Geçen Haftaki Yazının devamıdır. 

Cemaatin arasında bulunan, hocaefendi Kardeşlerimizden birisi, ayağa kalkmış, “Böyle bir şey olamaz, söyledikleriniz doğru değildir,” diye i’tirazda bulunmuş, cami içinde bir kargaşa yaşanmış, müridler şeyh’lerini, cemaatin geri kalanları hocaefendiyi haklı bulmuşlar. Cami cemaatinden olan, aynı zamanda, Mahalle’nin de muhtarı olan zât, hocaefendiye, mâdem i’tiraz ettin, hazırlan gel gelecek hafta sen de bize doğrusunu anlat! demişler. 

Şimdiler’de ebediyyete intikâl etmiş bulunan, merhum hocaefendi, biraz da, şaka yollu, “Aman Hocam! Ocağına düştüm, gelecek haftaya kadar bir şeyler, bulmam, hazırlanmam lâzım,” dedi. “Meraklanma, elbet, bir şeyler hazırlarız,” dedim. Tetkîkata başladım. Kütüphanem’de, Büyük Eb’ad, 4 Cild’lik “Hâzîn,” Tefsiri vardı. Tetkîke devam ettiğimde, Hazin, Tefsirinde, Bakara Suresi’nin, 102.âyet-i Kerimesinin tefsiri zımnında, bu İsrâilî hikâye aynen derç edilmişti. Hazin Tefsirini aldığım gibi, semt fırın’ın külhanında hiçbir iz kalmayıncaya kadar yaktırdım, bizzat nezarette bulundum. Bu tarihlerde 400 yıllık, Hazine Tefsirine bu İsrailiyyatı sokanlar, kim bilir, daha nice eserlere müdahale etmişlerdir? 

Birileri çıkıp, bana, Fâtiha’dan, Âl-i İmran Suresi’nin sonuna kadar ve üç Cild halindeki Ruhulbeyân Tefsirini, Felâk-Nâs Surelerine kadar ve 10 Cild haline, kimler getirmiştir? Muhtevasına hangi ilâveler yapılmıştır? Bir cevap vermelidir.

Değer’li Üveys Kardeşim. 14.09.2017, saat 18.06 i’tibariyle yaptığınız Yorumunuza cevaptır: İltifatınıza, cesaretlendirmenize çok teşekkür ederim. Üstaz’ım, Kurtarıcım, her şeyimi borçlu olduğum, kapılandığım, Üstadıma değil de, böylesine şen’î bir iftira-buhtan ve ithamlar, bana zulmetmiş birisi hakkında bile yapılmış olsaydı, yine tashîh için elimden gelen gayreti gösterirdim.   

“İSTANBULLU,” Remzini kullanarak yorumlarda bulunan Değerli Kardeşimiz, Beyefendi’nin, 15.09.2017, saat 19.19, i’tibariyle yaptığı yorumun cevabıdır: Aziz Kardeşim, beni üzen, kahreden, açıkça, tahrîmen mekruh olduğu müttefekun aleyh olan,: Cemaatle nâfile namaz kılmalarını yazdığımız için bizi, bir recmetmedikleri kaldı. Hazretimize karşı yapılan bu şen’î iftira ve bühtan karşısında, en ziyâde, hassas olmaları gerekenlerin, derîn sükûtlarıdır. Hassasiyyetiniz, verdiğiniz destek için teşekkür ederim. 

“HOCAZÂDE,” Remziyle, 15.092017, saat 20.19, Abdullah Kara, 15.09.2017, saat 21.36, Halil İbrahim Kuruçaylı, 16.09.2017, saat 10.22 i’tibariyle Yorumlarınızda teşekkür ediyorsunuz. Bilmukabele teşekkür ederim. Bu zemine daha fazla katkılar vermeniz, bizi şevklendirir, cesaretimizi artırır. Aziz Üstazımıza, Muazzez Camiâ’mıza ters nazarla bakanların kuyusunu kazarız, yeter ki, Sizlerin destekleri, du’â ve niyazlarını arkamızda hissedelim. Cum’a Sohbeti Köşemizdeki, “Buhtan-İftira ve İthamlara, Reddiye’leri,” lütfen, ta’kîp buyurunuz. Efendim... 

Değer’li Kardeşim, OSMAN KARAMAN Beyefendi. 18.09.2017, saat 12.36 i’tibariyle Yorumunuza cevaptır: 

Bu zemin elbette, sadece, biyografi, otopiyografi’lerin anlatıldığı bir zemin değildir. Elbette, sırası geldikçe, işlediğimiz mevzu’larla alakalı olarak, Hâtırât,” verilecektir. Bilmukabele, bu zemine verdiğiniz katkılar için şükran’larımı sunar, daha fazla katkı vermenizi hisseten istirham ederim. 

Değer’li Kardeşim, Erhan Yıldız Beyefendi. 

18.09.2017, saat 16.16 i’tibariyle yaptığınız yorumunuzun cevabı: 

Kardeşim, zaman zaman, bu zemin’de herhangi bir “Akl-ı Selîm,” sahibi birisi gibi, yorumlar’da bulunurken, zaman zaman da, en sefîh birisinin hezeyanlarına benzer yorumlar yapıyorsunuz. Hâşâ! Haz.Üstazımız ve Merhûm Büyüğümüz, Cennetmekân Kemal Beyağabeyimiz, dünya’nın bütün kıt’alarından ve Yurdumuzun bütün bölgelerinden, nîce zahmet ve mihnetlere katlanarak, İstanbul’a gelmiş, ikindi namazını ta’kiben, kılınması gereken Cenaze namazına iştirâk için, camii’n içinde Hatm-i Şerif okuyanlara haber vermeden, ikindi namazına çeyrek saat kala, musallâ etrafında bulunan çok az sayıda cemaatle namazın kılınıp, Cem-i Gafîr cemaatten kaçırılmasına, Ma’şer-i Vicdanı yaralayan bu hareket için, “Âfer’in çok iyi yapmışsınız” mı diyecekti?

Bendenizden faraziyeler üzerine hüküm vermemi istiyorsunuz. Filhakîka, siz fas-fisu’ya, istinaden, çalakalem, hüküm veriyorsunuz, farazâ, bahse konu yazıları, Haz.Üstaz’ımıza veya Merhûm Büyüğümüz, Kemâl Beyağabeyimize göstermiş olsaydım, “Aferin, ehl-i Sünnete uygun, Yolumuzun umde’lerine uygun bir yazı yazmışsın!” buyururdular. 

Ben, aklımı peynir-ekmekle yedim mi ki, hele hele, ehl-i Beyt’den olan Büyük’lerimize hakaret etmeye cür’et edeyim? 

Resûl-ü Zîşân Efendimiz, salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, vahiyle sâbit olmayan veya henüz vahiy nâzil olmayan, ba’zı hususlarda, Ashabıyla istişarede bulunduğunda, Ashab-ı Güzîn, rahatlıkla, fikirlerini beyan ederlerdi. Başta, Bedir Esir’leri mes’elesi olmak üzere, 10’a yakın hususta, bilahare, Haz.Ömer radiya’llâhu anh Efendimizin içtihadı-re’yi, istikâmetinde, vahiy geldi. Hâşâ! Bu hususlarda, Haz.Ömer Efendimizin aksi görüş beyanı, Hazreti Peygamber’imize hakaret olmadığı gibi, Haz.Peygamber’imizi i’tibarsızlaştırmaz. “Ma’sûmiyyet ve Masûniyyet,” İmam’ların, cemaat ve câmia önder’lerinin ma’sum ve mâsun olmaları Şîa’nın i’tikadıdır. “İsmet,” sıfatı ise Peygamber’lere has’tır. Herhangi bir ehl-i Sünnet akîde’sini zımnen ifade, niçin “Büyüklere,” hakaret olsun ki?!... 

VELİ, 19.09.2017, saat 09.40, “HOCAM,” 19.09.2017, saat 14.34, “ERTUĞRUL,” 20.09.2017, saat 12.39, i’tibariyle Yorum’larınıza cevaptır. 

Kardeşler! Hele biraz durunuz, tevakkuf buyurunuz! Neredeyse, Dr. Tayyar Altıkulaç’ı şeyh, beni de, kendisine mürîd yapmışsınız. Ertuğrul Kardeşim çok iyi bilir, Mecelle-i Ahkâm-ı İslâmiyye’nin önemli maddelerinden birisi, “Def-i Mazarrat, Celb-i Menfe’at’den Evlâdır,” Bendeniz, 1968 ilâ 1997 yılları arasında Devr’in Büyüğü, Merhûm Kemal Beyağabeyimizin emriyle ve bilgisi dahilinde, başta, Dr. Tayyar Altıkulaç olmak üzere, pek çok kişi ve kuruluş ile görüşmeler yaptım. Türkiye’de, Mason Loca’larının alt grupları, Roteryan ve başka grup’ların toplantılarına iştirâk ettim, daha önce’leri yazılarımda kerrât’le ifade ettim. Dr. Tayyar Altıkulaç ile yaptığım bu görüşmeler’de, taraflar, Sâbit-i Kadem üzere kalmışlar, hiçbir taraf karşı taraf’a bir milim bile meyl etmemiştir. 

Dr. Tayyar Altıkulaç ile en son, vâki bir telefon mükâmelesi üzerine, 02.03.2011 tarihinde, İstanbul-Üsküdar, Bağlarbaşı’nda, İSAM Merkezindeki odasında görüştüm. Bu tarih’ten sonra, ne yüz yüze ne telefonla bir görüşmem oldu. Bu görüşmem de yine, “Def-i Mazarrat,” istikâmetinde mesâî’lerin devamıydı. Zîra kendileri, “ZORLUKLARI AŞARKEN,” adını verdiği, üç cild’lik, ansiklopedi hacmindeki, Hâtırat’ını bastırmak üzereydi. Muhtevâyatında, Haz.Üstazımızla alakalı, yer yer, hakaretler içeren, bölümler vardı. En azından bu bölümlerin ya bütünüyle çıkarılması veya yumuşatılması istikâmetinde vâki bir ziyaret idi. Müzâkere sırasında, kendisine, “SÜLEYMANCI-SÜLEYMANCILIK-SÜLEYMANCILAR” terkib’lerinden hiç hoşlanmadığımızı, şiddetle ve nefretle reddediğimizi  söylediğim de, “keşke bunu daha önce ifade buyursaydınız, bütün bölümlerden bu terkib’leri tasfiye etmem mümkün olmayacak,” dedi. 

Ben kendisine, “Siz, Bizim Üstaz’ımızı, Süleyman Hilmi Silistrevî, Efendi Hazretlerini hiç tanımamışsınız, keşke, biraz tanıyabilseydiniz,” dediğimde, “Doğru, Evet, bizler o Mübârek Zât’ı yeterince tanıyamadık. Fakat, bu bizim kusurumuz değil, sizler bize o Mübârek Zâtı, yeterince, tanıtmadınız, tanıtamadınız.” Bu hususta, yerden-göğe haklı değil miydi? 

Bizler, yaşanılan devrin husûsiyyetleri ve aşırı mahfiyâtkâr’lığımız sebebiyle, uzun yıllar, Hazretimize lâyıkıyla anlatamadık, tanıtamadık. 

“Kur’ân-ı Kerim’in çok kısa bir müddet zarfında öğrenilmesi için, Elif Cüz’ü hazırladı, Kur’ân okunması-okutulması yasaklandığı halde, Ümmeti Muhammed’in evlâdı’na Kur’ân okuttu. “Haz.Üstaz’ın, İrşâd, İhda ve Tecdîd vazifesi bu kadar basit miydi? Haz.Üstaz’ımızı gerçek ma’na’da, bizler de tanıyamadık, ve aslâ tanıtamadık. Meydanları, müteşeyyih’lere, ma’neviyyat kalpazanlarına bırakmamak için, O Mübârek Zâtı, Tecdidini tanıtmak için gayret sarf ederken, Muârız’larımızın, düşmanlarımızın attığı taşlar değil, “Dost’larımızın,” (Biliyorum bu terkibe karşı aksü’L-Ameliniz var ama,) attıkları güller, bizi yaralıyor. 

Kardeş’ler! Bendeniz bir ehl-i Sünnet mensubu olarak, herhangi bir mu’tezile gibi, “Tekfîr,” mevzu’unda cömert değilim. 

“Ey iman edenler! Allah yolunda adım attığınız vakit, iyi anlayın, dinleyin. –İslâm Selâmı veren kimseye- dünya hayatının geçici metaına göz dikerek, “sen, mü’min değilsin,” demeyin,” (Nisâ 4/94)