“GURBET’DEN SILA’YA”, Remzini kullanan Beyefendiye verilen cevapların devamıdır: 

Vesiyle’leri inkâr, İrtihal-i Dâr-ı Bekâ eylemiş, mürşid ve müceddidler’le irtibatı devam ettirmek, (Râbıta), ma’neviyyat ulu’larından istimdad, mürid’leri için tasavvufî istidlal yolu, mükâşefe’yi şirk sayanlar vehhâbî’lerdir. Vehhâbî’ler, işi o kadar ileri götürürler ki, Sizin gibilerin insanları da’vet etmeye gayret ettiğiniz, Şîa, Rafîzî’liğin, ehl-i Beyt muhabbetini, -Fart-ı Muhabbet diyelim, Zirâ ehl-i Beyti sevmek imanımızın gereğidir. Elbette bizler de, ehl-i Beyt sevgisiyle meşbu’uz, fakat ehl-i Beyt sevgisi, başta Peygamber’lerden sonra, insanların en hayırlısı, Haz.Sıddık-ı Ekber, an Zâtihi’l-Ethâr radiya’llâhu anh, Efendimiz olmak üzere, diğer ashab’a adaveti gerektirmez.- şirk addederler. 

Allah’a ve Resûlüne daha yakın olabilmek için, herhangi bir mürşid ve müceddid’in arkasına takılmak, hâşâ! Haz.Muhammed-Mustafa salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin arkasına takılmaya ve ona ümmet olmaya mani midir? 

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sıddîkîn ile (doğrularla) beraber olunuz.” (Tevbe 9/119) 

Ehl-i Takvâ olan mü’mine yaraşan, Mâsiva’yı, kalp’ten uzaklaştırıp, dâim, Allah ile beraber olmaktır. Bu pek kolay değildir; Öyleyse, dâim Allah ile beraber olan birisiyle beraber olmak, herhangi bir mürşid ve müceddid’in eteğine yapışmakla mümkün olabilir. 

“İSTANBULLU”, Remziyle, 15.10.2017, saat 20.11, i’tibariyle ve yorumcu’lara cevaplar, 3/49, yazısıyla alakalı olarak, yorum yapan Pek Değer’li Kardeşimiz: 

“Ey iman edenler! Sabredin; (düşman ve muarızlarınızın karşısında) Sebât gösterin; (Meydan-ı Gazâ’da, ne şart altında olursanız olunuz, ric’at etmeyiniz.) hazırlıklı ve uyanık bulunun; (Ricâl-i Ma’neviyye ile irtibatınızı muhafaza ediniz.) Ve Allah’tan korkunuz ki, felaha (başarıya) erişebilesiniz.” (Âl-i İmran, 3/200) 

“OSMAN KARAMAN”, Kardeşimizin, 16.10.2017, saat 10.06, i’tibariyle yorumunun cevabıdır: 

Aziz Kardeşim. Diyânet İşleri Başkanlığı, Dinî Hayatımız, Devletimizin bekâsı bakımından fevkalâde ehemmiyet arz etmektedir. Ehl-i Sünnet Akidesi’nin sıhhati ve devamı için de zarûrî’dir. 

Diyânet’deki arkadaşlar, “Diyânet İşleri Başkanlığı’nı,” –ilk kanun’unda, “Diyânet İşleri Reisliği”, idi.- Riyâsetü’ş-Şuûnî’d-Dîniyye”, (Dînî İşler Başkanlığı), olarak Arapçaya tercüme ediyorlar. 

Kuruluş Kanununda her ne kadar, “İ’tikad ve ibâdet konularında vatandaşlarımızı tenvir ile vazifelendirilmiş ise de, T.B.M.M.’sinde, yapılan son bir kanûnî düzenleme ile il ve ilçe müftülerine de, Nikah Kıyma salahiyeti verilmiştir. İşçi-İşveren münasebetlerinde, aile hukukunda, mahkemelere müracaat etmeden, ehlivukufa-arabuluculara, müracaat şartı getirildi. Zaman içinde, Miras hukuku ve Türk Medenî Kanunu’nda derpiş edilen bütün hususlarda, aynı yola gidileceği anlaşılmaktadır. Bu takdirde, Diyânet İşleri Başkanlığı’na, Başkanlığı’nın en yüksek karar ve fetvâ uzvu, Din İşleri Yüksek Kurulu’na, önemli vazifeler düşecektir. 

Diyânet İşleri Başkanlığı, yalnız Türkiye’miz için değil, Balkanlar, Orta Asya başta olmak üzere, dünyadaki bütün gönül Coğrafyamız için de hayâtî bir Müessesedir. Günümüzde, Gönül Coğrafya’mızdan binlerce genç, Türkiye Diyânet Vakfı’nın te’min ettiği imkânlarla, Türkiye’deki İlâhiyat Fakültelerinde okumakta, Türk Dilini, kâfi derece’de olmasa da, İslâmî ilimleri okuyup me’zun olduklarında ülkelerine dönüp, oradaki camii’lerde, vaizlik-imam-hatip’lik yapmaktadırlar. Osmanlı Devlet-i Aliyye’miz zamanında olduğu gibi, her birisi, birer, Evlâd-ı Fâtihân olarak, bulundukları ülkelerde, sanki Milletimizin ve Ülkemizin bir temsilcisi gibi davranmaktadırlar. 

Diyânet İşleri Başkanlığı üzerinde, yaptığım araştırmalar’da, bir tespitim Diyânet İşleri Reisliği, te’sisinden, 1965 yılına kadar, “Diyânet İşleri Reisliği, Müşâvere Hey’eti,” Haziran 1965’den i’tibâren de, “Din İşleri Yüksek Kurulu”, kararlarından hiçbirisinde, Ehl-i Sünnet Akidesine aykırı bir şey bulamadım. Halbuki, 93 yıllık Diyânet İşleri Reisliği tarihinde, rejimin en sadık adamlarından, M.Şerafeddin Yaltkaya (14.01.1942 – 25.04.1947), 28 Şubat post-modern hükûmet Darbesi döneminin makbûl adamı, Mehmet Nuri Yılmaz, (1992-2003) Ellâ Mezhebiyye mensubu zevât bu dönemlerde Diyânet İşleri Başkanlığı yapmıştır. Ne var ki, bir nesl’in, men’şe’e ve diploma taassubu, bugün, Diyânet İşleri Başkanlığı’nı, neredeyse, tahlili imkansız bir açmaza ve çıkmaza sokmuştur. 2010 yılında, Diyânet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri hakkındaki 633 Sayılı Kanunda esaslı değişiklikler yapıldığında, çok büyük bir fırsat kaçırılmıştır. Diyânet İşleri Başkanlığı ile alakalı kanunlar, T.B.M.M.’sinde kolay geçmiyor. Kuruluş Kanunu çok kısa 4 Maddelik bir kanundu. Kuruluşundan 44 yıl geçtikten sonra, esaslı bir ta’dilat yapılmıştı. Arada, kadro ve ba’zı dairelerin kuruluşları gibi, tek maddelik ta’dilat istisna edilirse, ikinci büyük ta’dilât, 2010 yılında yapılmıştı. Siyâsî vasat müsâid, T.B.M.M.’sinin tarz-ı Terekkübü de elverişliydi. İbtidâ’dan, Yüksek Öğretime kadar, eğitim verecek bir Diyânet Akademi’sinin kurulması fırsatı hebâ edilmiştir. 

Boşalan veya hâlen boş bulunan, Diyânet Kadro’larına kimler müracaat edecek? Elbette, İlâhiyat Fakültesi me’zunları, İlâhiyat Fakülte’lerini besleyen İmam-Hatip Lise’lerinden veya düz lise’lerden, bırakınız, İslâmî İlimlere vukûfiyyeti, Zarûrât-ı Diniyyesini bellemiş, Kur’ân-ı Kerim’i, asgarî, yüzünden ve Tecvid kurallarına uygun olarak okuyabilen talebe geliyor mu? 

Şu anda, 20 bin İmam-Hatip kadrosunun boş olduğu söyleniyor. Diyânet İşleri Başkanlığı, artık, İş ve İşçi Bulma Kurumu vasıtasıyla, belli vasıfları taşıyan kimseleri vekil imam olarak işe alıyor. 

Tarih tekerrür ediyor. 1960’lı yılların ortalarından i’tibâren, İmam-Hatip okulu me’zunları tâlip olmadıkları için, 14 bin kadar ilkokul me’zunu, vekil imam olarak ta’yin edilmiş, 1977 yılında, vekil imamlar asalete geçirilmişlerdi. 

Olağanüstü haller’de, olağanüstü şartlar geçerlidir. Şerîr, deccâl, F.T.Ö./P.D.Y. tahribatı dolaysiyle, Diyânet İşleri Başkanlığı da diğer kurumlar gibi, olağanüstü haldedir. Kanun Kuvvetinde bir Kararnâme ile, tahsil, diploma ve sertifikasına bakılmaksızın, yapılacak imtihanlarda, İmam-Hatiplik için, dinî-ilmî liyâkat ve ehliyetlerini ispat edenler, boş kadrolara ta’yin edilirler, daha sonra da, Diyânet Akademisi kurulması başta olmak üzere, Diyânet İşleri Başkanlığı, esaslı bir şekilde ıslah edilmelidir. Uzunca bir cevap oldu. Bu ıslah hareketinde bizim de bir katkımız olur mu? Ayrıca, bir “CUM’A SOHBETİ”nde, bu hususu da, irdelemeye gayret edeceğim. Katkı hususunda sizlerin de yorumlarını, fikirlerini beklerim... 

Pek Değer’li Kardeşim, Üveys Beyefendinin, 17.10.2017, saat 23.13, Değerli Kardeşimiz, Osman KARAMAN Beyefendinin, 18.10.2017, saat 15.17 i’tibariyle ve “Yorumculara Cevaplar ve Mutala’alar!... (3/49)” seri yazıyla alakalı olarak yaptıkları yorum’ların cevabıdır: 

Aziz Kardeş’lerim. Diyânet İşleri Başkanlığı, kuruluş felsefesine, (Makina ayarlarına) döndürülmelidir; 03 Mart 1924’de, Şer’iyye ve Evkâf Vekâlet’inin ilgası üzerine, te’sis edilen, Diyânet İşleri Reisliği’nin kuruluş felsefesi, kadro yapısı, mihveri-ekseni, Meşîhata benziyordu. 

Anadolu Selçuklu, hattâ Büyük Selçuklu, Osmanlı Devleti Aliyye’mizde olduğu gibi, Cumhuriyetimizde de, Devletimizin Resmî Mezhebi, diğer ehl-i Sünnet mezheb’lerine derin bir hürmet göstermekle birlikte, Hanefiyye, i’tikâdî mezhebi, Mâtürîdî’lik-Eşa’rîlik, hepsinin toplamı mutlâk, (su katılmamış), ehl-i Sünnet idi) 

Bu bakımdan, her kademedeki ehl-i Sünnet olmayanlar, misyonerlere, başta Şîa olmak üzere, Fırak-ı Dâlle’ye hizmet eden, kim, kimler varsa, göz yaşlarına bakılmaksızın tasfiye edilmelidirler. 

Diyânet İşleri Başkanlığı’na getirilecek zât’ın, bahîr ulema’dan olması şart değildir. Bu zatta aranması gereken en şart ehl-i Sünnet’ten olmasıdır. Ehl-i Sünnet Akidesini özümsemiş, Türkiye’mizde ve gönül Coğrafyamızda var olan, bilinen bütün câmia, cemiyet ve tarîkatlere müsâvî seviye’de durabilen birisi olması kâfidir. 

Diyânet İşleri Başkanlığı, Devletimizin bekası, Milletimizin istiklâl ve istikbali için, Devletimizin en ehemmiyetli kurumlarından birisidir, başta gelenidir. 

Tenkid ettiğimiz-edeceğimiz tarafları olsa da, hâlen görmekte olduğu ba’zı hizmetleri de takdir etmemiz lazımdır; Türkiye Diyânet Vakfı’nın, Hac Organizasyonu, Diyânet Şemsiyesi altında, diğer Turizm Şirket’lerinin Hac ve Umre organizasyonları, Gönül Coğrafya’mızdan, Yurdumuza getirilen, Kur’ân Kurs’larında, İmam-Hatip Okullarında, İlâhiyat Fakülte’lerinde tahsillerine devam eden genç’lere verilen hizmetler takdîr edilmelidir. Konya, Selçuk Üniversitesi, Kayseri, Erciyes Üniversitesi, İlâhiyat Fakültelerindeki talebe’nin yarısından fazlası, Gönül Coğrafyamızdan gelen-getirilen talebe’dir...