“Teröriste Hitap” yazımda belirttiğim gibi, kimlerin; sırtını sıvazladığını bir düşün be kardeşim. 
Kimlerin desteğine mazhar olduğunu bir gör be kardeşim.
“Hadi koçum arkandayım!” diyenleri bir seç be kardeşim.
Sana verdiği vehim, vesvese, fısıltı ve üflemesine düşünerek iyice bir kulak ver be kardeşim.
Ver de “İnneme'l- mü'minûne ihvetün.” / “Ancak mü'minler, inananlar kardeştir.” (Hucurât: 10) diyen âyete muhalif ve aykırı olmaya yönelttiğini gör be kardeşim.
Din kardeşine hiç çekinmeden, hiç tereddüt etmeden, hem de namertçe kurşun sıkıyor, tuzaklar kuruyor! Güya, bu yıkım ve öldürmeleri Kürtler için yaptığını sanıyorsun! Artık ayıl be kardeşim.
En büyük zararı Kürtlere verdiğini gör be kardeşim.
Bil ki, Türk kardeşini  -Allah göstermesin-  yok ettiğin takdirde, ilk yok edilecek olanın kendin olacağını artık aklet be kardeşim.
Çünkü seni kullanan ve Türk kardeşine ihanet ettirenlerin: “Kardeşine ihanet eden bana haydi haydi eder.” düşüncesiyle, ilk önce seni saf dışı bırakacaklarını bil be kardeşim.
Tarihin, evvel emirde hainlerin ihanete uğratılmalarının nice ibretli öykü örnekleriyle dolu olduğunu hatırla be kardeşim.
Şimdi gelelim sadede: Kürt kahir ekseriyetine rağmen; Kürtçülük ve Bölücülük yapanlar; şayet, çekinmeden kurşun sıktığı, tuzaklar kurduğu Türk kardeşinin; mahiyet, hüviyet, şahsiyet ve indallah kimliğine, Allah katındaki makbuliyetine bir baksalar; eminim ki, kendilerinden ve yaptıklarından hicap duyup utanacaklardır.
Nitekim, kendi bölgelerinden çıkmış, o toprakların insanı olan kendi hemşerileri ve kendileri gibi Kürtçe de konuşan Asrın Âlimi'nin şu tesbit ve yorumları; değil sadece kendilerini, dünya zâlimlerini bile ilzam edecek, konuşamıyacak duruma sokacak mahiyet ve içeriktedir.
“İslâmî devirlerde de Kürdler; Müslüman Türklerle aynı kaderi paylaşmışlardır. Nitekim Üstad (Bediüzzaman)...bu gerçeği şöyle dile getirmektedir:
'Kürdler; Türklerin hakikî bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olmuşlardır.' (Nursî, S. Mektubat, EN. s. 403)
“Öyle ya Kürdler; belki bin seneden beri Selçuklular da dahil, bu topraklarda Türklerle beraber olmuşlar, iyi ve kötü günlerini onlarla birlikte yaşamışlar, beraber gülmüşler, beraber ağlamışlar ve cihad meydanlarında koyun koyuna şehid olmuşlardı. Onların Türklerle birlikte yaşamaları âdeta, bir ilahî kader çizgisi hâline gelmiştir. Bunun dışında başka şeyler düşünmek, hattâ tasavvur etmek dahi, bu ilahî kadere isyan etmek olurdu. (Bediüzzaman Said Nursî ve Anadolu İman Hareketi, Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, 1989 – Konya, s. 62)
“Türk Milleti'ne kılıç çekmeyiniz (diyen) Üstad (Bediüzzaman); Türk pederlerimiz dediği bu millet ve onun ulularının, her zaman himmeti bereketi ve duasıyla yanında olmuş ve en ufak bir menfî hareketin içinde olmamıştır...
“Harb-i Umumî'den az önce ve azınlık gruplarının İmparatorluğun parçalanması için çanak tuttuğu o meş'um yıllarda; Üstadın da Van'da bulunduğu sıralarda bazı askerlerin, müslüman halkın genel dinî temayüllerine aykırı davranmalarından acı acı yakınan ve isyan etmekten başka bir çıkar yol görmeyen ve kendisinden de yardım isteyenlere karşı bu büyük Tanrı Kulu aynen şöyle demiştir:
'O fenalıklar, o dinsizlikler, onu yapanlara mahsustur. Ordu, onunla mes'ul olmaz. Hem bu  Osmanlı (Türk) Ordusunda belki yüz bin evliya vardır. Ben bu orduya kılınç çekmem ve (çekemem), size de iştirak etmem (katılmam).' (Nursî, S. Şualar, EN. s. 361) (a. g. e., s. 63 – 64)
“Evet, geniş İmparatorluk hudutları içinde yaşayan etnik guruplar ve ekalliyet şovenizminin İmparatorluğun kalbine pis bir hançer gibi saplandığı o bedbaht devirlerde bile Bediüzzaman, Arş-ı Alâyı titreten bir sesle (menfî) ekalliyet (azınlık) milliyetçiliğinin karşısına dikilmiş ve kendi hemcinsleri olan Kürdlere aynen şöyle seslenmiştir: 
'Altı yüz seneden beri Tevhid bayrağını bütün âleme karşı yüceltmiş olan bizim ŞANLI  TÜRK pederlerimize kuvvet ve cesaretimizi hediye edelim. Ona bedel, onların akıl ve marifetinden istifade edeceğiz. Öyle ya, Türkler bizim aklımız, biz de onların kuvveti, mecmuumuz (bir araya toplandığımızda); bir iyi insan (millet) oluruz.
'(Onlara) hodserane (dik başlılık) yapmıyacağız. Bu azmimizle başka unsurlara ders-i ibret vereceğiz ki, iyi evlâd böyle olur. Hem de istibdad zamanında bir batman itaat etmişsek şimdi bin batman itaat ve ittihad farzdır. Zira şimdi, (bunun) sırf menfaatini göreceğiz. Elhasıl, (Türklerle) ittifakta kuvvet var. (Türklerle) ittihadda hayat var, itaat-ı hükümette ise, selâmet var. Hablü'l-Metin-i İttihada (birlik olmanın sağlam ipine) ve şerit-i muhabbete (sevgi şeridine) sarılmak zarurîdir.' (Nursî, S. Nutuk, Dersaadet İstanbul, 1326. Kitabın zeyl (ek) kısmı, özellikle İstanbul'da Kürdlere telkinat bahsi yeniden ve ibretle okunmalıdır.) (a. g. e., s. 63)
“Şeyh Said ve taraftarlarının kendilerini desteklemesi için yaptıkları ve ardı arkası kesilmeyen ısrarlarından fevkalâde rahatsız olan Üstad, onları son bir kere daha ikaz etmiş ve belki bugünlere hitab edercesine aynen şöyle demiştir:
'Bin seneden beri Kur'anı taşıyan bir millete kılınç çekmem, siz de çekmeyin. Bu milleti eskiden beri  Türkler idare etti. Bundan sonra da yine onlar idare edecektir. İçlerinde şayet fenalar varsa gidip, ikaz edip irşad etmelidir.' (Şahiner, N. Resimlerle Bediüzzaman Said Nursî, İstanbul – 1996, s. 88) (a. g. e., s. 64 – 65)
“Şeyh Said ve çevresindekiler, doğuda giriştikleri isyan hareketlerinde, Üstad Bediüzzaman'ın da kendilerine katılmasını istemişlerdir. Doğudaki aşiretler üzerinde fevkalâde büyük bir nüfuza sahip, belki bir parmak işaretiyle isyanın kaderini değiştirecek olan bu Allah Adamı; yine ağırlığını Müslüman Türk Milleti tarafına koymuş ve bu millete çok büyük bir bağlılık, sadakat, bundan da öte eşsiz bir vatanperverlik örneği göstererek isyancılara aynen şöyle demiştir:
'Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk Milleti, İslâmiyete bayraktarlık etmiş ve dini uğrunda yüz binlerle, milyonlarla şehid vermiş ve milyonlar velî yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakâr İslâm müdafîlerinin torunlarına, Türk Milleti'ne kılınç çekilmez ve ben çekmem.' (Nursî, S. Beyanat ve Tenvirler, YAS, s. 137) (a. g. e., s. 64)”