İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından yükümlülüklerini yerine getiremediği referandum sonuçları ile ilgili iddialar nedeniyle Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Türkiye’yi 13 yıl önce çıktığı “denetim sürecine” geri aldı. Hollandalı Parlamenter Kati Piri’nin raporunda da referandumda kabul edilen paketin aynen uygulanması halinde müzakerelerinin askıya alınması talep edilmişti. (Basın)

AKPM oturumunda verilen mesajlar, Ankara’nın yükümlülüklerini yerine getirmemesinin yanı sıra, Türkiye’nin bu kuruma ve üyelerine yönelik olarak son dönemde çeşitli düzeylerde verdiği mesajların zaten olumsuz  olan atmosferin daha da olumsuz bir hal almasına neden olduğunu ortaya koydu.

Ayrıca anayasa referandumunda atı alan Üsküdar’ı geçti ama Türkiye ve dünya kamuoyunda “sonuçların tartışmalı olduğu” kanaati, yaygın bir şüphe olarak yeraldı. Keşke seçim kanunundaki açık hükme rağmen, YSK mühürsüz oy pusulası ve zarfların geçerli olacağına dair karar alıp şaibe yaratmasaydı...

Denetim süreci, insan hakları ve hukuk devleti alanında yükümlülüklerini yerine getirmemiş, demokrasisi belirli bir olgunluğa ulaşmamış ya da bu alanda ciddi zaaflar yaşayan ve dolayısıyla AK üyesi olmaktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeyen ülkelere uygulanan bir süreç.

Müzakerelere başlamanın ön şartlarından biri Türkiye’nin denetimden çıkması olduğundan alınan kararın AB ile ilişkileri olumsuz etkileme potansiyeli çok yüksek...

AB kurumlarının özelikle AK Parti Hükümeti’ne yönelik önyargılı tutum takındığı görüşüne vurgu yapan Dış İşleri Bakanı, bu durumda hükümetin AB ile ilişkileri gözden geçirmek zorunda kalacağını belirtmekte.

Eğer alınan kararın  “Haçlı zihiyeti” nedeniyle verilmiş olduğunu düşünüyorsak, dış politikada yaşadığımız sorunları daha da derinleştirmiş olmazmıyız. Acaba çuvaldızı karşımızdakine batırırken iğneyi kendimize batırıp, özeleştiri yapsak daha iyi olmazmı? Kararı tanımamak, meydan okumak tek yol mu!!! Nerede kaldı uzun yılların tecrübesiyle geçmişten buyana geliştirdiğimiz diplomatik birikimimiz. Hükümetimiz geçmişte AKPM’ye övgüler düzmekteyken, 2010’da Mevlut ÇAVUŞOĞLU AKPM Başkanlığına seçilirken, yedi yıl sonra neden bu kadar ters düştük...

AK tarafından belirlenecek şartları karşılamadığımız sürece denetim sürecinden çıkamayacağımıza göre  çözüm, gittikçe Ortadoğululaşmakmıdır, yoksa hukuk ve demokrasi alanında standartlarımızı yükselterek, saygınlığımızı arttırmak, gelişmiş ülkeler safında yer almakmıdır ???

Üye olmasak bile, (ki ben de Türkiye’yi AB’ye almayacaklarını düşünüyorum) AB hedefinden kopmak ne Türkiye’nin, ne de Avrupa’nın çıkarına olmaz.

Aklın yolu dialogtan, hukukun üstünlüğüne dayalı adaletten ve kuvvetler ayrılığına dayalı, denge ve denetleme mekanizmalarının işlerliğinden yana olmaktan geçer.

Sorunu kafa tutmakla, yok saymakla, karşımızdakileri suçlamakla çözemeyeceğimiz için, nerede yanlış yaptığımızı düşünerek, aleyhimize çalıştığını değerlendirdiğimiz kişi ve gruplara neden koz verdiğimizi düşünelim.