Türk lirası dünyada değer kaybediyor!

Fazla değil sadece iki senede;

Dolar 1,79’dan 2,70’e, 

Euro 2,34’ten 2,90’a,

Kuveyt dinarı 6,27’den 8,84’e,

Japon yeni 1,80’den 2,25’e,

Çin yuanı 0,28’den 0,43’e,

İsviçre frangı 1,92’den 2,80’e,

Bulgar levası bile 1,20’den 1,49’a yükseldi.

Küreselleşmeyle birlikte, siyasilerimiz “Çıpalı kur” politikası uygulayamaz oldu.

“Dalgalı kur” politikası izlenmek zorunda.

Bu da ülke ekonomisinin, varlıklarında erime oluştuğunda hızlıca kendini gösteren bir politika.

Küresel dünyada “Kur’u sabit tutalım da sorunları gizleyelim” durumu söz konusu bile değil.

İthalat’a bağımlı ülkemizde dövizin yükselmesiyle;

Gübre’den mazota, buğdaydan mısıra, plastikten kömüre hammaddelerimizin büyük kısmı pahalanıyor.

Döviz arttığında “zam” otomatik olarak kapımıza dayanıyor.

Dövizdeki artış veya azalışlar;

Ülke üretiminin gücünü, sağlıklı milli gelir artışını, buna bağlı olarak sağlıklı kişi başı milli geliri gösterir.

Geçmiş yıllara ait kişibaşı milli gelirleri karşılaştırırken, satınalma gücüyle dengelenmiş kişibaşı milli gelirleri karşılaştırmamız daha doğru olur.

Yani kişibaşı milli gelirleri enflasyondan arındırmalıyız.

Bundan 10 yıl önce kişi başı milli gelir 7.000 dolar idi. 

2014 sonu ile kıyaslayabilmek için 10 yıllık enflasyondan arındırdığımızda; 

10 yıl önceki kişibaşı milli gelir yaklaşık 12.000 doların üzerinde çıkar.

2014 yılı kişibaşı milli gelirimiz 11.200 dolar.

Kişibaşı milli gelirimizde, bu ekonomik sorunu gösteriyor.

Döviz değerinin azalması demek; 

Ülkenin kâr ettiğini, 

Üretiminin yüksek olduğunu, 

İstihdam sorunu olmadığını,

Sanayi kapasite kullanımının yüksek olduğunu,

İthalata bağımlı olmadığını,

Dünya pazarları içinde tercih edilebilen mallar ürettiğini,

İhracat için gerekli rekabetçi fiyatları tutturabildiğinin,

Diğer dünya ülkelerine göre üretiminde fark yarattığını,

Kalifiye elemanlarının olduğunu,

Eğitim seviyesinin yükseldiğini,

Refah seviyesinin arttığını,

Yabancılara taviz vermeye gerek olmadığını,

Karnımızın doyduğunu,

Fakirliğin azaldığını,

Suç oranlarının düştüğünü,

Halk arasındaki küskünlüklerin sona erdiğini gösterir.

Merkez Bankasında yaklaşık 90 milyar dolar rezerv olduğu ifade ediliyor.

Bu rezervin küçük bir kısmı nakit, kalanı tahvil.

Merkez Bankasının nakit rezervleri de dövizdeki bu ateşi söndürmeye yetmez.

Diyelim ki Merkez Bankası müdahele etsin.

O an yetti gibi görünse bile hazıra dağ dayanmaz, yine alevlenir.

Bugünkü dış borç ve cari açık maalesef dövizin daha da yükselebileceğini gösteriyor.

Kaç yıldır tozlar halının altına süpürülmüş, öyle bir anda düzelmez.

Tekrar dışarıdan borç bulunması halinde döviz artışı geçici olarak duracaktır.

Borç bulmak geçici bir eylemdir, kiri halının altına bir daha süpürmektir.

Ama bize vakit kazandırır.

Bu süreyi rahatlayarak değil, daha fazla çalışarak, üreterek ve kazanç sağlayarak geçirmeliyiz.

Halk olarak sancılı bir süreçten geçiyoruz.

Hepimiz zihinlerimizi durulayalım, küskünlüklerimizi sonlandıralım.

Bu sayede, milletçe ayağa kalkıp, kurulan tuzaklardan kurtulabiliriz.

Havalar bugünlerde bir sıcak, bir soğuk...

Hastaneler gripten geçilmiyor.

Suçlu ise sürekli değişen havalar.

Bir Allah’ın kulu da “yanlış kıyafet tercihlerimizden hastalanıyoruz” desin.

Türkiye’mizin durumu da bu; tek suçlu ABD Merkez Bankası (FED)!

Biraz da dönüp havaya uygun kıyafet seçimimize bakalım...

---------------------------------------------------------- 

Üretimin ve geleceğin teminatı gençlerimiz...

Küresel dünyada, rekabet edebilmek için, yeni ürün geliştirmek için eğitimden bahsettik.

“Y kuşağı” gençlerimizi yeni eğitim sistemimiz ve teknoloji harmanı ile çok yüzeysel yetiştiriyoruz.

Gençler de hiç sabır yok.

Matematik ödevini bile tek çırpıda çözmek istiyor.

Mümkün mü! 

Adı üstünde, mantık; durmalı, üzerine düşünmeli, zaman harcamalı.

“Şık”lı testlerle büyüdüler.

Herşey bir parmak “şık”latmasıyla başlamalı ve aynı anda bitmeli.

Herhangi bir konu da derinleşemiyorlar.

Konulara farklı birkaç pencereden bakamıyorlar.

Unutulmamalı ki “En kıymetli madenler derinlerde saklıdır.”

Her konuda bilgileri var ama yüzeysel.

Oysa ki derinlik bizlerin zenginleşmesini sağlar.

Düşünsenize! 

Derinleşmeseydiler; Bir Âşık Veysel, Mevlânâ, Yunus Emre olabilirler miydi?

Gençler yıllarca iş bulamıyor ama gocunmuyorlar da.

Buldukları işi küçük bahanelerle iki ay içinde bırakabiliyorlar.

Sanki dünya sadece onun için dönüyor.

Öncelikle bizi biz yapan özelliklerimize geri dönelim.

Arkasından dolar da düzelir, spor da düzelir, küskünlükler de düzelir.