, doğrudur, güzel bir teşbih... Ne var ki, Hatm-i Hâcegân-ı Nakşiyye ve Kâdiriyye bardaktaki suyun içindedir. Bardağın içinde bulunan sünnet’leri taşırmak ve zebil etmek için atılan taşlar ve topraklar bid’attir...