Bugün kollarım daha ağır, çıldırtan bir duygu var içimde ve kollarım hissiz… Uzandığım bu yerden hiç kalkasım yok. Hem hiçte bir şey yapmak gelmiyor içimden… Çok işim var… Vardı aslında… Dolu dolu geçen bir mesai vaktim vardı… Hem öyle bir mesai ki çalışmaktan hiçbir duyguya fırsat bulamazdım. Kimseden gülümsetecek bir espri duyamazdım, anılarımızı anımsatacak bir boşluk fırsatı da…  
Son girdiğim işte dört ay kadar çalışabilmiştim. İşe dair arta kalan hatıralarımı düşünüyorum da Uykulu gözlerle başlayan bir sabah, işçilerin birkaç fısıltılı selamlaşmaları… Ve bitmesi, bir an önce geçip gitmesi beklenen saatler, dakikalar… Bunları neden düşünüyorum. Allah’ım aklımı bulandıran manasız konulardan biri bu. Oysa işi bırakalı takvimden tam doksan yaprak kopardım. 
Bugün bir şeyler yapmalıyım kendim için, büyük bir şey yapmalıyım. Aklımdan çıkaramadığım ne varsa önce şu odadan atmalıyım. Maziyi anımsatan ne varsa, koparmak için bağlarımı, değiştirmeliyim ne varsa her şeyi… Seni hatırlatan ne varsa; keşke, kısmet dedirtmeyecek her ne varsa… 
Yalan yok sizi seviyorum hem de deliler gibi, size âşığım hem de sırılsıklam, fakat her âşık gibi değilim… Özlesem de görmeyi dilemiyor; hasretiniz karşısında kavuşmayı istemiyorum. Ne kadar mutluluksanız bir o kadar da korkusunuz. Ben sizi burada hiç istemedim. Siz pervasız ve izin almadan girdiniz odama. Ve bedeninizi sürükleyerek çıktığınız bu odada ruhunuzu bıraktınız… 
Nasıl aklımdan çıkarsın. Fabrika yolundaki heyecanım, makine yağı kokan sevdam… Şimdi sana dair ne varsa ortadan kaldırmak, büyük bir seyahate çıkmak olacak. Fakat ben daha valizime acılardan başka bir şey koyamadım. Ne olursa olsun bu yolculuğun vaktidir. Kendi gerçeğimden, gerçek hayata bir yolculuk bu…  
Bu ağır tabloda her şey hızla değişirken, bir tek değişmeyen kör talihim ve kimsesizliğim. Aslında suçluyum yalnızlığı seçen bendim. Ellerimden kaymadın, çaldırmadım seni… Sebebimiz oldu, kararsızlıklar ve tutarsız tavırlarım… Kaçarak gitmedin, hep bir gözün arkandaydı. Ben kal demeye korktum, sustum. 
Oysa birkaç ay evveldi sen vardın ve senin sevdiğin herkes, her şey vardı… Ya şimdi… Sen giderken her şeyi götürmüş olmalısın. Bir ruhun saklı kalmış oda da, birde gözlerin aklımda… Şimdi boşluktan gelen seslere aşinayım. Bu uğultular gitgide sesini andırır oldu.
Vakit öğle oldu ben daha perdeleri aralamadım. Yine de gün ışığı beni kör etmek istercesine içeride… Her şeyini eskiciye vermek için topladım, bir tek çok sevdiğin, sevdiğim, menekşeleri kaldırmadım. Kahretsin aklıma geldi. Ele ele sulardık ya… İşte ondan dokunamadım…  Ve hep bu vakitlerde kendini fark ettirmek istercesine alabildiğine mor…
Gün ışığı için tuttuğum bu odanın artık perdelerini dahi açmıyorum. Perdenin ardından sokulabilen kırılgan ışığa bile tahammülüm kalmadı. Bu silik ışık; duvarda tabloyu, masada şişeleri, rafta kitapları daha beyaz, daha mavi, daha sarı yapıyor. Gözlerimi, beynimi doldurmak ister gibi rahatsız edici… Günden güne bundan nefret eder oldum. 
Sokak satıcılarının uzaktan, bir o kadar derinden, hayvan homurtusunu andıran lanet sesleri ve gece çökmeden kapı önünden hiç ayrılmayacaklarını düşündüğüm kadınların ve çocukların tiz, bir o kadar cızırtılı duyulan iğrenç sesleri artık dayanamayacağımı düşünüyorum. Sen gideli bozmadığım suskunluk orucumu küfürle bozuyorum…
Sen sordukça susan o biçare tavrıma isyan eden bir çığlık kopuyor yüreğimin derinliklerinden. Nerdesin, şimdi bağırasım geliyor. Bu kez diyorum bu kez son kez, bir şans daha diyorum son bir fırsat… Sen benim eksik yanımsın… Evet senin anlamın bu, tanımın bu bende bir boşluk var ve sen onu tamamlayan tarafsın. Peki ya bu boşluğu kim açtı?
Bu gece, temmuz gecesi çok sıcak, yıldızlar göğü kaplayacak kadar çok. Kasabadaki evimizde böyle yaz geceleri damda yatar, yıldızları seyrederken uyurduk. Yıldızlar kiminde coşkusu sönmüş bir dalgayı andırır durgun ve mat. İşte böyle günlerde yıldızlar annemin olsun derdim. Kiminde ise Öğle vakti kısık göle düşen söğüt yapraklarını andırırdı. Bu sefer yıldızlar babamındı. Onların yıldızları hep ayrıydı. Hep farklı günlerde doğdu. Ve hep farklı günlerde battı. Ve hiç barışmadı. Fakat ben o gecelerde hep yıldızlara sarılarak uyurdum. Ve bu güne dek dünyamı o bol yıldızlı hayallerle doldurdum. 
Geceleri perdeyi aralıyorum. Ay ışığı içeri biraz olsun giriyor. Ve bölünen uykularımda yüzüme o gecelerin parlak ve mat yıldızlarına namzet, gözlerini üzerimden ayırmayan menekşelerden mesajlar alıyorum. Ben diyor şimdi ufkuna yürümek istediğin yolun çoban yıldızıyım…