Pek Muhterem, “Abdullah Birkul,” remziyle yorum yapan Değer’li Kardeşim. İfade buyurduğunuz, Ehl-i Sünnet Akidesi’nin temel kâidelerinden birisidir; Hiç kimse, ma’sûm, Lâyuhtâ velâ Yüs’el değildir. Fakat, hata ve sevaplarıyla ebediyyete intikâl etmiş olanları, hayr ile yâd etmek de Peygamberî bir emirdir. Değer’li Kardeşim, bu zemine hoş geldiniz. Bâdemâ, tenvir edici yorumlarınızla bu zemini zenginleştireceğinizi ümid eder, muvaffakıyetlerinizin devamını dilerim.

“HOCAZÂDE,” Remziyle yorum yapan Pek Muhterem Kardeşim.

“Kibrit-i Ahmer,” Mesâl-i Mühimme’nin son kısımlarının Haz.Üstazımıza aid olduğunda şüphemiz yoktur. Bahsettiğiniz zât ve onun üstazı olduğu iddia olunan zât’ın tasavvufta ve Turuk-u Âliye’de herhangi bir yerleri yoktur. Benim ta’birimle bunlar, ma’neviyyat ve tasavvuf kalpazanlarıdır. Hazretimize aid risâle’leri kendilerine izâfe etmeleri de şen’î bir hırsızlıktır. T.D.V.’nın İslâm Ansiklopedisi bu hususta bir delil teşkil etmez. Ba’zı maddelerinin internet ortamlarından alınarak yazıldığını bilmekteyiz. Daha önce de muhtelif vesiylelerle ifade ettiğim gibi, derinlemesine bir araştırma yapıyorum, neticeye ulaştığımda, doyurucu ma’lumat arz edeceğim.

Aziz MAHMUD CEYLAN Kardeşim.

Bu zemine hoş geldiniz. İltifatınıza lâyık değilim, ama, yine de teşekkür ederim. Bu zemine daha fazla katkı vermenizi cân-u Gönülden dilerim.

Pek Muhterem ve Değer’li Kardeşim, Osman Karaman Beyefendi. Her zaman olduğu gibi hiç de hak etmediğim ve lâyık olmadığım iltifatlarda bulunmuşsunuz. Teşekkür ederim. Du’â’larınıza muhtacım.

Aziz Kardeşim ERTUĞRUL Beyefendi.

Elimden geldiği kadar hassâsiyyet göstermeme rağmen, Dilimizi, Türkçe’mizi iyi kullanabildiğim söylenemez. Türkçe’mizi iyi kullanmayan ve hassasiyyet noksanlığı olanların sığındıkları, “Galat-ı Meşhûr, Lugat-i Fesih,” mes’eledir. Arapça’dan Türkçe’ye kazandırılmış, Kur’ân Lisanındaki “Hisap,” kelimesini “Hesap,” olarak, Hepsi de “Hamd,” kökünden, masdarından tasrîf  edilen, “Ahmed, Mahmud, Muhammed, Mehmed”i, “AHMET, MAHMUT, MUHAMMET ve MEHMET,” olarak kullanmanın yukarıdaki vecîze ile ne alakası vardır?

Kürre-i Arz’da, kullanılan lisan’ların zaman zaman birbirlerinden müte’esir oldukları bir vak’adır; Orta Asya’dan kopup gelen, Anadolu Bozkır’ını yurt edinen, Türk Milleti’nin, konup-göçtüğü yerlerdeki kavimlerin lisanlarından müte’essir olduklarında şüphe yoktur. Bugün Şiir’imizde, Nesr’imizde bütün Edebiyyat dallarında ve kendi aramızdaki konuşmalarımızda, kullandığımız Arabî, Fârisî, çok az da olsa, İbrânîce ve Süryânîce kelimeler artık, neredeyse, Türk Dilinin temel taşları halindedirler. Yeter ki, biz, Arabî, Fârisî kelime ve terkipleri uygun kullanabilelim. Kürsü’de va’az edenleri, “Aziz Cemaat! Biliyorsunuz, bu gece, “Leyle-i Kadir Gecesidir,” gibi düştüğü hataya düşmemeliyiz.

İfade buyurduğunuz gibi, bir milleti, millet olmadan çıkarmak için, öncelikle, dilini, dini’ni tahrip etmelisiniz. Yıllarca, başında, AGOP DİLAÇAR, isminde bir Rum’un bulunduğu Türk Dil Kurumu, bunu yapmıştır. Dağdaki çoban’dan, dil hususunda en hassas edebiyatçı’ya kadar herkesin rahatlıkla kullandığı ve anladığı kelimeler yerine, kimsenin anlayamadığı kelimeler icad etmişlerdir. (Neredeyse türetmişlerdir, diye yazacaktım. Ne kadar da tesirleri altındayız.)

Değer’li Kardeşim. Elbette mugâyir fikirler ifade edilirken dahî temiz bir dil kullanılmalıdır. Haklısınız, fikri-zikri olmayan, fikirlerini temiz bir dil ile ifade’den aciz, sadece söverek, hakaret ederek kendisini tatmin edenlerle birlikte anılmamak-zikredilmemek, en tabiî hakkınızdır. Bu hususta gösterdiğiniz hassâsiyyet de yerindedir.

Pek Muhterem, “ÜVEYS,” Remziyle ve “YOLCU,” Remziyle yorum yapan Değer’li Kardeşlerim. Cemaatle Tesbih namazı bahsindeki yorumlar, cevaplar ve mutala’alar hedefine ulaştı. Daha önceki, yorumcu’lara verdiğim bir cevap’ta, bu mes’eleyi bir daha açmamak üzere kapattığımı ifade ettim. Hassasiyyetiniz, gerçekten bu mes’ele’nin çok iyi idrak olunduğunu gösteriyor. Yalnız, “YOLCU,” Kardeşime küçücük bir not, “Hiçbir iktiza (gerekçe), Tahrîmen mekruh olan bir şeyi meşrûlaştırmaz.”

Aziz Hemşehrim, Değer’li Kardeşim, ABDULLAH KARA Beyefendi.

Bugün, saha’da, Leşger-i Kaza durumundaki Kardeş’lerimiz, İmam-ı Rabbânî Evlâdı, yapmaları icap edenin asgarisini yerine getiriyorlar. Bizler, Leşger-i Du’â durumunda olanlar, onların muvaffakıyetleri için samîmî olarak dua’cılarıyız. Asgarî yapmaları iktiza eden şeyleri yerine getirenleri, niçin medh-ü Senâ edelim ki. Biz bu zeminde hiçbir kimseyi, ama, hiçbir kimseyi, tenkid etmiyoruz. Derdimiz, sünnet’lere tam temessük, bid’at’lerden tevakkî edilmesidir.

Aziz Kardeşim, ERTUĞRUL Beyefendi.

“Rabbi’nin yoluna hikmetle güzel öğütle da’vet et, onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, işte O, yolundan sapanı daha iyi bilir, doğru gidenleri de en iyi bilen O’dur.” (Nahl 16/125)

Mücadele de mücamele her daim, size avantaj te’min eder. “Dostumuz,” asla karşı tarafı tasfiye ve tezkiye değildir. Bu Hüsn-ü Mücadele ve hüsn-ü Mücalemem sâyesinde Câmia’mıza gelebilecek, telâfisi imkânsız nîce mazarrat, def’edilmiştir. Tafsilatı, Ansiklopedik hacimdedir, bu sütunların vüsa’tine mütenâsıp değildir. Keşke, vechen an vech’in görüşme imkânımız olsa da, bir nebze size anlatabilsem...

Pek Muhterem, OSMAN KARAMAN Beyefendi Kardeşim.

Tarihini bilmeyen’lerin, hele hele, yakın tarihlerine vâkıf olmayanların, geleceğe istikâmet çizmeleri, gelecek hakkında söz söylemeleri mümkün değildir. Şimdilik, hafta’da iki gün yazabiliyorum. Allah nasip eder, sıhhatim de el verirse neden olmasın? Teşvîk, tergîp ve cesaretlendirmeniz için teşekkür ederim.

“OSMAN,” “ABDULLAH BİRKUL,” Remizleriyle yorum yapan Değer’li Kardeşlerim. Teşvîk, tergîp ve cesaretlendirmeleriniz dolasiyle çok teşekkür ederim. Bu zemine katkı vererek zenginleşmesine yardım etmenizi hasseten istirham ederim. Efendim.

Değer’li OSMAN KARAMAN Beyefendi Kardeşimiz.

“İnsaf Dinin yarısıdır,” denilmiştir. Vefa da öyledir. Hayatta hiç tahammül edemediğim şey vefasızlıktır. Geldikleri, ulaşabildikleri, bütün makamlara sâye’lerinde ulaşabildikleri insanlara, nankörlük edenlerle yıldızım hiç barışmadı. Elbette, İmam-ı Rabbânî Evlâdına kırk yıldan fazla, “Ağabeylik,” etmiş, nîce badirelerden selâmetle çıkarmış bir Zât-ı Muhterem’i kimse unutmaz, hiçbir kimse, ama, hiçbir kimse de unutturamaz...

Pek Muhterem YAHYA KEMAL BEYEFENDİ.

Alaka, iltifat, teşvik, tergîp ve cesaretlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim. Allah ömür ihsan eder, maddî imkânlarımız da el verirse elbette, kitaplaştırır, meraklı’ların dikkatine arz ederiz.

“Dua ve İbadet’ler,” Risaleciğinin, Merhûm Mehmed Akçalıoğlu’nun tuttuğu notları arasında olduğu doğrudur. Merhûm, Ahbab Hocaefendinin, Merhûm Ziya Sungur’un bu notlarla bir alakalarının olduğunu zannetmiyorum. Merhûm, Büyüğümüz, Cennetmekân Kemal Beyağabeyimizin tasdiki ile neşredildiğine de aslâ inanamıyorum. Hele, hele “Merhûm Ağabeyimizin tetkikinden sonra kitaplaştırıldığı iddia edilen, “Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme,” Risalesindeki kabûl edilemez ve fâhiş hataya muttalî olduktan sonra, bu Risaleciğin de Ağabeyin tasdikinden geçerek neşredildiğine aslâ inanmam. Şimdi, geriye bakıp 40 yıl geriye döndüğümde, Câmia’mıza, derîn devlet tarafından yapılan büyük ameliyatta (şimdiler’de, “Operasyon,” deniliyor.) yapılan müdahalelerde, dikkatlerden kaçan, fahiş hatalar bu risalelere sokulmuştur.

Diğer taraftan, gerçek ma’na’da, ehl-i Sülûk, mürîdân ve ehıbbân, ancak, Şeyh’inin izin verdiği nâfile ibâdetlerle meşgûl olabilirler. Haz.Üstazımız, çok kesif bir şekilde, neredeyse, 24 Saat’in tamamında, dersle-Fıkıh-Kelâm, Usul-ü Fıkıh ile meşgul talebe’sine, Revâtip sünnet’lerin dışında, sadece, teheccüd, Duhâ (kuşluk), Evvâbîn namazlarını kılmaları için izin vermişti. Ba’zı gün ve gece’lerde, günün ve gece’nin tamamında meşgul olunmayı gerektiren ve bu risâlecikte ta’rif edilen namazlar, önünde-arkasında okunması gereken du’â ve tesbihât nereden çıkmıştır?

Du’â ve İbâdetler risaleciği’nin nasıl neşredildiğini bir başka yazımda tafsilatıyla anlatacağım...