Hazırlayan: Sevgül Eroğlu Kayserilioğlu

Değişim dünyasına toprak da ayak uydurmuş ama biraz şaşkın. 

Bahara mı geçeyim yaza mı? Az biraz gelgitlerde…

Canım toprağım sen karar vere dur, bırak içinde dolaşayım. Ağacını suyunu havanı içime çekeyim. 

DOYA DOYA !

Enerjinle şarj olayım. Şarj olayım ki megapol hayatıma ayak uydurayım.

Güç devrelerim çalışsın, ışın kılıcımı savurayım sağa sola… Buralar yürüyüşüme başlamadan önce ki duygularım. Haftanın yükü omuzlarımda. Kimseleri çekemiyorum. Hep savaş hali…

Ammaaa…Yürüyüşlerin ardından siz bir de pazartesi görün beni. Sanki bir su gurubu burcu. Sakin, sinirleri dumura uğramış, dört yapraklı yoncaları bulduğunu zanneden bir kadın. Yüz hep Yunan heykelleri gibi arkayik bir gülümseme içinde. Ana kumandaya kilitlenmiş vaziyetteyim. İç benliğime dönüş.

Aslanlığımdan eser yok! Amazon’luk Zeyna’lık sözlükten silinmiş.

Haftasonuna doğru tepemde yine kırmızı yanacak elbette , İstanbul bu taşı toprağı altın arıyoruz ya. Olsun, TREKİNTURKEY var. Bulur yine hiç adını duymadığım bir köy dağ tepe yürüyüş. İster çadır ister günü birlik.

Demiş ya şarkı, ‘Benim meskenim dağlardır dağlar’

İşte o hesap dağlar benim vazgeçilmezim . 

Meskenim. Dostum. Ailem. İşim. Uğraşım…

Ferrari’mi henüz satmadım ama satacam inşallah!

Yok be Ferrarim yok. Ben Cem’miyim. O ünlü bilge yazardan bahsediyorum tabii de.

Geçen haftasonu yürüyüşümüz Sakarya’nın acıcık bir bölümünde sadece 16 km. lik  bir parkurdu. Acıcıktı iyi ki belden aşağım konrtrolden çıkmış vaziyette saçak saçak elbise gibiydim. Daha çok yürürsem acep daha mı iyi olur, ya da tam alışmıştı geberdi gitti mi der sevgili rehberimiz Argun Baydan. 

Aracımız bizi parkurun başına bırakmadan önce, rituel o ki enfes bir köy kahvaltısı yaptık ekibimize katılan eski ve yeni dostlarla. Enteresandır ki hiç tanımadığınız insanlarla kader arkadaşı, mutluluk zincirinin bir halkası olursunuz bu gezilerde. Çünkü saygıyla izin aldığınız dağlar size sarıp sarmalar, isterse atar sırtından. Çok güzel sakin bir hava ansızın yüzünüzü kesercesine yalayan bir bıcak gibi geçer gider. O zaman anlarsınız ki ya yön değiştirmişsinizdir ya da zirve yakındır. İşte yanınızda yürüyen arkadaşlarınız omuz omuza efor sarfettiğiniz aynı şekil insanlardır. Küme doğrudur.

Tırmana tırmana çıktık tepelere 9 km kadar. Ayağımızın altında bazen kahverengi minder oldu yapraklar. Bazen ise  yeşil… Ama o ne muhteşem yeşil yarabbi,  kahverengi yaprakları yarıp, kendilerini bize göstermek için yarışırcasına…

Sonbaharı içinde taşıyan kış, ormanda ortalığı hala kış sanan hayvanların derin uykularına aldırmadan , kıpırdanan baharı tanımakta güçlük çekiyor.

Biz mi? Bize sormayın bilemeyiz.

Biz zaten öyle bir yerden geliyoruz ki;

Her türlü algımız karışmış. Sevgi- Saygı- Çocuk-Aile- İş… Hangisi turfanda, bu sebze kış mı yaz mı olurdu yaa, organik nedir ne değildir ? Savaşta ölenleri nasıl sayarlar acaba? Teşvik mi mobbing mi?

Hatalı yazılıma uğramış beyinler error vermekte.

Biz bu kafayla nereden bilelim ki.

Bahar mı kış mı sen bilecen doğacığım.

Yeter ki geçtiğin sürüm bize kolay gelsin. Cart diye kullanalım. Öyle toprak kayması, deprem, sel felan verme de. Sana geldik mi kaynaşalım sıkı fıkı. Bizi bilgelendir.

AMİNNNNN

Çevrenin güzelliğine baka baka ormanın içinden aralıklarla yürüyoruz. Aralıklarla… çünkü dalların patikaları çaktırmadan işgal etmesinden mütevellit bir önceki geçişin arkasından dallar kırbaç gibi size geliyor. Mancınık gibi maşallah. Nerden mi biliyorum. Mesafeyi koruyamadığım için şakladı yüzüme…

Ağaçlar arada bir geçit veriyor aşağıda geniş bir ova…Orada bir köy var uzakta misali suluboya tablo gibi Ceceler Köyü…

Yürüyüşün en heyecanlı kısmı şüphesiz inişe geçmektir. Ancak öğle molasında hafif şeyler yerine rahmetli Mualla Sürer’in filmlerde ki çantasından çıkardığı dolma, köfteler varsa… heryer döşek acık yatıvereyim şuraya moduyla, bacaklarınız adım atmak istemez. Aramızda bu da yürüyüş mü canım diyen Katmandu’cular ( Bknz. Ergun Gümüş ) da olunca utanırsınız düşüncelerinizden. Onlar sizin motivasyonunuzdur aslında. Hiç kızmayın.

Efendimmm; Yemek üstüne, nasıl taşındığını anlamadığım bir tüp, doğaya asla atmadığımız kağıt  bardaklar ve hala kokusu burnumda bir kahve çıktı.

Tekrar hoşbuldum sınıfa;

Yaşa Argun Yaşa

Sanki hiç kahve içmemişim gibi ne güzel gelir bunlar açık havada.

Yaşa Argun Yaşa…

Günün sonuna yaklaşırken yorgunluk hat safhada ama gizli beyin neden niçin bitti modunda. Aracımızı  yeşilliklerin içinde bir vadide görünce inanıyorum ki hepimiz bu soruyu soracaktık.

Biraz daha yürüyemez miydik?

Haftaya canım. Haftaya…

Günübirlik yürüyüşlerin başka bir güzeli de çat kapı girilen restoranlardır. Tırcılar, kamyoncular, Nişantaşı sosyeteleri hep birlikte ıslama köfte yerler. 

Dönüş molasında biz de yedik oh işte.

Uyuklaya uyuklaya geçen dönüş yolculuğumuz da İstanbul’a girerken yağmur da  kendini zor tutmuş sonunda salmış gitmişti. Yağmur İstanbul üzerinde akşamla flört ederken biz evlerimizde derin bir uyku içinde olacaktık.

Keyifli geçen bir haftasonu yerini yeni bir haftaya, sonra yeni bir hafta yeni dağ yürüyüşlerine bırakacaktı.

Ve…

Biz çok mutluyduk. Emeği geçenlere çok teşekkür etmek de adettendir.

Teşekkürler

Trekinturkey Ekibi…