Geçen haftaki “Çifter Çifter” başlıklı yazım ile ilgili Toprak Mahsülleri Ofisi telefon ile arayarak bilgilendirmede bulundu.
Kısaca geçen hafta yayımlanan yazıyı hatırlayalım;
2014 yılında Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday alımı yapmadığı,
Çiftçilerin serbest piyasaya içerisinde şirketlere yönlendirildiği,
Piyasa da rekabet içerisinde hakettikleri bedeli alamadığı, acil nakit ihtiyacı ve bekleme imkânı olmadığından mağdur olduğu ve zarar ettiği,
Ayrıca Toprak mahsulleri Ofisinin depolarında halen 2009 ve 2013 yıllarında alınmış hububat olduğu ve piyasaya hububat satışı yapılmadığıydı.
Yetkili ; 2014 yılında Trakya’da fazla yağış olması, Anadolu’da ise kuraklık olması sebebiyle yerli buğdayımızdaki kalitenin maalesef düştüğünü,
Buğday besin değerlerinin istenen ölçülerde olmaması sebebiyle, buğday alım fiyatının düşük kaldığını,
Bu sebeple de çiftçilerin serbest piyasaya yönlendirildiğini,
Fakat yine de çiftçinin yalnız bırakılmadığını,
Buğdayını taahhütname ile depolarında saklayabilme, istediğinde tekrar geri alabilme imkânı tanındığını,
2009 yılından beri depolarda bulunan buğdayın, toplam stoğun %1,5’u olduğu, kalanın ise 2012 ve 2013 yıllarından olduğunu belirttiler.
Geri dönüşleri ve bilgilendirdikleri için teşekkürederiz.
Tabii burada kafalarda şu soru işaretleri de kalımıyor değil!
2014 yılının buğdayı değer düşüklüğü sebebiyle satın alınmadıysa, 2013’te de yaklaşık koşullar aynıydı nasıl satın alındı?
Varsayalım ki 2013 ürünlerinin değerleri uygun çıktı.
O zaman neden ofislerde halen saklanıyor? Piyasaya, ihtiyacı olan fabrikalara satılmıyor?
Neden fabrikalarımız ithal ürünlere yönlendiriliyor?
Neden çiftçimizin ürettiği buğday tüketilmiyor?
Özellikle son yıllarda;
İşsizlik oranlarımız artmışken,
Cari açığımız yükselmişken,
Sadece 2014 yılında 114 bin esnaf dükkan kapatmışken,
Son 10 yılda 3 milyon hektar tarım alanı tarım için kullanılmaktan vazgeçilmişken,
Avrupa Birliği kriterlerini yani “Avrupa Birliğinin işine gelen” koşulları bir yana bırakıp,
Ya da başka yurtdışı ticari anlaşmalar adına verilen imtiyazlardan vazgeçip,
Çiftçimizi, esnafımızı, işçimizi, sanayicimizi, yani kendimizi koruyalım...
-------------------------------------------------------------  
Bir kişinin, diğer bir kişiden farklı görülmediği bir ülke düşünün...
Herkesin gerçekten eşit olduğu...
Adaletli olduğu ve kimseye kıyak yapılmadığı bir ülke...
Sadece böyle bir ülke halkının refah seviyesi yüksek olur.
Bugün esnaftan vergi istiyorsunuz, cevap olarak “Neden vergi verecekmişim ki!!!” diyebiliyor.
Çünkü ülkemizde güven eksik.
“Benim verdiğim vergilerle kimbilir kime fayda sağlayacaklar” diye sorgulayabiliyor.
Ve haliyle “kayıtdışı ekonomi” oluşuyor.
Her ülkede az yada çok kayıtdışı ekonomi vardır.
Kiminde daha az kiminde daha çok ama vardır.
Mesela ABD halkının %7,8’i vergi ödememek için parasını saklama ihtiyacı duyuyor.
Bu oran İsviçre’de %8,3, Avusturya’da %8,6, Japonya’da %9,7, Yeni Zellanda’da %9,9, İspanya’da %19,8, İtalya’da %22,2, Yunanistan’da %25,2, son olarak Türkiye’de %26,5...
Bu “kayıtdışı ekonomi” ölçümü ABD yada İsviçre halkının, Türk, Yunan ya da İtalyan halklarından daha dürüst olduğunu göstermez.
Verdiği verginin, hükümeti tarafından doğru kullanıldığını düşünenler ile düşünmeyenlerin yüzdesini gösterir.
Güven meselesi sadece yandaş yaratmak ya da belli bir kesime adalet uygulamakla sınırlı kalmamalı.
Örneğin; Türk çiftçisi Avrupa’ya kıyasla verimli ve geniş tarım alanlarına sahip.
Topraklarımızın %30’undan fazlası tarım alanı.
Bundan 10 sene önce tarım alanlarımız 26 milyon hektarken, bugün 23 milyon hektar.
3 milyon hektar tarım alanı amacının dışında kullanılıyor.
Son 10 yılda tahıl üretimi ise %15 azaldı.
Halen çiftçilik yapmaya devam edenler yüksek maliyetler sebebiyle zor durumda.
Mazot’a, gübreye, ilaca, elektriğe, tohuma yüksek miktarlarda zam gelmesine rağmen,
Çiftçi ürettiği ürünü zamlı satamıyor ve para kazanamıyor.
Böyle olunca da verimli tarım alanlarını ya boş bırakıp başkasının yanında çalışıyor, ya hayvancılığa başlıyor ya da toprağı müsait bir yerde ise sanayi ve konut için satıyor.
Ülkemizde benzer zamlardan maliyeti artan oto tamircisi de, elektrikçi de, nalbur da, kuaför de, bakkal da, kasap da, doktor da nasibini aldı.
Ama kendi hizmetlerine değer artışı aynı oranda olmadı.
Kayıtdışı ekonomiyi bitirebilmek için; öncelikle “Devlet’e güven” tesis edilmeli.
Esnafın, çiftçinin, sanayicinin para kazanması gerekli.
Devlet’in de hakkaniyetli davrandığını söylemesi yetmez, esnafa kâr ettirerek göstermesi gerekir.
-----------------------------------------------------------
Dün, uzun zamandır görmediğimiz yeni olaylara şahit olduk.
Türkiye’nin elektriği kesildi.
Enerji bakanı Taner Yıldız “Siber saldırı olup olmadığını bilemiyorum, inceleyip öğreneceğiz” dedi.
Kanımca uzun bir süre tam olarak ne olduğunu anlayamayacağız.
Ama bu çapta bir elektrik arızası ile sisteme derin müdahaleler yapılabilir.
Son dönemde doğalgaz ile çalışan 12 elektrik santrali yapılmıştı.
Elektrik için doğalgaza muhtacız ve biz doğalgaz çıkartamıyoruz.
Henüz açıklanmasa da doğalgaz anlaşmalarında sorun olabilir.
Bunlar tabii ki olasılıklar,
Ama Türkiye’yi çok fazla zarara soktuğu ve para kaybettirdiği tek görünen gerçek.
Hemen ardından da Berkin Elvan’ın dosyasına bakan Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın adliye de rehin alındığı haberini aldık.
Türkiye’de benzeri uzun zamandır görülmemiş olaylar cereyan etmeye başladı.
Allah sonumuzu hayır etsin...