Değer’li Kardeşimiz, Erhan Yıldız Beyefendiye cevapların devamıdır: Yoksa, “Mektuplar ve Ba’zı Mesâil-i Mühimme,” Risâlesindeki not’ların, büyük bir bölümü, şahsî Arşivi’nde bulunan ve bu risâle’nin neşrinde, az-çok, katkısı olan birisi, niçin, böyle bir Risâle yoktur,” demiş olsun!. 

183 Sahifelik bu Risâle’de, “Mektup,” lafzı dokuz yerde geçmektedir; Sahife dokuz’da, “Ey Birader! Dinî ve dünyevî ma’lumunuz olsun ki, Mektubunuzu memnuniyyetle aldım.” 

Sahife 58’de, “Mektup,” lafzı geçmemekle birlikte, “Bayram-ı Mübârek’i en iyi temennilerle bilmukabele, tebrîk ederim,” buyruluyor. 

Sahife 60’da, “Bir Mektup’dan,” Sahife 76’da, “Mektup,” lafzı yine kullanılmadan, “Hakkımda izhar ettiğiniz, âsar-ı Hub, memnûniyyeti mûcibdir.” buyrulur. Sahife 82’de, yine “Bir Mektup’dan,” Sahife 109’da, “Vâlide-i Muhtereme’nizin Dâr-ı Âhirete intikâl haberini müşîr olan Mektubunuzu bu sabah Kemâl-i Hüzün ile aldım.” Sahife 113’de, 29 Ramazan’da vâsıl olan Mektubun ba’zı parçaları,” Sahife 116’da, “Evliyâ-ü Uzlet sıfat ve kemâliyle kimlerin muttasıf ve mükemmel olduğunu evvelki “Mektubumda” izah etmiş idim.” Ve nihâyet, 119’ncu Sahife’de, “Rahmi Bey’e yazılan Mektubun ba’zı kısımları...”

Risâle’de, sadece, bir yerde, Sahife 31’de, tarih geçmektedir. 23 Şaban 1341, Milâdî Takvime göre, 1925’e tekâbül etmektedir. Zulmün zirvelerde olduğu, İstiklâl Mahkeme’lerinde, ma’sûm’ların kelle’lerinin uçurulduğu bir devir. Elbette, bu devirde, Kimden mektup geldiği, kimlere mektup gönderildiği setredilecekti. Bundan tabiî ne olabilirdi. Görüleceği üzere, bir isimden bahsediliyor, “Rahmi Bey,” bunun da bir müste’âr isim olduğunda şüphe yoktur. 

Azîz Kardeşim. Sizin Zorunuz, Risâle’nin ismi, mektupların olup-olmaması değil, Risâle’den naklettiğim, Haz.Üstazımıza ait, paragraftaki, mesaj sizi asıl rahatsız eden o mesaj... 

“Kaşağı-Gebre ele alınıp ahıra girildiğinde, yarası olan beygirler gocunur,” denilmiştir. Aynaya baktığınızda, bir ehl-i Bid’atin sûret ve sîretini gördüğünüz için, suratınıza aynayı yansıttığım için bendenize, hakârete ve tahfîfe yeltenmişsiniz. Bid’atlerden imtinâ, sünnetlere ittibâ tavsiye ederim.  

Azîz Kardeşim ve Hemşehir’im Abdullah Kara Beyefendi. Geçmiş’te, mu’tedil pek çok Yorumlarınız oldu. Siyâset, iki ucu murdar bir değne’ye benzer. Hangi ucundan tutulursa size pislik bulaştırır. Fakat, Devlet’in bekâsı söz konusu ise, Haricî Batı, Ehl-i Salîp, onların dahildeki işbirlikçileri, dâhilî Ehl-i Salip, avlarına dört bir taraftan saldıran canavarlar gibi, saldırmışlarsa, selin alıp-götürdüğü, içi kurtlar tarafından yenilmiş, boşaltılmış, anız çöpü gibi olmak istemezseniz, zaman zaman, siyâset hakkında da bir şeyler söylemeniz gerekebilir. 

Siyâsette, mutlâk doğrular, mutlâk hatalar yoktur. İzâfî ve nispî doğrular ve hatalar vardır. Siyâsî görüşlerinden dolayı hiç kimse, dinî hükümlerle yargılanamaz. Kişinin siyâsî görüşü rey verirken, perdenin arkasında belli olur ve başkaları buna muttalî değildirler. 

Pek Muhterem Ertuğrul Bektaş Beyefendi: 

Mukâyese yapabilmek için çok okumak lazımdır. Hiç okumadan, hattâ yorum yaptığı, hakkında hüküm verdiği, “Risâle,”nin adına bile bakmadan, sırf, beni tazyîf ve tahfîf için oradan-buradan aldığı bilgi kırıntılarıyla kalem oynatanlara gerekli cevabı verdim. 

Değer’li Üveys Kardeşim. 

Siyâsetle alakalı olarak öylesine kısa ve güzel bir yorum yapmışsınız ki, bendeniz, bunu ancak, üç-dört sahifelik bir makalede ifade edebilirdim. Allah sizlerden râzî olsun, “Hayru’l-Kelâmî Mâ Kalle ve Delle,” (Sözlerin en hayırlısı, az, kısa ve delâleti çok olandır.) 

Ertuğrul Kardeşim. Biz hakîkatleri yazmaya, sizler yorumlamaya devam edeceğiz. 18. Asr’ın ortalarından i’tibâren, Turuk-u Âliyye’den, pek çoğu, aralarında zuhur eden bid’atlere mâni olmadıkları, olamadıkları için, her birisi, birer yıkık değirmene, suyu kesilmiş birer anıt çeşmeye dönmüşlerdir. Müceddidiyye Kolunu, yıkık değirmen, suyu kesilmiş, bir çeşme haline getirmek isteyen veya getirilmesine sebebiyet verenlere, aslâ izin vermeyeceğiz... 

Değer’li Kardeşim Ali Osman Beyefendi: 

İrfanınıza, iz’ânınıza, şuurunuza kurban olayım. Ma’nevî desteğiniz devam ettiği müddetçe, Allah, Resûlü, Pîrân ve Haz.Üstaz’ımızdan başka, hiçbir kimseden çekinmeden hakkı ihkaka devam edeceğiz... 

Pek Muhterem ve Değer’li Kardeşimiz, Osman Karaman Beyefendi: Geçmiş seçimlerden birisinde, bir Arkadaşımın öğretmen olan oğlu, sandık Başkanıydı. O seçimlerde de, Câima’nın önderi, kat’î olarak, bilinen bir partiye, rey verilmemesini, bu emr’in mutlâk itaat edilmesi gereken bir emir olduğunu, tartışılmamasını, tartışılmasının dahî, dünya ve âhiret hüsranına sebebiyet vereceğini ifade etmişti. 

Sandığın konulduğu semt özel, seçmen listesinde kayıtlı seçmenlerin %98’i Câmia’nın mensubu veya ehibbâ’dan... Sandıklar açılıp, rey’ler sayıldığında, görülmüştür ki, rey’lerin %98’i, hâkim Partiye, (aslâ rey verilmemesi, ya başka partilere veya iptal edilmesi gerektiği) istikametindeki emre rağmen,) hâkim partiye verildiği görülmüştür. Söylemek istediğim buydu. Mutlâk itaat, Allah’ın, Resûlü’nün emrine’dir. Bir de, Tarîkatte ve tasavvuf’ta akılötesi, mâverâ için geçerlidir. Mahsûs, ve akıl ile idrak olunabilecek hususlarda, mutlâk itaat olmaz, aksine, “Hâlık’a ısyan olan hiçbir şeyde, mahlûka itaat olunmaz... 

BEYŞEHİR’Lİ, remzini kullanan Değer’li Kardeşimiz. 

Mes’ele, “Takke,” mes’elesi değil, sünnet’lere ittibâ, bid’atlerden imtinâ meselesidir; şekil şartları, mor-laciverd takke, eğer birliktelik ruhuyla alakasıyla, “eyvah! Ki,” Eyvâh! birlikteliğimizi çok’tan kaybetmişiz, demektir. Allah’ın Kitabında, Peygamber’in sünnetinde, Pîran’ın, İmam-ı Rabbânî ve Son Müceddid, Haz.Üstaz’ımızın yolunda şekil ve renk şartı olmamasına rağmen, sonradan ihdas edilmiş, (her ihdas olunan bid’attir, her bir bid’at, dalâlettir, her bir dalâlette, cehennemde’dir,” Hadis-i Şerif’ine göre, kat’î olarak bid’at olan bir şeye fetva verecek birisini cidden merâk ettim. Benim gelmeme lüzum yok, siz veya öğretmen görüşlerinizi yazınız, tek bir kelimesine, tek bir harfine dokunmadan burada neşredelim. Hem bendeniz öğrenmiş olurum, hem de, bu zemine katkı veren diğer kardeşlerimiz, sizin ve öğretmenin fikirlerinden istifade ederler. 

Beyşehir’li Remzini kullanarak, Beyşehir’deki bütün ehl-i Sünnet mensubu Kardeşlerimizi ağır bir töhmet altına almışsınız. Kem-küm edip, sarâhaten bid’at ve dalâlet olan bir şeyi müdafaa edebilecek bir ehl-i Bidat bulunabileceğini hele hele, böyle birisinin Beyşehir’de olabileceğine ihtimal vermemekle birlikte, son zamanlarda, kerametleri kendilerinden menkûl, Nevzuhûr, Olaçıkagelmiş, velî(!)’ler zuhur etmiş, Efendim, bunlar, 10-12 yaşlarında, Efendi Hazret’lerinin Rahle-i Tedrisine oturmuşlar, falan, filan... Ey Efendiler! 1954 yılının yaz aylarında, İstanbul-Çamlıca’da, Haz.Üstaz’ın Rahle-i Tedrisinde oturan en genç talebe’den birisi, henüz, 15 yaşındaki, Mehmed Arıkan Hoca’mızdı. Kendileri, şimdi 78 yaşında bulunuyorlar. Allah, sağlık ve afiyet içerisinde, nice uzun yıllar ihsan buyursun. 

60 yıldır, Meydan-ı Gazâ’da görünmeyen, bu Nevzuhur civanmert’ler, nereden çıktılar? 

Eski Çam, remziyle yorum yapan Zât’a: 

Ben neredeyim, efendim nerede? diye bir söz vardır. 

Doğrudur, “Ağaç yaşken eğilir,” denilir. Fakat, hiç yaş dal haline gelememiş, aslına-toprağa tutunamamış, içi kurtlar tarafından yenilmiş, boşalmış, hafif yağmurlarda bile, sel suyuna kapılıp giden, çer-çöp haline gelmiş olanlara söyleyecek bir sözüm yoktur. 

Korsan Geven, Benten ve S diz, remizleriyle yorum yapanlar: 

Hani, bir söz vardır, “Arap Olayım Bir Şey Anladıysam,” denir. Gerçekten, yorumlarınızdan hiç bir şey anlayamadım. Yazdıklarınızda, bizim temas ettiğimiz mevzu’larla alakalı tek kelime bulamadım. 

ADIM, Remzini kullanan Beyefendiye: 

Aklısıra, kelimelerle oynayarak bana cevap vermeye cür’et etmiştin. “Tasavvufî bidat değildir, çünkü tasavvufa yönelik tasavvufla ilgili bir eylem değildir. Doğrudan, daha çok içtimâî, birliktelik ruhu, düzen ve ahenkle ilgilidir. Bunu dahî anlayamayıp diline dolayan biri ne olaki hâlâ süslü laflar düzüp. İlahahir... 

Türkçe hataları, “Eylem,” gibi uydurukça kelimeler, yorumcuya ait’dir. Kelime oyunlarıyla düpedüz bir bid’ati perdeleyemezsiniz. “Birliktelik ruhu, düzen ve ahengi,” daha iyi temin için, asker, polis üniforması gibi bir üniforma tercih ederseniz, sizin mantığınızla, düzen ve ahenk daha iyi te’min edilmiş olmaz mı? Beni Yolumdan, Pîran’ımdan, Haz.Üstaz’ımdan koparacak, dışlayacak bir güç tanımıyorum. Ama, siz, bid’atleri terviç ettiğiniz, sünnetleri terk ettiğiniz için, zâten çoktan, bu Muazzez yolumuzdan uzaklaşmışsınız...