Pek Muhterem ve Değer’li Kardeşimiz, ERTUĞRUL Beyefendi, Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar, (3/32) serisi üzerine yaptığı bir yorumunda, Merhûm Büyüğümüz, Kemal Kacar Beyağabeyimizin, namının, şanı’nın silinmesi, unutulması, unutturulması için gayret sarf edildiğini yorumladı. Bunun üzerine, “KUHATYAVÎ,” Remziyle yorum yapan Kardeşimiz ile, RECEP Ay Kardeşimiz, aslâ böyle bir şeyin olmadığını yorumladılar. Hattâ, Kuhatyavî, “Ben, Yurt’larımızda, Abdülhamid, Han-ı Sânî’den sonra, “Cennetmekân,” ta’birinin Merhûm Büyüğümüz, Kemal Ağabeyimiz için kullanıldığını, duydum, dedi. Recep Ay da, ayırım yapılmadan, Üstazımız, Kemal Bey Ağabeyimiz, Merhum, Ahmed Bey Ağabeyimiz ve hâlen Büyüğümüz zikredilmektedir,” diyor. 

Bu hususta Ertuğrul Bey, Veli, Kardeşlerimizle Recep Ay, Kuhatyâvî Kardeşimiz karşılıklı olarak, nezaket ve zarafet dairesinde atışmışlar, fakat, müşterek hassâsiyyetleri aynı... Her iki taraf da, Merhûm Büyüğümüz, Cennetmekân Kemal Kacar Ağabeyimizin unutulmayacağını, unutturulmayacağını ortaya koymuşlardır. 

Değer’li VELÎ Kardeşim. Merhûm Büyüğümüz, Cennetmekân, Kemal Beyağabeyimizin Soyadını, TUNALI olarak değiştirmesi veya Soyadına, TUNALI’yı ilâve etmesi söz konusu değildir. Bu iddia, daha önce Büyüğümüz hakkında muhtelif tezviratta bulunan kişiye aittir. Geçen yıl da kendisine bu sütunlarda gerekli cevap verilmişti. Belli bir yaşa bâliğ olduğu bir devirde, niçin Soyadını değiştirmeye tevessül etsin ki! Mâ’lûm, Muhterem Merhûm Büyüğümüzün Soyadı, İran Tarihinde bir müddet hüküm sürmüş, İslâm Hânedanı, “KACAR’LARA,” mensup olduğu için, Merhûm, Peder’leri, Halil Kacar tarafından, Soyadı Kanunu çıktığında, Soyadı olarak alınmıştır. Kendisi, her daim, Soyadıyla iftihar ederdi. “KACAR,” kelimesinin konuşulan dilimizde pek az olması telaffuz zorluğu sebebiyle, kendisine bizzat hitap edenler, “KAÇAR,” diye hitap eder, kendisine gönderilen mektuplar ve diğer Evrak-ı Müsbite’lerin üzerinde, “KAÇAR,” yazılırdı. 

Parlamento’da bulunduğu yıllar’da, Milletvekili arkadaşları, hatta, T.B.M.M.’ni, Genel Kurul’da idare etmekte olan, Meclis Başkanı veya Başkanvekilleri bile, zaman zaman, “Buyurun Sayın KAÇAR,” tarzında hitap ederlerdi. Yakın arkadaşları, “Kemal Bey, Soyadınızı en yakın arkadaşlarınız ile yanlış olarak, “KAÇAR,” diye ifade ediyor. Oldu olacak, şu Soyadını değiştiri ver! dediklerinde, “Ben Soyadımdan da, adımdan da, son derece memnunum. Asla değiştirmeyi de düşünmüyorum,” buyururdular. Bence bu Soyadı tartışması lüzumsuz bir tartışmadır. İddiasında ısrar edenler varsa, Mahkeme Kararıyla, Nüfus kaydıyla isbat etmelidirler. 

Değer’li Kardeşim, OSMAN KARAMAN Beyefendi. 

Çok doğru, yerinde tesbitlerde bulunmuşsunuz. Elbette, siyâset’de yapabilirsiniz, ticaret’de yapabilirsiniz. Fakat Şer’i Şerif’i, Muazzez Yolumuzu aslâ, siyasetinize, ticaretinize, şahsî ikbâlinize, denî dünya’nıza alet edemezsiniz. Yüce İslâm Dininde, Şer’i Şerif’te, en küçük defonuz varsa, Muazzez da’va’mız adına şerî’atte boşluklara düşülmüş ise, Seyr-i Sülûk’de nasibiniz yok, demektir. 

Bunları dile getirmeyi, fitne’ye sebebiyyet vermek demek olduğunu iddia etmek, Mefhum-u Muhâlifinden söylenenleri kabul ve i’tiraf etmektir. Böyle bir şey asla yoktur,” demek başka şeydir, bunları dile getirmeyiniz,” demek başka şeydir. Lâbis-i Libâs-ı Katrânî olanların üzerlerine badana, fırçasıyla, siyah yağlı boya sürseniz fark edilmez. Fakat, lekesiz, sütbeyazı üzerine değen kurşun kaleminin ucu, kocaman bir kara leke bırakır. 

Değer’li OSMAN KARAMAN Beyefendi Kardeşimiz. 

Câmia’mız, Muazzez Da’vâ’mız hakkında bugüne kadar yapılan, bütün ithamlar, müdellel bir şekilde muarız’larımızın aslâ inkâr edemeyecekleri bir tarz’da cevaplandırılacaktır. Gelecek nesillerin tereddütlerine, acaba’larına sebep olacak bir açıklık bırakılmayacaktır. 

Değer’li ERTUĞRUL Beyefendi Kardeşimiz. 

Aziz Milletimizle, Kahraman Ordumuz arasının aşılmaz gedikler, ulaşılamaz rehn’lerle açıldığı, fetret yıllarında, Milletin bağrından çıkan ordusu, Millet’in ma’nevî değer’lerinin tümüne düşman hale getirilmişti. “Küllü Şey’in Yerciu İlâ Aslihî,” (her şey bir şekilde aslına rücu eder.) Bugün artık, “Din-ü Devlet, Millet-ü Vatan,” diye Milletinin bağrına dönmüş bir ordu, bağrından çıkardığı Ordusunu bağrına basan bir Millet!... Dini’ni, Milleti’ni, Vatanı’nı ve devleti’ni seven birisinin bundan inşirah duymasından daha tabiî ne olabilir ki? 

Değer’li Kardeşim Ali Osman Beyefendi. 

Bilmukabele, bendeniz de teşekkür’lerimi arz ederim. Siyâsî tavır mevzu’unda da tam mutabıkız. “Mesâil-i Mühimme,” mes’elesini daha önce muhtelif yorumcularımıza verdiğim cevap ve mutala’alarda anlattım. Şimdilik ilâve edilecek başka bir husus yoktur. 

Aziz Osman Karaman Beyefendi Kardeşimiz. 

Asr’ının, yaşadığı zamanın siyâsetini bilmeyen, değerlendiremeyen, akl-ı Selîm ile yorumlamayan, kısaca, siyâseti iyi okuyamayanların, ne İslâm’a, ne de da’vâ’larına hizmet ederler. 2019’a doğru bu husus çok daha ehemmiyet kesbedecektir. Rabbim herkese, bilhassa, İdarecilerimize, feraset ve siyâsî olgunluk nasip etsin!... 

Değer’li Kardeşimiz, VELÎ ve ALİ OSMAN BEYEFENDİ. 

07.08.2017 tarihi ile, 14.08.2017 tarihleri arasındaki yorumlar, tarihli ve yorum saatiyle birlikte bana ulaştırılmıştır. Bundan böyle, yorumlar, cevaplandırılırken tarihleri ve yorum saatleri de ayrıca belirtilecektir. 

Mustafa Remziyle çok kısa yorum yapan Kardeşimiz. 

Bilmukabele teşekkür ederim. Bu zemine değerli fikirlerinizle katkı vermeye devam ediniz. 

GURBETTEN SILA’YA, Remzini kullanan Pek Değer’li Kardeşimiz. 

Uzun bir aradan sonra tekrar bu zemin’e hoş geldiniz, sefa’lar getirdiniz. Câmia ve Cemaat’lerin, Turuk-u Âliye’lerin, tabu’ları olmaz. Ancak, İslâm Dini’nin Sâbite’leri, değişmez-değiştirilemez Asle’l-Usûl, temel kâide ve kuralları vardır. Câmia ve Cemaatler için en büyük tehlike maalesef, şeytan aleyhil’lâne’nin tesvilatı (tezyini) süslemesiyle, ba’zı bid’atleri sâbite, sizin ta’birinizle, “tabu,” haline getirmeleridir. Şu veya bu sebeple Kur’ân-ı Kerim’den ba’zı sure’lerin Kur’ân Hatmi sırasında veya vakit namazlarında okunmaması, hâşâ! Kur’ân’ın tahrifine yol açar ki, buna kimse cür’et edemez. Resûlullah Efendimiz, hiç ayırım yapmadan bütün âyet ve sureleri namaz kıldırırken okurlardı. Naz ve niyaz makamında olanların muhtemel hassasiyyet’lerini mal etmeye kalkmak büyük hatadır. Sünnet’lere tam temessük, bid’atlerden kaçınmak ve başkalarını tevakki, Hazreti Üstaz’ımızın Tecdîd vazifesini ta’kip, sizin, bizim, hepimizin vazgeçilmez, ihmal edilmez, birincil vazifemizdir. Merak buyurmayınız! Bizler hayatta olduğumuz müddetçe, Sünnet’leri, unutturmayız. Bid’atlere izin vermeyiz. Haz.Üstaz’ımızın Tecdîd hareketini de devam ettiririz. 

“İSTANBULLU,” Remziyle yorumlar’da bulunan, Değer’li Kardeşimiz. Evveliyyetle, “Müsâdeme-i Efkâr ile Berîka-i Hakîkat’in zuhur ettiği” bu zemin’e hoş geldiniz. İnşâ Allah! Bu zeminde, isabetli, yerinde, tenvir edici yorumlarınızla bu zemine çok katkı lütfedeceksiniz. 

Aziz Kardeşim. Bugün sahada olan Kardeş’lerimizin ortalama yaş’ları 35-40’dır. Merhûm Büyüğümüz, Cennetmekân, Beyağabeyimizin irtihalinin üzerinden 20 yıl geçmiş, son yıllarını da buna ilâve edersek, en az 25 yıl. Bu Kardeşlerimizin kahir ekseriyyeti, Kemal Beyağabeyimizi hiç görmemişlerdir. Şahsiyyetini, tanımamışlardır. Mücâdelesine şahid olamamışlardır. Onun hakkında bildikleri başkalarından duydukları, “Kulak Dolması,” bilgi kırıntılarıdır. Tâ başından i’tibâren yanında, emrinde, birlikte çalışma şerefine nâil olmuş insanlar onu anlatırsalar bir şey ifade eder. Acizâne, Merhûm Büyüğümüzden sohbetler’de sık sık zikredilmemesini kasda makrûn bir davranış olarak görmüyorum. Ba’zılarının, bir başkasını parlatmak için, kasıtlı olarak, unutma-unutturma cihetine gittikleri de olabilir. Fakat buna ne hâcet! Her yıldızın etrafı aydınlatacak kadar ziyası vardır, hiçbir yıldızın parlaklığı, diğerinin ziyasını yok etmez. 

Çok haklısınız. Nîce Şöhret-i Kâzibe ile meşhûr olmuş insanlar vardır ki, vefat yıl dönümlerinde ve başka vesiylelerle hakkında, sempozyumlar, paneller tertip ediliyor. 

Tâ başından i’tibâren, Haz.Üstaz’ımız Tecdid ve irşâd vazifesine başladığı yıldan i’tibâren, Haz.Ebû Bekr misâli, nefsiyle, malıyla yanıbaşında olan, Haz.Üstaz’ımızın uzun çileli, mücadele yıllarında yanından hiç ayrılmayan, karakollara, işkence oda’larına, tabutluklara celbedildiğinde yanıbaşında, şen’î bir iftira ve tertip neticesinde, Kütahya Hapishânesi’nde tutuklandığında yine, aynında o vardı. Haz.Üstaz’ımızın Tasarruf-u Bâtınî ve Tasarruf-i Hakîkî’ye geçişinden i’tibâren, Camia’nın, İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nın, umur-u Dünyevî ve zâhirî’nin başına geçişinden i’tibâren de, üstün zekası, akl-ı Selim’i, i’tidal ve tedbiri ile İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nı nîce bâdirelerden hiç zarar görmeden çekip-almıştır.

Sizler, bizler elimizden geldiğince, dilimiz döndükçe, ellerimiz kalem tuttukça, Merhûm Büyüğümüz, Cennetmekân, Beyağabeyimizi anlatmaya devam edeceğiz. Devletin arşivlerine, meraklıların husûsî arşiv’lerine giren bu yazılar, gelecek nesillerce, geleceğin tarihçileri tarafından okunacak, araştırılacak, nesiller boyu hayr’la yâd olunacaktır. Üzülmeyin, mahzûn olmayınız, sizler, bizler oldukça, hiçbir kimsenin gücü, Merhûm Büyüğümüzü, unutamaz, unutturamaz. Unutulmasına, unutturulmasına aslâ izin vermeyiz...