Halit Ömer Camcı

Bu zaman yolculuğunda karşılaştığımız bir başka gezgin Evliya Çelebi’miz Zeytin dağı için bakın ne diyor; Müfessirler “ve’z-zeytûn” ayetini Kudüs ile ve bu Tûr-ı Zeytâ ile tefsir etmişlerdir ki Allah’ın indinde makbul bir Tûr-ı Zeytâ’dır ki yüz yirmi dört bin peygamberin dua ettikleri bir mabeddir. Hala herkesin ziyaretgâhıdır. ‘Hala herkesin ziyaretgahıdır’, cümlesindeki ‘herkes’ kelimesinin içine artık biz de giriyoruz. Zeytin dağındaki ‘bakış’ımızı kısa tutup görülecek diğer adreslere doğru yol alıyoruz. Bu adreslerin başında Medine’nin müdafaası sırasında Hendek Savaşı’na adını veren hendek kazma fikrinin sahibi ünlü sahabe Selman-ı Farisi’nin ve birçoklarınca Rabia Adeviyye’ye atfedilen ama İbn Battuta’nın “meşhur sufi Rabiatül Adeviyye ile karıştırılmaması gereken ve çöllerde dolaştığı için Rabiatül Bedeviye denilen muhterem hanımın mezarı” diye tanımladığı yere de gidiyoruz.

Peygamberler şehri 

Ülkemizde Urfa için kullandığımız ‘Peygamberler şehri’ sıfatını en çok hak eden şehir dünya üzerinde herhalde Kudüs olmalı. Birçoğunu makam olarak kabul etsek bile birçok peygamberin en azından uğradığından, bu şehirde bir dönem yaşadığından emin olabiliriz. Kutsal kaynakların ittifak ettiği isimlerin başında Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Süleyman ve Yunus peygamberlerin, kiminin kabri, kiminin makamı, kiminin inşa ettiği tapınağı Kudüs’te ve yakın muhitlerde bulunuyor. 

Peygamber kabirlerinden evliya makamlarından sonra yönümüzü tekrar tarihi Kudüs’e çeviriyoruz. Güneş tepeye çıktığında pırıl pırıl parlayan Kubbetüssahra’da biraz oyalanıp hemen yanında yer alan ve Hıristiyanlarca kutsal sayılan Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önce sırtında haçla işkence edilerek yürüdüğüne inanılan ‘Çile Yolu’ndan (Via Dolorosa) geçiyoruz. Müslüman inanışında Hz. İsa hakkında bu yol ve devamındaki hadiselerde Hıristiyanlardan ayrılıyoruz. Çile yolu bir inanışın da ayrışma yolu oluyor. Hıristiyanlar Hz. İsa’nın gerçekten bu yoldan geçerek çarmıha gerildiğine, Müslümanlar da Hz. İsa yerine, onu ihbar eden havarisi Yahuda’nın ona benzetilerek yakalanıp çarmıh sırtında bu yolda yürütülerek yolun sonunda çarmıha gerildiğine ve Hz. İsa’nın göğe kaldırıldığına inanıyor. Hıristiyanlarca Hz. İsa’nın çarmıha gerildikten sonra defnedildiğine inanılan yerde bugün Kutsal Kabir Kilisesi diye adlandırılan ve çok kutsal kabul edilen bir tapınak yer alıyor. Kudüs’te bu kiliseden başka onlarca kilise daha mevcut. Farklı mezheplerden Hıristiyanların kurduğu kiliseler, Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı dünyaya getirdiğine inanılan yerde, Hz. Meryem’in kabrinin bulunduğu yerde, Hz. İsa’nın havarileri ile sohbet ettiği, yemek yediği yerlerde görkemli binalar şeklinde çok sayıda kilise bulunuyor.

Ağlama Duvarı 

Kudüs, Hıristiyan dünyasının hac merkezi ve kutsal kenti olduğu gibi ‘Ağlama Duvarı’na yaptığı ev sahipliğinden dolayı da Yahudiler için de hac merkezi olma özelliğini taşıyor. Üzerimiz titizlikle aranarak Hz. Süleyman’dan bu yüzyıla hatıra kalan Ağlama Duvarı’nın bulunduğu yere girebiliyoruz. Zannettiğimizin aksine burada fotoğraf çekmemizden kimse rahatsızlık duymuyor. Kadınlar ayrı bir taraftan manzarayı izleyip Duvar’a yaklaşabiliyor. Mescid-i Aksaya sırtını dayamış çok yüksek bir duvarın önünde siyah fötr şapkaları, siyah kışlık pardösüleri ile dindar Yahudilerin dua edişlerine, ağlayışlarına şahitlik ediyoruz. Eğer başınızda bir şapka, takke veya herhangi bir örtü yoksa size bir ‘kippa’ veriyorlar ve bunu başınıza takmanız gerektiğini söylüyorlar. Birçoğumuz için ilginç bir tecrübe oluyor doğrusu. 

Kudüs ziyaretimizin 3. Gününde Hz. İbrahim, Hz. İshak,  Hz. Yakup ve eşlerinin kabirlerinin ziyaretinden hemen sonra Beytlehem şehrinde Hz. İsa’nın doğduğu mağaranın üzerine yapılan Beşik Kilisesi’ne gidiyoruz. Kudüs’teki kiliselerde dikkatimizi çeken şeylerden biri, farklı kültür, millet ve mezhepten insanların kurdukları kiliselerde yer alan Hz. İsa ve Hz. Meryem ikonalarındaki farklılıklar oluyor. Hz. İsa, her kilise de ayrı bir yüz, ayrı bir şekille karşılıyor bizi. Etiyopyalıların kurduğu kilisede kıvırcık saçlı, esmer biri iken, Rusların kilisesinde sarışın mavi gözlü bir Hz. İsa betimlemesi görüyoruz. Hz. İsa’nın Filistin’de Celile bölgesinin Nasıra kasabasında doğmuş biri olarak ne zenci ne de sarışın olmadığını aklettiğimizde bu durumun ona inanmışların Hz. İsa’yı kendileri gibi tasavvur ettikleri fikrine ulaşıyoruz.  

Ölü Deniz Kudüs

Kiliseler ve tarihi yapılara yaptığımız yolculuktan sonra insanlık tarihi için ibret verici bir adrese doğru yol almaya başlıyoruz. Dünyanın coğrafi konum olarak en çukur bölgesi olarak tespit edilen, deniz seviyesinden 200 m aşağıya kadar derinliğe sahip Hz. Lut’un kavminin helak edildiği Ölü Deniz Kudüs yolculuğumuzun son uğrak yeri oluyor. 10 bin yıllık tarihi ile insanoğlunun en eski yaşam merkezlerinden Eriha bölgesinde yer alan Ölü Denizin suları buharlaşmadan ileri gelen sürekli su kaybı ve gölün yakınındaki sıcak tuzlu su kaynaklan nedeniyle deniz suyundan altı kat daha tuzlu. Bu yüzden, denize bırakıldığında kolayca batan herhangi bir nesne Lût Gölü'nün sularında hiç batmadan yüzebiliyor. Göle giren bir insan çabalasa bile suyun altında kalamayacağı için boğulma tehlikesi oluşmuyor. Bu yoğun tuzluluk derecesinin doğal sonucu olarak Lût Gölü mineraller açısından da çok zenginleşmiş. Ölü Deniz ismi ile müsemma bir göl. Lût Gölü'nün sularında ve çevresinde hemen hiçbir canlı yaşayamıyor. Gölde hiç balık mevcut değil. Şeria Irmağı'na kapılarak gelen tatlı su balıkları da bu tuzlu sulara ulaşır ulaşmaz ölüyor.  Ölü deniz yolculuğumuzu ‘Allah'ın, halkını helâk ettiği bir beldeye uğradığınızda, oradan sür'atle geçiniz.’ Nasihatine uygun olarak kısa tutuyoruz. Bizim görüp uzaklaştığımız bu yerde bundan binlerce yıl önce büyük bir felaketle suya gömülmüş insanların vücutlarından kalan minerallerle güzelleşmek için çamur banyosu yapan insanları görmek ibret verici bir tecrübe oluyor. Felakete uğramış insanların dna’larından güzellik ummak ne kadar akıl kârı diye düşünmeden edemedik. 

İki Süleyman’ın mamur ettiği 

Kudüs denilince akla kronolojik sıralama olarak ilk gelenlerden biri hiç şüphesiz Hz. Süleyman olacaktır. Hz. Süleyman’ın yaptırdığı ve bugün sadece bir büyük duvarının mevcut bulunduğu yapıdan sonra birçok hükümdar bu şehre görkemli yapılar yapma yarışına girişmişler. Bunlardan bir başka Süleyman olan Kanuni de eşi Hürrem Sultan’ın da katkıları ile şehre şeklini veren birçok enfes yapı hediye etmiş. Son yüzyılın en görkemli yapılarını Sultan 2. Abdulhamid Han’ın hediye ettiği şehir, birçok Ortadoğu şehri gibi tanıdık bir yüze sahip oluyor bizim için. Belki de bundan dolayı bugün Filistin topraklarında dolaşırken Yahudi’sinden Hıristiyan’ına ve Müslüman’ına kadar herkes Türkiye’den gelen misafirleri güler yüzle karşılıyor. 

Dikkat edilmesi gerekenler 

Tüm cazibesine rağmen Kudüs, dünyanın en zor girilen, ziyaret etmek için büyük sıkıntılara katlanmanız gereken bir yer. Daha hava alanından başlayan güvenlik tedbirleri ve buna bağlı sorgulamalar ciddi vakit ve sabır gerektirebilir. Daha önce gittiğiniz ülkeleri ziyaret etme sebebiniz bir bir sorulabilir, isminizin anlamı, saç sakal şekliniz, bu ülkeye yapılacak ziyarette sizin için birçok soruna kaynaklık edebilir. Çok ekstra bir durum yoksa genel itibari ile ülkeye giriş yapılıyor. Havaalanı barajını aştıktan sonraki turlarda da bazı özel bölgelere  giriş çıkışlarda aracınız durdurulup kimlik kontrolü yapılması ‘normal’leşen bir prosedür haline geliyor. Müslümanların yaşadığı bölgelerden ‘turist’ olarak geçişleriniz yine de kolay sayılabilecek bir şekilde çözülürken, orada yaşayanlar için ayrıca bir ‘izin belgesi’ gerekebiliyor.  Sürecek..