İstanbul

Divan edebiyatının yanı sıra çeşitli konularda birçok esere ve akademik çalışmaya imza atan ve pek çok ödüle değer görülen Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu Başkan Vekili ve yazar Prof. Dr. İskender Pala, yaptığı açıklamada, son romanı "Aşk Hikayesi"ni, kaleme aldığı romanların yazım sürecini ve tarihi romanların önemini anlattı.

Bir romanın yaklaşık 2 bin 500 saatte yazılabildiğini aktaran Pala, "Bunun için randevu vermiyorum, gitmem gereken yerlere gitmiyorum. Senede en az 250 gün sabah 9.00, akşam 19.00 gidip ısrarla çalışıyorum, disiplinli bir şekilde. Eski asker olmanın getirdiği bir disiplin bu." ifadelerini kullandı.

İskender Pala, bugün pek çok şeyin eğlence etrafında şekillendiğini, bilginin de insanlara eğlence biçiminde verilmesi gerektiğine inandığını kaydederek, şunları aktardı:

Japon moda tasarımcısı Katsura hayatını kaybetti Japon moda tasarımcısı Katsura hayatını kaybetti

"Roman bir eğlence vasıtasıdır ama eğlencelerin içerisindeki en asil araçtır. Bir roman okuduğunuzda, hoş vakit geçirmek ve bir şeyleri genel ihtiyaçlarınızın dışında görerek daha estetik boyutta yaşamak istiyorsunuz demektir. Romanın eğlence vasıtası olması bana göre insanlara bir bilgiyi de roman biçiminde vermenin gerekliliğini getiriyor. Romanın son sayfasını okuyup kapağını kapattığınızda aklınızda bir şeyler kalacak mı diye sormaya başlıyorsunuz. Ben bunun peşinde yürüyorum. 'Sanat, sanat içindir' görüşüne saygı duymakla beraber, 'sanat toplum içindir' görüşünden hareketle her romanımı bir amaca, bir bilgilenmeye yahut da gençlerin ihtiyacı olan zihinlerindeki boşluğu dolduracak bir amaca yönelik yazmaya gayret ediyorum."

Her sene yeni bir roman yazdığını ve öne çıkan bir konuyu eserinde işlemeye çalıştığını vurgulayan Pala, "Tarihi roman yazdığım için de tarihten bugüne getirebildiğimiz medeniyet ve kültürel değerlerimizi, kimliğimizi, kendimiz olmayı ve yerli-milli birtakım göstergeleri okuyucuyla paylaşmak istiyorum." şeklinde konuştu.

"Bir kara sevda hikayesi yazdım"

Kapı Yayınları'ndan çıkan son romanı "Aşk Hikayesi"ne değinen Pala, toplumun aşk konusunda çok yüzeysel bilgilerle kirletildiğine işaret ederek, şu açıklamayı yaptı:

"Aşk konusunda bilgi kirliliği var. Herkes, her genç karşısındakine 'aşkım' diye başlayan cümleler kurarak hayatı devam ettiriyor. Oysa bu kelimenin içerisinde çok asaletli, insanı kemale erdirecek, insanın belki biraz daha yüksek standartlarda yaşamasını sağlayacak bir tarih birikimi var. Bu birikimin onlara aktarılması gerekiyor. Yani aşk dediğimiz şeyi kuru bir cinsellik gibi algılayan bu toplumun sığlığından, atalarımızın aşka yükledikleri anlam, aşkın boyutları, aşk hakkında toplumun algıları, vesaireyi onlara yeniden belki bir format yahut yeni bir yükleme yapmak, yeni bir sayfada bunları göstermek ve zihin programlarımızı buna göre yeniden gözden geçirmek gerektiğine inanıyorum. Onun için bir kara sevda hikayesi bu sene yazdığım."

Prof. Dr. Pala, eserin hikayesinin Sultanahmet Camii'nin temellerinin atıldığı gün başlayıp ilk cuma namazının kılındığı açılış gününde biten süreci kapsadığını belirterek, "Belki bugüne kadar insanların aşk hakkında okuduklarını bir kenara bırakıp, aşka dair kitapları yeniden gündemlerine almalarını gerektirecek bir hikaye." dedi.

Önceki kitaplarından farklı olarak hikayede tamamen aşka yoğunlaştığının altını çizen usta kalem, şu bilgileri verdi:

"Kırım Bahçesaray'da bir delikanlıyla bir genç kız birbirlerini seviyor ve kaçmaya karar veriyor. Fakat kızın babası arkalarına adam koyuyor. Adamlar, kızı yakalıyor ama geri getirmek yerine esircilere satıyor. Delikanlının roman boyunca 20 yıl süren bir arayışı, eşini arama serüveni bir açıdan. Eşinin bir gemide, diğer esirlerle birlikte İstanbul'a götürülmekte olduğunu öğrenince hemen Sivastopol'a koşuyor. Oradan gemiye biniyor fakat gemi Karadeniz'de bir fırtınaya yakalanıp batıyor. Dalgalar, tarihimizde 'Kalyakara' diye geçen, bugün 'Kaliakra' denilen Bulgaristan hudutlarında kalan bir buruna sürüklüyor. O burunda Sarı Saltuk dedemizin, atamızın bir tekkesi var. Sarı Saltuk dervişleri onu tedavi ediyor. Kurtulan birkaç esir daha var. O da başlarına bir şey gelmesin diye esirlerin efendisi, sahibi gibi görünüyor. O esirlerden birisi bu sefer bizim delikanlıya aşık oluyor. Gerisini anlatmayayım. Ben Bulgaristan yolculuğunu bunun için yaptım, Kaliakra'ya gittim. Oradan denizi takip ederek yaya olarak İstanbul'a kadar geliyorlar. Balçık, Varna bütün o sınırları kara yoluyla geçerek buraya kadar geldim ki onların yaptığı yolculuğu daha iyi anlatabileyim."

"Yaptığınızı sevgiliye gösterecekmiş gibi aşkla yapın"

Okuyucunun çok heyecanlı sayfalarla karşılaşacağını ve kendini sorgulayacağını dile getiren Pala, okuyuculara şu mesajı verdi:

"Aklınızda aşka dair bir şey kalacaksa o sizin hayatınızı da yönlendirecek bir şey olsun. Mesela yaptığınız her şeyi öyle bir aşkla yapın ki yaptığınız şeyi önce sevgilinize gösterecekmiş gibi düşünün. Önce sevgilinize gösterecek olduğunuz şeyi hatalı yapamayacağınız, eksik bırakamayacağınız, yanlış da yapamayacağınız için hayatınızı buna göre yönlendirin. Yani her neye yapışırsanız ona aşkla yapışın ama onun içerisinde bunu önce maşuk görecek fikrini sabit tutun. İster kundura, ister ilim üretin, ister eğlenin ama 'Bu yaptığımı, bu ürettiğimi, bu işimi önce sevgiliye göstereceğim.' deyin. Sevgilinin adını ister mahalledeki genç kız yahut da delikanlı koyun, ister çok değer verdiğiniz bir mürşit koyun ister Allah deyin. Sevgili sizinle alakalı bir şey ama yaptığınızı sevgiliye gösterecekmiş gibi bir aşkla yapın."