Sevgili okurlarım, Antalya’da havaların ısınmasıyla birlikte deniz sezonu erken başladı. Sağlığı için yüzmeye gelen insan sayısı pek fazla olmasa da Akdeniz’in berrak sularından yararlanmak isteyenler oradaydı. Maalesef aralarında tacizcilerde yerlerini almışlardı. Denizin ışıl ışıl berraklığı doğanın tarifsiz eşsiz güzelliği etrafımdaki olumsuzlukları unutturuyordu. Sırt üstü kulaç atıyorken sert bir şekilde başka bir yüzücüyle çarpıştık: “Koca denize sığmadınız mı? Sırt üstü sizi görme gibi bir şansım yok, yaptığınız çok ayıp.” Dedim. 

Beyefendinin bilerek çarptığı her halinden belli oluyordu. Maksadı başkaydı: “Pardon, sizi göremedim. Bugün deniz güzel, hava güzel, sen güzelsin.” Dedi. 

Öfkeliydim sağlığım ve günün stresini atmak için geldiğim denizde densizlerle karşılaşmak beni sinir küpüne indirmişti. Aldırış etmeden cevap vermeden yüzmeye devam ediyorken ayak bileğimden yakaladı: “Lan lavuk sizin gibi dangalakların yüzünden kadınlar yalnız başına sahile yüzmeye gelmeyecekler mi?” Dedim ve ayağımla onu iterek uzaklaştım.

Beni turist sanan ve bu sözleri beklemeyen densizin dengesi bozuldu yanında başka bir arkadaşıyla sahili terk etti. Kıyıdan sözlerimi duyanlarsa seyirdeydi.  Ertesi gün iki saat yüzdükten sonra kıyıya geldim. Havlumun yanından başlayıp ucu görünmeyen uzaklıkta sayısını tahmin edemediğim düzgün hizada kırmızı güller dikmişlerdi. Etrafta gülümseyen yüzler karşısında şaşkın bir vaziyette evime döndüm!..

Kat irtifakından kat mülkiyetine geçme isteğimle kat malikleriyle başlayan kavgamda bu türden olayları epeyce fazla yaşamıştım. Balkonumun önüne bir gün patlıcan atmışlardı. Anlamını öğrendiğimde üzülmüştüm iğrenmiştim. Bu konu Müslümanız (!) Elhamdülillah adlı kitabımda Hiciv olarak yer almıştı!.. 

Mahallemizin ağabeyine sahile dikilen kırmızı güllerin anlamını sordum: “Sen yüzerken hiç kıyıya bakmıyor musun? Kimin diktiğini görmedin mi? Havlunun yanında başka bayan var mıydı?” Diye sordu.

“Kıyıya fazla yakın yüzmüyorum çok açılıyorum. Havluma yakın oturan başka bayan yoktu. Kıyıya geldiğimde etrafta gülümseyen yüzler bana bakan gözler dışında herhangi bir şey görmedim.” Dedim.

Fahri ağabeyin elemanı güzel kadın sohbete dahil oldu: “Siz romantizm nedir bilmez misiniz? Yollarına gül diktim, gülleri takip et yolun sonunda ben varım demiş. Yahu insan o gülleri kimin diktiğini merak etmez mi? Eğer ki, ben sizin yerinizde olsaydım sahil boyu dikilen o gülleri sonuna kadar takip eder kimin diktiğini öğrenirdim.” Dedi.

Hani: “Derdinde olmayan deveyi görmez.” Diyorlar ya… 

Etrafı görmeye değil sağlığım adına yüzmeye gidiyordum. Özel olarak dikilmiş o güller küfür müydü? Jest miydi? Aşkı ilan mıydı? Yoksa özür dilemek miydi? Maalesef bilmiyordum…

Fahri ağabey: “Dün kadına hata yaptık bugün hatamızı telafi edelim demişler. Bakıp görelim bunun arkasından ne gelecek. Hoş bir tavır olarak algıla endişe etmene gerek yok.” Dedi, ama gülmekten kendini alıkoyamadı.

Gülleri takip etmediğim için kimin diktiğini öğrenme şansım olmadı. Bu kadar emek vererek güller dikeceklerine özür dileseler kafiydi ve makbule geçerdi.  Biz Türkler acayip insanlarız aklımız başımıza hep sonradan geliyor. Önceden yapmamız gerekeni sonraya bırakıyoruz. Eğer ki, Antalya’ya yolunuz düşerse denizin berrak sularından doğasından eşsiz tarihi zenginliklerinden faydalanmak için gelin. Basit hayaller peşinde basit macera peşinde koşmak için gelmeyin. Sahilde yabancı diye taciz ettiğiniz birileri öz değerlerine sahip vatan evladı bir Türk olabilir!.. 

Ayrıca yabancılara mubah biz Türklere günah anlayışından artık faz geçelim nefsine sahip çıkmak güzel özel değerlere sahip olmak yalnızca bize özel bir durum değil dünyada bu değerlere sahip çok insan var. Annenize karınıza kızınıza kız kardeşinize akrabalarınıza yapılmasını istemediğiniz her şeyden uzak durun ki, ülkemizi en üst seviyeye çıkartalım. Çıkarı uğruna yolumuza çıkan zehirli engerekleri layık oldukları çamurda bırakalım!..

Sevgi ve saygılarımla.