PEK MUHTEREM, ALİ OSMAN BEYEFENDİ, Kardeşimiz: 

“İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konularda tartışınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz? Oysa ki, Allah her şeyi bilir siz ise bilmezsiniz.” (Al-i İmran 3/66) 

“Dedi ki; Aklın ölümü nedir?”

Dedim ki; “Fikri terk etmek.” 

“Dedi ki; Kalbin ölümü nedir?”

Dedim ki; “Zikri terk etmek.” 

Muhammed İkbâl 

Herhangi bir hususta bilgisi olmayanların, o hususta fikirleri de yoktur. Fikretmeyenler’in ise, ya akılları ölmüştür, ya da akıllarını birilerine kiraya vermişlerdir. Aklını kiraya vermiş veya öldürmüş birisi, nezîh ve müeddep bir uslûp ile ifade yerine sövmeyi, hakaret etmeyi tercih ederler. “Edep Yâhû!... 

Aziz Kardeşim, Yorum’ların daha sağlıklı, problemsiz ulaştırılması hususunda, teknik bilgiler lütfetmişsiniz. Bütün yorumcu’larımız adına size teşekkür ederim. 

Pek Muhterem, OSMAN KARAMAN Beyefendi Kardeşimiz. 

İltifatınıza teşekkür ve du’âlarınıza bi’l-Mukabele teşekkür ederim. Tenvir edici Yorumlarınıza devam buyurmanızı istirham ederim. Efendim. 

Ermeyen Tuğrul Tekyaş. Üç kelime’den müteşekkil, Remizle, yorum-sual değil, ufûnetini kusan Habîs kişiye: 

Yorumcu’larımız, ısrarla, nezâket, diyorlar, zarâfet diyorlar, edep diyorlar, “Uslûb-u Beyân, Ayniyla İnsan,” diyorlar. Siz ise karın kuruntunuzu, ufûnetinizi, habâsetinizi kusmak için bu zemini, âlet etmeye cür’et etmek istiyorsunuz. Fikriniz yoksa, aklınız yok, ya da kıt aklınızı kiraya vermiş iseniz, kuyruğunuzu indirip bir kenara çekilin... 

Benim Allah’a ve Resûlü’ne imanım, Piranımıza ve Hazreti Üstazımıza sarsılmaz bağlılığım devam ettikçe, kim kimi nereden kovacıkmış? Kimsenin hakkı da değil, haddine de değil... 

“ZORMEMED,” Remziyle yorum yapan Değer’li Kardeşimiz: 

Yorumcu’larımızdan Ali Osman Kardeşimizin yorumlarını çok beğenmiş olmalı. Takdîr hislerini ifade zımnında, “Hârikasınız,” demiştir. Ne güzel! “Ma’rifet İltifata Tâbidir.” 

ERTUĞRUL Beyefendi Kardeşim. Ehl-i Bid’at, İmam-ı Rabbânî Hazret’lerine bir şeyler söyleyemedikleri için, bid’atler hususunda, İmam-ı Rabbânî Hazret’lerinin ifadelerini, hayli yumuşatarak ifade ettiğim halde, yapmadıkları hakaret kalmadı. 

“VELÎ,” Remzini kullanarak yorum yapan Değerli Kardeşimiz. 

Velî Kardeşim, Haz.Üstaz’ımızın ve Merhûm Kemal Beyağabeyimizin, tesbih namazının cemaatle kılınmasına cevaz verdiklerini kim söylüyor, neye dayanarak söylüyor, yer, zaman ve şâhid gösterebiliyor mu? 

Üstaz’ımızın ve Beyağabeyimizin, izin verdiğini söylemek, Hazretimize ve Beyağabeyimize iftira ve bühtan olur. Bid’at, vücudumuza girmiş bir mikrop virüsü gibidir, sünnetlere ittibâ ile bid’at virüsünü yok etmek yerine, virüs sancılarıyla kıvranırken yalan da söyler, iftira da eder. 

Pek Muhterem, M.ÖZTÜRK Kardeşimiz, Beyefendi: 

Aziz Kardeşim, Bendeniz 1957 yılında, Haz.Üstaz’ımızın Tadrisat sistemine dahil oldum, intisab ettim kapılandım. Haz.Üstaz’ımızın Tasarruf-u Zâhirî ve dünyevîsi devam ediyorken, yaklaşık üç sene kadar, O’nunla, muasır olma şerefine nâil oldum. Bu müddet zarfında, talebe’ye, ihvan ve ehibbâ’ya, Revâtip sünnetlerin dışında, Duhâ (kuşluk vakti kılınan nafile namaz), Evvâbîn, Akşam Namazından sonra kılınan nâfile Namaz)’dan başka, herhangi bir nâfile namaz tavsiye edilmemiştir. Bu namazlar, dört ve sekizer rek’at olarak kılınabilinirse de, altı rek’at olarak kılınır. İfade edildiği gibi, Haz.Üstaz’ımızın, Duhâ namazını talebe ile birlikte cemaatle kıldığı doğru değildir. Ferden, talebe arasında, duhâ ve Evvâbîn namazlarını zaman zaman, kıldığı, vâiddir. 

Aziz Kardeşim. Nâfile namazlar hususunda, farz’lara, tam riayet şartıyla Farz’ları kâmil ma’na’da eda, ki, farz’larına vaciplerine, sünnet ve müstehaplarına tam riâyetle, vaktinde ve cemaatle kılması halinde, nâfile namazlara farz ve vacip, sünnet-i Müekke’de, yerine konularak, “Mutlakâ kılınmalıdır,” gibi kat’î ifadeler kullanılmadan, Nâfile namazları ihlas ile, eda ederseniz, umulur ki, Allah ındinde sevaba nâil olursunuz, kılamazsanız, bundan dolayı size, herhangi bir şey sorulmaz ve ayıplanamazsınız,” denilerek nâfile namazlar tavsiye ve teşvik edilmelidir. Hadis-i Kudsî’de, Cenab-u Hakk, “Kulum farz’ları eda etmekle benim azabımdan kurtulur. Nâfile’leri eda etmekle de, bana yaklaşır,” buyurmuştur. Bu ifade etmeye çalıştıklarım, nâfile ibadetlerle alakalı umûmû hükümlerdir. 

Bahsettiğiniz Risalecik’te, şer’î bakımdan problemli-müşkil ifadeler yer almaktadır; “Muharrem ayının birinci gününde, her birinde besmele çekerek, bir def’a’da, 1000 (bin) İhlas-ı Şerif okuyanları, Cenâb-u Hakk, lütfuyla, keremiyle, huzuruna, bu âlem’den kul borcuyla götürmeyecektir,” (Sahife 6) 

Bir kimsenin üzerinde, kul borcu-kul hakkı varsa, bizzat kendisi veya vârisleri tarafından bu borç ödenmediği takdirde hesaplaşma âhirete kalır. Âhiretteki hesaplaşmanın ise, nasıl cereyan edeceği sahih hadislerle beyan edilmiştir. Tafsilatı bu Köşe’nin vusâ’tini aşar. Dolaysiyle, bin ihlas okumak değil, Kur’ân-ı Kerim’i bin kerre, on bin kerre, hatmetmiş olsa dahî kul hakkından kurtulamaz. 

Receb ayında kılınması gereken her on günde on rek’at olmak üzere, 30 rek’atlik Hâcet namazından bahsedilirken, “Bu namaz, mü’min ile münafığı ayırır. Bu 30 rek’at namazı kılanlar bidayete ererler. Münâfıklar bu namazı kılamazlar. Bu namazı kılanın kalbi ölmez.” (Sahife 21) 

Bu ibâre’nin Mefhum-u Muhâlifi, bu namazı kılmayanlar hidayete eremezler. Bu namazı kılmayanlar münafıktırlar, bu namazı kılmayanların kalbi ölür.” Umûmî kâide, Nâfile ibadetler, gösterişten, riyâ ve süm’a’dan uzak, ihlas ile eda edilirse Allah’a yaklaşılır, ecip-sevap ümid edilir. Ama, kılmayanlar, herhangi bir suale azaba düçâr olmadıkları gibi, itham edilmez, ayıplanamazlar. 

Mi’rac Gecesinde kılınan beher rek’atte, Fâtiha’dan sonra, 10 İhlas okunarak kılınan namaz’dan bahsedilirken, “Bunu yerine getiren, (bu namazı kılan, denilmek isteniyor olmalıdır.) mü’min, huzur-u İlâhî’ye, namaz borçlusu olarak çıkmaz.” deniliyor. Allah kuvvet ve imkân verir, namaz borçlarını kaza eder,” gibi anlaşılıyorsa, bir problem yok. Ancak, bu namazı kılınca bütün namaz borçları ödenmiş kabul edilir,” tarzında anlaşılıyorsa problemlidir. Namaz borcuyla âhirete intikal edenleri, Rabbim dilerse, adaletini tecelli ettirir, ebedî olmamak üzere, bir miktar azap eder, dilerse afveder. Nâfile namazlar, kaza borçlarını ortadan kaldırmaz. 

Risâlecik’te, tavsiye edilen her namaz için, uzun uzun, niyet metinleri verilmiştir. Oysa ki, İmam-ı Rabbânî Hazretleri, “Ba’zı ulema, namaza niyette, kalbî irade ile birlikte, lisan ile nutku güzel addetmişlerdir. Halbuki, ne Nebiyy-i salla’llâhu aleyhi ve sellem’den, ne Ashab-ı Kiram’dan ve ne de, Tâbiîn-i Izâm’dan, lisan ile niyet sâbit olmuştur. Ne sahih rivayetlerde ve ne de zayıf rivâyetlerde vardır. Belki onlar, kıyam’dan hemen sonra tahrimiyye için tekbîr alırlardı. Öyleyse, niyeti, dil ile, nutk ile yapmak bid’attir. Ba’zıları bunun bir Bid’at-i Hasene olduğunu söylemişlerdir. Bu Fakîr, (İmam-ı Rabbânî kendisini kastediyor.) der ki, Bu bid’at sünnet şöyle dursun, farzı ortadan kaldırmaktadır. Çünkü insanların çoğu, kalbî gafletten kurtulmak, bütün cinân (uzuv’larıyla) tam olarak hazırlanmadan, sadece, lisan ile, nutk ederek namazın farzlarından birisi olan, kalbî niyeti terk etmiş oluyor. Farz’ın terki, namazın fesadı demektir. Diğer bid’atlar da tıpkı bid’at gibidir.” (Mektûbât Cild 1, Sahife 160, Mektûp 286) 

Risâlecik’te, “Ana-Baba haklarının ödenmesi için kılınan namaz.” “Husemâ namazı”, Kıyâmet günü hak iddia edenlere bu namazla mukabele edilir. Mübârek gece ve gündüzlerde kılmayı ihmal etmemelidir.” deniliyor. (Sahife 54) 

Anne-Baba hakkı, ancak rızaları ve helâllıkları alınması halinde ödenebilen bir haktır. Kıyâmet gününde, hak iddia edenler, alacağı veya maddî-ma’nevî hakkı olanlardır. Nâfile namazlar kılınarak dünyevî ve uhrevî bir hak ödenmiş olmaz. 

Duhâ Namazından bahsedilirken, “Son iki rek’at oturularak kılınır,” denilmektedir. Daha önce, ba’zı Yorumcu’larımıza verdiğimiz cevaplar’da, bid’atlerden söz edilirken bu hususa geniş yer vermiştim. Burada da çok kısa hulâsa edeyim. Bu yanlışlık ve bid’at, Haz.Aişe Vâlidemizden gelen bir rivâyetin, yanlış anlaşılmasından ve yanlış yorumlanmasından neş’et etmiştir; Şöyle ki, Aişe Vâlidemiz, Haz.Resûl-i Ekrem’in, teheccüd namazını, ba’zen, 7, ba’zen 9, bâzen’de 11 rek’at olarak kıldığını beyan buyurmuştur. 

Ba’zı müteahhirrin-i ehl-i Tasavvuf, “Mâdem ki, Resûlüllah teheccüd namazını çift değil, tek rek’atler olarak kıldı. Biz de son iki rek’ati topallamak maksadıyla oturarak kılalım,” demişlerdir. Halbuki, gerçek durum onların zannettikleri gibi değildir; 

Hazreti Peygamber salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, yatsı namazından sonra vitr namazını kılmaz, teheccüd namazından sonraya bırakırdı. Teheccüd Namazını dört rek’at olarak kıldığında, akabinde de 3 rek’at vitr kılınca, 7, 6 rek’at kıldığında, akabinde üç rek’at vitr, 9 teheccüdü sekiz rek’at kıldığında, akabinde üç rek’at vitr kılınca, 11 rek’at kılmış oluyordu. Hem sonra oturarak kılınan nâfile namazı niçin topal namaz olsun ki, nâfile ve sünnet namazlar, ma’zeretsiz olarak oturarak kılınmış olsa bile câizdir ve tam namaz’dır.