Röportaj: Nezahat Göçmen

Seninle tanıdım, Smule’yi Sevgili Leila,

“O ses Türkiye” yarışmasından Jötem Leyla olarak hafızamda kalmıştı.  Sesine, yorumuna hayranım. Günde üç öğün Leila  dinliyorum.  Bana iyi geliyor.  Leila ile müziğin harmanlandığı hayat yolculuğunda kalplerimiz buluştu. Yüzünün yaydığı o enerji, o tebessüm, ışıldayan yeşil göz bebekleri söylenecek bir yığın söze sebep oldu. İzledikçe izliyorum, dinledikçe dinliyorum.  Doyamıyorum sesine ve enerjisine.  Güzel bir takipçi sayısına ulaştığını biliyorum. Efsane şarkılarla ortaya çok güzel düetler de çıkaran Leila’dan, Smule öncesini ve sonrasını dinledim.

Leila, İran sinemasından ilginç bir örnek. Leila çarpıcı bir karakter. Adını kim koymuş? Leila filmi ile ilgisi var mı?

- Merhabaaaaa,  Nezahat hanım,

İlk olarak sizi tanıdığıma çok mutluyum gerçekten. Leila! Aslında Leyla benim ismim. Bildiğimiz “Leyla bir özge candır.” gibi 

Şöyle ki;  İsviçre de Huzur evinde çalışırken çok çok düşkün olduğum bir huzur evi sakini vardı. Aramızda kalsın aslında başta çok huysuzdu hani Türk filmlerindeki gibi huysuz amca /teyze vardır. Genç kız bir süre sonra tüm huysuzluğunu alır gibi, aynen öyleydi işte Nelly Wengle, benim için aşktı. Orada bana “Leila” derdi, sonra herkes “Leila” diye seslenmeye başladı. Keza Fransızca düşünüldüğünde Leila daha kolay. 

   

1986 yılında İsviçre’ de doğdum, Annem hala durmadan çalışan, 7 dil bilen deli-dolu bir annedir, ondan aldım sanırım bu yönümü.  Özellikle hiç yerinde duramayan hallerimi ve çok konuşan çenemi. Babam hala çalışır. Çok Çalışkandır.  Babam en yakışıklıdır, biraz babama aşık olduğum doğrudur. İsviçreli bir annenin, Selanik Göçmeni Kuşadalı bir babanın 4 kardeşin 3 numaralı kızıyım. Babamın fasılcı deli kızı.  Babam kızardı aslında çocukken çok konuşan, sürekli şarkı söyleyen bana ama taaki rakı masası kuruldu mu birde arkadaşları toplandı mı masaya, işte o zaman “Hadi deli kızım gel bakıyım “derdi omuzları kabarırdı.

Sanırım tek omuzlarını kabarttığım anlardı, genelde yaramaz bir erkek çocuğu gibiydim çünkü. 

Annemin, babası olan dedem İsviçre’de iyi bir tenormuş. Hiç tanımadım maalesef ama en büyük tutkum hayalimdi music sahne. Kardeşlerimi uyutmazmışım geceleri sürekli şarkı söylemekten.

          

Ama çok kolay değildi ailem için. Türkiye, İsviçre arası yaşadık.  Hep sorunlar vardı. Ve hep hayal olarak kaldı o yüzden sahne müzikal hayallerim.

 Ben 14 - 15 yaşlarında İrlanda’ya gittim. Önce amcamlarda yaşadım sonra sokak şarkıcılığı ve çocuk bakıcılığı ile para kazandım, okulumu masraflarımı ödedim.  Sonra Türkiye- İsviçre derken hep hayal.  Ama her zaman aynı Leila olarak kaldım. Hep çok konuşan sürekli şarkı söyleyen.  Sokakta bile herkese merhaba diyerek gezen herkesle hemen arkadaş olan hatta en çok amcalarla, teyzelerle. Sanırım sadece çok konuşan hallerimi seviyor onlar.

İsviçre’den Antalya’ya sırt çantasıyla eşine kaçış serüvenin ve aile hayatını anlat bize 

-Kaçtım. Sakın örnek olmasın ama evet kaçtım ben. Hem de sırt çantamla Türkiye’ye kaçtım. Eşim de bana kaçtı zamanında sırt çantası ile. Ama babam hala söylenir ne zaman kavga etsek şikayet etsem hatta “Kaçarken bana mı sordun?” der.  O aralar çalıştım. Afrika ülkelerini arşınladım bir süre, çocuk animatörlüğü, mini club şefliğinden,  dış ticarete derken büyük oğlum geldi önce Ata Mai şimdi 7 yaşında meleğim. Tabi inatla “ben büyüteceğim” deyip işi bıraktım. Ve çok kısa bir süre sonra Doğu Ege geldi.  5 yaşında ve kendisi ne Minyatür diyorum, çünkü benim küçük kopyam. Mai bebeğim daha duygusal ve sakindir. Ama Ege tam ben gibi inat ve çok konuşkan music aşığı. Bu arada Bezecioglu benim kızlık soy ismimdir. Karadeniz soyadını taşıyorum artık.    

         

Son yedi yılımı çok çalışarak yaşayamadım, hep kısa süreli işler yaptım.  İngilizce derslere girdim. Biraz da dış ticaret. En son evden çeviri yapmaya başladım. Çocuklarımın yanında olmak için hep onlarla olabilmek için.  Ama tabi herkes gibi genel ailevi sorunlar.  Benim gibi Kova burcu bir kadın. Dört duvar arasında kalınca obsesif temizlik hastası oldum, takıntı yapmaya başladım çünkü fazla enerji, öyle ki etrafımdaki herkes şikâyetçiydi kimse gelmezdi bize benim yüzümden. Ev, çocuklar, temizlik iyice aklımı kaçıracakken herkesten uzaklaştım ailevi sorunlarla giderken ve bir ışık gördüm Smule.   

            

Sonun başlangıcı Smule nasıl bir yer?  Smule ve düetlerin

      

-Aslında internette gördüm Smule’u.  Hiç haberim yoktu böyle bir uygulamadan ve aslında çokta zamanın yoktu.

Ama çok merak ettim özelliklede Smule’u tanıma görmeme sebep olan İlker Kula’yı izledim ve hemen üye oldum. Tabi ona eşlik edemedim,  cesaret isterdi benim için. Profesyonel güçlü bir ses bende kendi çapımda başladım söylemeye eşlik etmeye. 

Smule ilginç bir yerdir aslında.   İlginç gruplaşmalar var. Sadece beğeni ve takipçi sayısını arttırmak için kurulmuş gruplar bile var.  Hiç düetleri dinlemeden kendi aralarında beğeni yapan, ya da günlerini saatlerini buna harcayıp ne giyileceğine, hangi bölümü kimin söyleyeceğine kadar karar veren ayrı gruplar. Smule’de çok güzel düetler olmasının dışında harika arkadaşlıklar dostluklar da kurdum.   

Başta Gürhan Abimm var! Namı diğer Ghandalf . Bir tanediir. Ejderya’mmmm yani Derya’m var. Can keza Can ile düetlerimiz çok beğeni alıyor. Smule beyefendisi derim ben Can’a. Ve tabi birçok güzel dostluklar. Sebest çığıranlar ve Özgür çığıranlar adında iki grup. Bu gruplar diğer gruplardan ayrıdır. Kasmaz herkes özgürce söyler,  bağırır çağırır enerjisini atar.   Beğeni ya da takipçi beklemez. Genelde kendi aramızda düetler yaparız.  Çok takipçim ve takip ettiğim yoktur ve böyle aslında çok daha güzel kendi aramızda güzel insanlarla şarkı söylüyorum ve harika bir enerji oluşuyor.

        

Ama ben hiç gruplara katılmadım. Evde çocuklar uyurken, çocuklar okuldayken ya da arada çocuklarımdan izin isteyerek anında şarkılara eşlik ettim.  En güzel tarafı hep güzel insanlara eşlik ettim tabi güzel insanlar güzel sesler de bana eşlik etti. Bir süre sonra bu insanların birçoğu ile buluştuk hatta çok güzel arkadaşlıklar kurduk.    

İlker Kula hocam.  Smule da tek geçerim mesela onu dinlemek değil izlemekte lazım. Bazen ağır başlılığı ile sazını konuşturur.   Hem de harikadır. Bazen de karşınızda bir tiyatro sahnesi oluverir.  

Düet yapacağın kişilerle tanışma ve hazırlık süresi ne kadar?

-Hayran olduklarım da var elbette dinlerken çok mutlu olduğum ve eşlik etmekten çok keyif aldığım.  

Şarkılara hazırlanmıyoruz elbette. Arkadaş listemden davetler geliyor ve hangi parçayı seviyor ve biliyorsanız o anda hemen söylüyorsunuz.   Yani çalışma ya da hazırlık olmuyor tabi ki. En kötü ihtimalle yanlış ya da yeterince iyi olmadığını düşünürseniz tekrar baştan alıyorsunuz.  İlk zamanlarda en az 3 defa deniyordum ben.  Senkron sorunum vardı.  Hala var. Çünkü müziğe kendimi çok kaptırıyorum sanırım. Bazen o derece kaptırıyorum ki senkrondan çıkıyorum. O da tabi kulaklık la söylemenin ve bazen müzikten kendinizi duyamama sorunundan ve tabi altyapıların sesinize uymamasından.

Sonra alıştım ve bir defada söyleyip kaydediyorum. Zaten arkadaşlarımla söylediğimden çoğu zaman aralarda şakalaşarak geçiyor düetler. Yemek yaparken, temizlik yaparken hatta kucağımda oğlumla bile düetlere katılıyorum.

Ses yarışmaları, seninle  birlikte yarışan heyecanın  ve sonuç?

-Evet,  Star TV’nin “Ve kazanan adımda” bir yarışmaya katıldım.  Şebnem Ferah ve Kenan Doğulu’nun jürisinde yer aldığı ve arkalarında 99 jürinin bulunduğu bir yarışmaydı.  Çok çok keyif aldım ilk defa sahne aldım ve çok heyecanlıydım. Şebnem Ferah ve Kenan Doğulu bana oy verdi hatta o kadar heyecanlı olmama rağmen ama aşık olduğum Karadeniz müziği ve Karadenizli 4 mükemmel arkadaşım vardı rakip olarak %1 oy farkla onlar aldı. Ve hak ettiler zaten, Karadeniz bu.

Babam ve annemin isteği üstüne  “O ses Türkiye” yarışmasına katıldım.  Ama hiç hayal ettiğim gibi değildi. Sahne arkası ve şarkı seçimi stres derken olmadı. Heyecan ve 13. sırada söylemem gerekirken 3.sırada kolumdan tutulup sahneye atıldım o heyecanla dilim tutuldu sahnede. Sonrasında 3 şarkı söyledim özel davet aldım ve aradılar 2 sezon. Ama ben zaten öyle bir amacım yoktu, babamın annemin gönlü olmuştu yeterdi bana.   Tekrar katılmak istemedim ve gitmedim.   Keza çokta istediğim bir platform değildi.   Ve işte son böyle… 

Hep bakımlı ve güzelsin, kıyafet takılar dikkatimi çekti. Uyumundan söz et bize…

-Evde genelde olduğum gibi katılıyorum tabiiiiii aksesuarlarım olmadan asla. Seviyorum takıp takıştırmayı. Öyle parlak şeyler değil ipler, boncuklar, şapkam olmazsa olmazım. Biraz kompleksliyim. 

Çocukken, daha Türkçe bile bilmezken Kuşadası’nda mahallede bir kız bana “Havuç suratlı” demişti. Sanırım bende bayağı yer etmiş. O günden sonra sanırım havuç suratımı kapatma derdine düştüm. Sürekli ilgiyi başka yere çekiyorum şapka takı.

Her düette ya gözlük ya da şapka vardır. Ama artık onlar olmayınca düetlere gelen arkadaşlarımda yadırgıyor alışmışlar