“ACZ’İMİN GİRYESİ”, Remziyle yorumlar’da bulunan Değer’li Kardeşimiz, 02.01.2018, saat 12.18 i’tibâriyle yaptığınız yorumun cevabıdır: 

Aziz Kardeşim. Bu zeminde, “Leb,” denilince, “Leblebi,” denileceğini kavrayan zekî Kardeş’lerime hayranım. Tabî’î dir ki, kasdettiğimiz aslî hizmetler ma’lûmdur. Vâsıta’lar gâye, gâye vasıtalar haline getirilmişse, vay! O Câmia’nın hâline!... 

Haz.Üstaz’ımız, “Sakın ola da! Rızık peşinde, mal-mülk, makâm-mevki, şöhret, i’tibar peşinde koşmayınız!” buyurmuştur. “Yeryüzünde yürüyen her canlı’nın rızkı Allah’ın üzerine’dir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. (bunların) hepsi açık bir kitap’ta (Levh-i Mahfûz’da)dır.” (Hûd 11/6)... Üstaz’ımız “Evlâdım! Rızık, tıpkı bir gölge gibi insanları, bütün mahlûkatı ta’kip eder. Gölgeyi önünüze alırsanız ona hiçbir zaman yetişemezsiniz. Arkanıza alırsanız, siz nereye giderseniz gölge sizi ta’kip eder,” buyurmuştur. Doğrudur, hizmet’le, ehl-i Hizmet arasına para-mal girerse, ehl-i Hizmeti bozar.” Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız, birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfaât Allah’ın katındadır. (Enfâl 8/28) (Helâlinden kazanılmış mal, meşru yoldan sahiplenilmiş evlâd fitne sebebi olduğuna göre, şüpheli bir şekilde elde edilen ve harcanan malların nelere sebep olacağını siz düşünün!... 

Azîz kardeşim. Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşîd ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî, Efendi Hazret’lerinin (k.s.), son Mürşid-i kâmil olduğu doğrudur; Ancak, en son Mürşid-i Kâmil olup-olmadığı ancak, Allah’ın İlmi’ne havale edilir. Kıyâmete kadar hiçbir asır, Müceddid’siz bırakılmayacağına göre ve Haz.Üstaz’ımızın İrşâd ve Tecdid vazifesi, “Üveysî,” olarak ne zamana kadar devam edeceği, kendisinden sonra, 34. Mürşid-i Kâmil’in ve Müceddid’in gelip-gelmeyeceği ancak ve ancak, İlm-i İlâhî’nin hududları dâhilindedir. 

Aziz Kardeşim. Umre ısrarı ve aşırı derecedeki teşvîk, hattâ nisbeten zorlama hususunda, “CUM’A SOHBETİ,” Köşemizdeki, 09.02.2018 tarihli ve ta’kip eden hafta’lardaki Makâle’lerimizi okumanızı ve değerlendirmenizi tavsiye ederim. 

Aziz Ertuğrul Kardeşim. 02.01.2018, saat 19.15 i’tibâriyle ve “Diyânet İşleri Başkanlığı Neşriyatı!... (3)” Makalesi üzerine, yaptığınız çok kıymetli yorumunuzun cevabıdır: 

Azîz Kardeşim. Size bu zât’ın risâle’lerinden, yalnız, birisini, -çünkü hepsi birbirinin tekrarından ibâret olduğu için diğer’lerini okumanıza ihtiyaç kalmaz- baştan sona kadar okumanızı tavsiye ederim. 

Benim bir misyonum var! Yetişebildiğim kadar ehl-i Sünneti müdafaa, ehl-i Sünnete aykırı görüşleri teşhir ve onlardan Müslüman’ların hazer etmelerini te’mine çalışmaktır. O risâle’lerde, bizzat o zât’ın veya şakird’lerinin ortaya koyduğu öyle görüşler vardır ki, “Küfr-ü Mûcib’dir,” Bendeniz insaf ile o görüşleri bu zât’ın cinnetine, dengesizliğine, şakird’lerin de Cehl-i Mürekkeb’lerine hamlediyorum. 

“Gel seni Şark’ın Umûmî vâizi yapalım, denildiği ve elinin tersiyle reddettiği şakird’ler tarafından uydurulmuş bir Şehir Efsâne’sidir. Devlet-i Aliyye’de kendisine tevcih edilen tek vazife, Devlet-i Aliyye’yi ınkıraza uğratırken, Sultan 2.Abdülhamid’i tah’t’dan indirirken, kendisiyle birlikte hareket eden İttihad ve Terakkî Komitasına yardımcı olan, kimi mason din adamlarıyla birlikte, yine mason Şeyhulislâm, Musa Kazım Efendi’nin teklifi ile Kukla Pâdişah Mehmed Reşâd tarafından tevcih edilen, Dâru’l-Hikmeti’L-İslâmiye azalığı’dır. Said Nursî’den başka, bu hey’ette, İttihad ve Terakkî Komita’sının Kâtib-i Umûmîsi, Mehmed Akif Bey de vardır. Hey’et aza’larının kâhir ekseriyyeti ise mason’lardan oluşmuştu. 

“Şeyh Uçmaz, Mürid’ler Uçurur,” kabîlinden her ne ki ve her kim tarafından söylenmiş ise, Şer’i Şerife ve ehl-i Sünnet akidesine aykırı ne söylenmiş ise tarafımızdan reddolunmuştur. 

“İSTANBULLU,” Remziyle, 06.01.2018, saat 23.01 i’tibâriyle ve Diyânet İşleri Başkanlığı Neşriyatı!... (4) makalemizle alakalı olarak, yaptıkları Yorumunun Cevabıdır: 

Daha doğrusu, kısa yorumunu buraya aynen naklediyorum: 

-1- “Seçilmiş, kesin cennetlik insanlarız,” havucuyla cemaati bir arada tutuyorlar. Buna bir def’a inanan insan artık o liderin her saçmalığına hikmet olarak bakacaktır. 

-2- Fethullah’ın hezeyanlarının kat be kat fazlası Risâle-i Nûr’dadır.  

-3- Diyalog zındıklığı’nın kökü de Risâle-i Nurda’dır. 

-4- Said Nursî, rü’ya, cifr (doğrusu Cefr’dir), Ebced’e Hurâfî’liğe benzer metod’larla hakîkat arıyor. Bunların ehl-i Sünnet Şerî’atında yeri yoktur. 

-5- Diyânet bu eser’leri (Risâle-i Nur’ları) bastırmakla büyük hata yapmıştır. 

Mühim olan, Mustafa Hocaefendi’nin bu fikirleri temelsiz birer iddia halinde bırakmayıp me’haz’larını göstermesidir. Teşekkürler Muhterem Hocam!...” 

“H.A.” Remziyle, 12.01.2018, saat 22.42 i’tibâriyle yorum yapan Değer’li Kardeşimiz: 

Müftâbih olan, Ümmetin âlimlerinin ekseriyyeti’nin ittifakına göre, Türkiye arazisi, Araziy-i Uşriye’dir ve bu vatan toprakları, kıyâmete kadar Dâru’l-İslâm’dır. Herhangi bir memleket için, “Burası Dâru’l-Küfr,”dür, denilirse orada ribâ mes’elesinden başka, “Irz ve namus’un Pây-i Mâl,” olması gibi aslâ izah tarzı bulamadığımız-bulamayacağımız, hükümler de mevz-u Bahs olur ki, kabûl edilemez. 

“HİSAR,” Remziyle, 13.01.2018, saat 01.47 i’tibariyle yorum yapan, daha doğrusu sual tevcih eden Değer’li Kardeşim. 

Merhûm Ömer Lütfi Mete hakkında daha önceki Yorumlarımızda kâfi miktarda bir cevap verilmiştir. 

“ACZİMİ’N GİRYESİ-“ Remziyle, 16.01.2018, saat 19.43 i’tibâriyle ve “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!... (4/12) yorum’larıyla alakalı olarak Sosyal Medya’da vâkıf olduğu bir metni ehemmiyetine binâ’en paylaşmış, biz de burada bütün Yorumcularımızla paylaşıyoruz: 

“ALIŞKANLIKLAR NASIL DİNE DÖNÜŞÜR?” Te’sirinde kaldığımız Felsefî akımların, siyâsî eğilimlerin hattâ tarikat ve mezhep’lerin alışkanlıklarımızı nasıl din haline dönüştürdüğüne başka bir yazıda temas ederiz. Yâni, kurtuluşumuzu borçlu olduğumuzu sandığımız “önderleri,” ululaştırıp nasıl İlâhi liderlere çevirdiğimizi giyim kuşamımızı bir din haline dönüştürüp, renk’leri markaları, hattâ yırtmaçlı-yırtmaçsız ceketlerimizi, lâciverd-beyaz takke’lerimizin renk’lerini nasıl kutsallaştırdığımızı falanca veya filanca zât seviyormuş diye, çayı, çorba’yı makbûle’yi mübârek addedişimizi bir başka seferde ele alırız. Bir ürünü, bir markayı, bir tarzı, bir modayı nasıl kutsallaştırdığımızı enine boyuna konuşuruz. Ön yargısız, at gözlüksüz, firâsetli-basîretli, iyi niyetli, kalbi umutla, zihni hayallerle dolu, sadece Allah’a kul, sadece Resûlullah’a ümmet olabileceğimiz bir hayat diliyorum.” 

Mustafa Akkoca’nın Notu: 

İmam-ı Rabbânî Hazret’leri, Mektûbat-ı Kudsiyye’sinde, “Âhirzaman Mehdisi zuhur ettiğinde, Ümmet arasında zuhur eden bid’at’ların kaldırılması ve sünnet’lere tam temessükü emrettiğinde, ehl-i Bid’at, ayağa kalkarak, Hâşâ! bu zât bizim dinimizi tahrip ediyor,” diye feryâd edeceklerdir,” buyurur. 

19.01.2018, saat 00.46 i’tibâriyle ve “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!.. (4/13)” Yorumlarımız üzerine sözde yorum yapan, ufûnet’ini boşaltırken etrafa dayanılmaz bir koku yayan, ağzından salyası köpürmüş, Kelb-i Akûr, İ.T. bundan sonra seni ka’le almamaya karar vermekle, ne kadar isabet ettiğimi isbat etmişsin. Artık bundan sonra nezîh zemini hezeyanlarınla asla kirletemeyeceksin. Hezeyanlarına cevap vermeye değmez ama, eğer bu hezeyanlara ba’zı Yorumcu’larımız muttali olmuşlarsa onlar için hem bir tavzih ve hem de sizin ne kadar aşağılık bir rezil olduğunuzu görsünler. 

1) Nasib-i Ezelî’si ile, Tensib-i İlâhî ve Ricâl-i Ma’neviyye’nin, Pîran’ın takdiri ile vazifelendirilenler, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmel ve Müceddid’lerdir. Ehl-i Sünnet i’tikadına göre, bu mürşid ve müceddid’ler dahî, masûn ve ma’sûm değillerdir. İsmet sıfatı sadece Peygamber’lere hastır. Umur-u dünya ve zahirî işler için eşitler arasından bir adım öne çıkarılanlar aslâ ve kat’â, Lâ Yuhtâ velâ Yüs’el değillerdir. Tabiî ki, masun ve ma’sum da değillerdir. 

2) Merhûm Büyüğümüz, cennetmekân, Beyağabeyimizin ta’rif ettiği yol, Peygamber’imizin işâret buyurduğu, “Mâ Ene aleyhi ve Ashâbî,” yolu, Fırka-i Nâciye yolu, ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat yoludur. Bu yol, Pîran’ın ve mensubu olmayı hayatımın en büyük şansı ve talihi olarak kabul ettiğim, Haz.Üstaz’ımın yoludur. Ancak, sizin gibi ehl-i Bid’at sefîh ve akılsızlara bu yolda yer yoktur. 

3) Bir vesiyle ile Sevgili Peygamber’imizin bir Hadis-i Şerifinden bahsetmiştim, “Lâ Taâte L’ilmahlûk, ınde Isyâni’L-Hâlîk,” Yâni, Hâlık’a ısyan olan şeylerde mahlûka itaat olunmaz, hadis-i Şerifini zikretmiştim. Bu sefih, her kimi kasdediyorsa, “Ta’yini ile başımıza gelmişlerdir. Ve aslâ sizin gibi bir mahlûk değildir. (Mahlûk demişsiniz ya nasipsizçe)” diyor... 

Ey Sefîh Mahlûk. Ey Esfel-ü Sâfilîn! Hâlık, Hallâk, yalnız ve yalnız, Allah Celle Celâluhû’dur. Mâsivâ, Allah’ın Zatı ve Kadîm sıfatlarının dışında kalan her şey, Peygamber’ler, melekler de dâhil mahlûk’dur. Âlem’ler şerefine yaratılan, Fahr-i Kâinat Efendimiz de, Mahlûk’dur, fakat, Eşref-i Mahlûk’dur. 

Kendisinin ve her kimi kasdediyorsa, putlaştırdığı kişinin veya kişilerin mahlûk olmadığını iddia eden birisi için ne söylenebilir ki!... 

“el-Cünûn Mietün veya el-Cünûn Elfün,” denilmiştir. (Yüz türlü veya Bin türlü delilik vardır,” denilmiştir?) 

Akliyat ve Ruhiyat Hekimi Merhûm, Prof. Dr. Ayhan Songar Hoca anlatırdı. Mazhar Osman Uzman’ın Asistanlarındandım. Bakırköyü Akıl ve Ruh Sağlığı Hastahanesi’nde bir hastamız vardı. Kendisini âhirzaman Peygamberi olarak kabûl ediyordu. Her Velâdet Gecesinde, hekimler’den, hasta yakındanlarından para toplar, Mevlid okuturdu. Yıllar sonra, Lâleli’deki Muayenehâne’me çıkageldi. “Ayhan Hocam! Allah’a çok şükür, iyileştim. Ben kendimi yıllarca Peygamber olarak bilirdim. Oysa ki, Ben Allah imişim, bunun farkına yeni vardım,” demiş... Ben Sefih’e uzunca bir cevap verdim.

Osman KARAMAN Kardeşimiz, 19.01.2018, saat 17.44 i’tibâriyle, “İ.T. adlı şahıs, mahlûk değil, (hâşâ!) Hâlık herhalde!...” diyerek en kısa, en müfîd, en müdellel cevabı vermiştir. Kendisine sonsuz teşekkürler...