Pek Muhterem, Osman KARAMAN Beyefendi, 30.10.2017, saat 16.26, i’tibariyle Yorumunuzun Cevabıdır: 

Aziz Kardeşim, 12 Temmuz – 11 Ekim 2017 tarihleri arasında, Memleketim, Konya, Beyşehir’de idim. Cum’a va’az’larını orada da devam ettirdim. İstanbul’a, avdetimden sonra, bir hafta, Güngören-Tozkoparan, UHUD Camii’nde, bir hafta, Kadıköyü-Sahray-ıcedid, Arapgir’li Hüseyin Avni Efendi Camii’nde, va’az’larıma devam ediyorum. Rabbime hamdolsun, sıhhatim du’â’larınız berekâtiyle çok iyidir. Günaşırı, hafta’nın üç gününde, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastahanesi’nde, Fizik Tedavim devam ediyor. Du’â’larınızı beklerim. Efendim. 

Pek Muhterem, Ali OSMAN Beyefendi Kardeşimiz, 31.10.2017, saat 00.22 i’tibariyle, aslında “Yorum”, değil, bu zemin’in devamlı yorumcularından bir Kardeşimizin yorumu’na cevap mahiyetinde bir yorum yapmıştır; Erhan Yıldız Bey’e... Değerli kardeşim, “Bugünkü Yazınızda masonların toplantılarına katıldığınızı yazıyorsunuz niye katıldın? Seni kim ya da kimler görevlendirdi?” demişsiniz. Akkoca Hocam, “Bendeniz 1968 ilâ 1997 yılları arasında, devrin Büyüğü, Merhûm Kemal Beyağabeyimizin emriyle ve bilgisi dahilinde, başta, Dr. Tayyar Altıkulaç olmak üzere, pek çok kişi ve kuruluş ile görüşmeler yaptım,” sözünü görmediniz galiba. Zira bu sözü gören için gizli-kapaklı bir vaziyet olamaz. Açıkça Kemal Beyağabeyimizin emir ve bilgisiyle,” diyor Yazar Hocamız. Bu görüşmelerin maksadını da yazmış; Def-i Mazarrat... Türkiye gibi bir ülke’de, böyle bir topluluğu bir zarara uğratmadan yola devam ettirmenin zorluğunu bilmiyor olamazsınız. Selâmlar ederim Efendi.” 

Bu zeminde aradığımız uslûp, işte bu! Kırmadan-dökmeden, zarafet ve nezaket dolu bir uslûp ile ne de güzel cevap vermişsiniz. Bu tavrınızdan dolayı size çok teşekkür ederim. Ali Osman Beyefendi Kardeşim. İnşâ Allah! Erhan Yıldız Bey Kardeşimizin de tereddütleri zâil olmuştur. 

“HAFIZALİOĞLU,” Remzini kullanarak yorum yapan Beyefendiye: 

Beyefendi, Bendeniz Dr. Tayyar Altıkulaç Beyefendi’nin Hatıratında, anlattıklarını müdellel bir şekilde cerh ediyorum. Kendileri hâlen hayattadırlar sıhhat ve afiyetleri de yerindedir. Cevaplandırmak isterse bu zeminde de cevaplandırabilir. Siz, niçin Dr. Tayyar Altıkulaç Bey’in avukatlığına soyundunuz ki? 

Merhûm, Kemal Kacar Beyefendi, Harb-i Umûmî’nin sıkıntılarını görmüş, Ticârî, Sınâî, Siyâsî hayatında ihtiyatlı ve Müdebbir bir zât idi. Doğrudur, Av. Abdurrahman Şeref Lâç ile, yakın arkadaşlığı vardı. Aynı yıl aynı Parti’den, birisi, İstanbul, diğeri Kütahya Milletvekili olarak seçilmişlerdi. Aynı anda, ikisi de birden, Millet Partisi’nden Adalet Partisi’ne geçmişlerdi. Abdurrahman Şeref Lâç, zaman zaman, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazret’lerinin avukatlığını üstlenmişti. Aralarındaki samîmiyyet, aslâ, “Halte Kemal!” diyecek seviye’de değildi. Hem sonra, 20’li yaşlarında bir öğretmen kimi temsil ediyordu? Görüşülse ve bir karara varılsa, alınan kararları kimin adına hangi sıfatla uygulayacaktı? 

Kemâl Bey, “Suyu kesilmiş, kurumuş bir değirmenin, dökme su ile çalışmayacağını” kestirecek kadar zeki birisiydi...

“SALİH”, Remzini kullanarak yorum yapan Değer’li Kardeşimiz. 02.11.2017, saat 01.47 i’tibariyle, “Buhtan-İftira ve İtham’lara Reddiyye!.. (5)” ile alakalı olarak yorumunuzun cevabıdır: 

Aziz Kardeşim. “Üstad ne adam olmayacaksınız,” buyurmuşsunuz. Herhalde, sibâk ve siyakında başka kelimeler, cümle’ler olmalıdır. Hiçbir şey anlaşılamamıştır. “Hârut ve Mârût,” hakkındaki, İsrâiliyyat’ın, Hazin Tefsirinde olduğu gibi, Tibyân Tefsirinde de olduğunu söylüyorsunuz. Kütüphanem’de maalesef, Tibyan Tefsiri bulunmuyor. Hazin Tefsiri hakkındaki Yorum, Tibyân Tefsiri için de geçerlidir. Kütüphane’lerde ulaşabilirsem, daha başka neler vardır, diye merakımı gidermek için mutala’a edeceğim. 

“İSTANBULLU”, Remziyle dâim Yorumcu’larımızdan Muhterem Beyefendi: 02.11.2017, saat 22.35 i’tibariyle ve “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!... (4/1) ile alakalı Yorumunuza Cevaptır: 

İyi dilek ve temennî, teşcî ve cesaretlendirmeniz için teşekkür eder, bilmukabele du’â ve niyazda bulunurum. Efendim... 

Pek Muhterem ve Azîz Kardeşimiz, Abdullah Haksöyler Beyefendi: 05.11.2017, saat 15.35, 05.11.2017 saat 15.40, 05.11.2017 saat 15.54, 05.11.2017 saat 16.02, 02.11.2017 saat 16.13, 05.11.2017 saat 16.23 i’tibariyle yaptığınız yorum’ların cevabıdır: 

Aziz Kardeşim. Bu zemin’de, tartıştığımız mevzular üzerinde, tenvir edici tenkîd’ler, hakaret ihtiva etmediği müddetçe, saygıyla karşılıyorum. Fakat, tenvir edici hiçbir tarafı bulunmayan, münhasıran, şahsımı karalamaya, müteveccih bühtan-iftira ve yalanlara, istemesem de, cevap vermek durumunda kalıyorum. Doğru söylüyorsunuz, mücâdele, mücâmele ile olmalıdır. 

Değer’li Kardeşim. Ben, hiçbir yazımda, hiçbir konuşmam’da, Merhûm Büyüğümüz, Muhterem, Kemal Beyağabeyimiz için, “Mürşid-i Kâmil’dir, müceddid’dir, Haz.Üstaz’ımızın halifesidir,” demedim. Aksine, kendi ağzından, “Benim, sizlerden, ba’zılarınızdan, “önce bulmam, kapılanmam ve hasbe’l-Kader, sıhriyyet dolayısiyle yakîni olmamın ötesinde, sizler’den, herhangi birinizden bir farkım yoktur,” dediğini, her fırsatta aktardım. Merhûm, Kemal Beyağabeyimiz, Merhûm, Arif Ahmed Denizolgun Büyüğümüz ve hâlen, idare’de bulunan, Büyüğümüz, Mürşid-i Kâmil ve Müceddid değillerdir, Haz.Üstaz’ımızın halifesi de değillerdir. Zirâ, Haz.Üstaz’ımızın tasarrufları, el’yevm, bitemâmihâ ve bikemâlihâ devam etmektedir. Tabî’î’dir ki, ma’sûm, masûn da değillerdir. Savab’larının yanında elbette hataları da olmuştur. İnsaf ile baktığımız’da, Haz.Üstaz’ımızdan sonra, üç askerî müdâhale ve bunca bâdire’ye rağmen, büyük bir hasar’a meydan bırakmadan, İmam-ı Rabbânî Evladını idare etmiştir. Savabı-hatasıyla güzel de idare etmiştir. 

Aziz Kardeşim. “İsaviyyet,” mes’elesini, tevâkuş’ların sohbet’lerini sonlandıran, vahîm hata’dan dönülmesine, bu satırların yazarı’nın gayretleriyle ulaşılmıştır. Şöyle ki, 1970’li yılların ortalarıydı. Gazete’nin, ba’zı işleri için Ankara’daydım. Ankara’da, Çankaya-Gaziosmanpaşa’da, devrin, Demokratik Parti Gençlik Kolları Merkezinde, Burhan Tan’ın teşebbüsü ile, muhâlifler demeyeyim de, Devr’in Büyüğü, Kemal Beyağabeye, “ulaşamadıklarını iddia edenler bir toplantı tertip etmişlerdi. Bu toplantıya, ısrarla beni de da’vet ettiler. Gittim. Devr’in ileri gelen ağabey’lerinden, Halid Başer, (Merhûm), Mehmed Emre (Merhûm), Hilmi Türkmen, İç Anadolu, Güneydoğu ve Akdeniz bölge’lerinden, tanıdığım-tanımadığım, pek çok Kardeşimiz bu toplantıda hazır bulunuyordu. Konuşmalar yapıldı. Bu konuşmalarda, İç Anadolu ve Ege’nin bazı şehir’lerinde, ba’zı, ağabeyler, yurtlarda-kurs’larda, İslâm ile, Ehl-i Sünnet akîdesiyle bağdaşmayan sohbetler yapıyor. Bu sohbet’lerde, Haz.Üstaz’ımızın, ahirzaman Mehdisi, ondan sonra gelen, Kemâl Beyağabeyimizin de Haz.İsa olduğunu açıkça ifade ediyorlar. Beyağabeyimizin bunlardan haberdar olmama ihtimali yok. Buna rağmen, reddetmiyor, sükûtu tercih ediyor. Bu da bizleri ziyadesiyle üzüyor,” diyorlardı. Benzer konuşmalar devam etti. Hemen hemen, herkes kendi bölgesinden mekân ve şahıslar ismi vererek, aynı minval üzere konuşmalar yaptılar. 

Nihâî olarak bendenize de söz verildi. 

- “Ağabeyler, Kardeşler. Burada anlatılanlar, sadece, tasavvufî bir dalâlet değil, Kur’ân-ı Kerim’e, Sünnet-i Resûlullah’a ve Yolumuzun esâsâtı olan, kadîm, Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Âliyye’nin düstûr’larına aykırı şeylerdir. Bizim Üstaz’ımıza, muâsırı muârız’ları bile, “Müte’şerrî”,dir, diyordu. Tanıdığım kadarıyla, Kemal Beyağabeyimiz de öyledir. Kur’ân-ı Kerim’de geçen Haz.Meryem ve Haz.İsâ kıssa’larını en az, burada bulunan bizler kadar bilir. Haz.İsâ, Ruhullah’tır, lihikmetin, babasız olarak halk edilmiştir. Oysa ki, Kemâl Ağabey, Aslen Eskişehir’li, Halil ve Zehrâ Kacar çiftinin büyük oğullarıdır. Necati, Nihad ve Neclâ isimlerinde kardeşleri de vardır. Yâni, anası, babası, kardeş’leriyle sizler, bizler gibi, normal insanlardan birisidir. Bu söylentileri duymuş olsaydı, derhal şiddetle ve nefretle reddeder, bir daha tekrarlanmaması için, gerekli tedbirleri alırdı.” 

Kemâl Ağabey’e ulaşamadıklarını, bunları, kendilerine söyleyemediklerini ifade ettiler. 

- “Ben, bu akşam geç vakitte olsa, İnşâ Allah! İstanbul’a döneceğim. Eğer, yarın için, Beyağabey İstanbul’da ise, içinizden her kim olursa bilâistisna, öğle’den sonra kendisiyle görüştüreceğim,” dedim. 

Ankara’daki toplantının resmi çekilmiş, toplantıya katılanlar, toplantıda konuşulanlar, birileri tarafından eksiksiz aktarılmış, ertesi gün öğleden sonra, Gazete’deki Odam’da otururken, telefon çaldı, telefon’un diğer ucundaki zât, o tarihlerde, Kemal Ağabey’in Nâibi durumundaki Hüseyin Kumaş Hocamızdı. 

- “Akkoca Bey! Ağabeyimiz, söz konusu sohbetleri yapanları, bugünden sonra, yurtlar’da-kurslar’da, sohbetten men’etmiştir. Ayrıca, Ankara’da, dün yaptığınız konuşma için size çok teşekkür ettiğini bildirmem hususunda beni ta’limatlandırmıştır,” demişti. 

Katılıyorum. Haz.Üstaz’ımızın, “İmam-ı Rabbânî Evladı’ndan herhangi birisinin, kesip-attığı kör tırnağını bile dünya’lara değişmem,” buyurduğu, İmam-ı Rabbânî Evlâdı’ndan hiçbir kimse, eften-püften sebeplerle, hased’le yapılan tezvirat ile harcanmamalıydı. 

Yine katılıyorum. İster hayatta olsunlar, ister ebediyyete intikâl etmiş olsunlar, mevkii, makamı, unvanı, şuna-buna, yakınlığı-uzaklığı, ne olursa olsun, Şer’î Şerife, Sünnet-i Resulullah’a, Mâ Verâü’ş-Şerîa, Turuk-u Âliyye’nin esâsâtı düsturlarına, muhalif şeyler söyleyenler, merdûttur, söyledikleri de merdûttur. Bilmukabele, bendeniz de, selâm ve hürmet’lerimi arz ederim. Efendim...