ÖZEL HABER/HÜMEYRA TURAN


Maneviyatın şehri İstanbul! 

Bastığımız her karış toprağında, baktığımız her yerde  tarihinin, mimarisinin, kültürün ve maneviyatın izlerine rastlanır İstanbul'da. Bu binlerce yılın ürünü olan kentin üzerine öyle bir kültür, öyle bir mimarî gelişir ki adeta İstanbul’un geçmişteki binlerce yıllık kültür mimarisini, ürününü tam anlamıyla gölgede bırakır. Bütün bu olguların toplamı, yıkılmış harabeleri bir şeyler anlatır gibidir bize. Ancak duyuramaz sesini, Duyan bir kaç kişi aracı olur hallerine: 

İstanbul’a göç durmaksızın devam ediyor. Göç eden her 100 kişiden 28’ini Karadenizliler oluşturuyor. Daha önceki yıllarda ağırlıklı olarak Güneydoğu ve Doğu Anadolu’dan gelen göç dalgası artık yerini Karadeniz’e bırakmış durumda. Karadeniz’den gelenlerin sayısı 125 bini buluyor. Karadeniz’in dışında 45 bin kişi Güneydoğu’dan, 35 bini aşkın kişi de İç Anadolu’dan İstanbul’a göç ediyor. İllere bakıldığında ise İstanbul’a en fazla göçün Sivas’dan olduğu görülüyor. 

İstanbul’un en ilginç göç istatistikleri şöyle:                                                                          

Her 4 dakikada bir kişi, İstanbul'a göç ediyor.

Paris ve Londra'ya 60 yılda olan göç, İstanbul'da 2 yılda gerçekleşiyor.

İstanbul'un nüfusu her gün 800 kişi artıyor.

Trafiğe her gün 600 yeni araç giriyor.

Göçlerle birlikte yıllık nüfus artışı yüzde 4.4 olan İstanbul`da, her yıl yaklaşık 400 bin nüfuslu yeni mahalleler kuruluyor.

NEDEN İSTANBUL!

15 milyonu bulan İstanbul nüfusuna baktığımızda aldığı göç hızı dikkat çeker.  Oysa her haliyle insanı cezbeden bu kentte vatandaş olmanın bedeli ağırdır. Suyundan havasına kadar SOS demektedir. Toplu taşıma araçları ihtiyacı karşılamaz. Toprakları, verimli alanları yapılaşmaya açılır, doğal araziler kaybolur. Diğer tarafda ülkemizde tarım arazileri sahipsizdir, 3 milyon hektar arazi göç nedeniyle ekilememektedir.

Ekonomik sorunların yanında toplumsal sorunlar da göç ile birlikte artmaktadır. İstanbul’da suç oranı yükselerek suçların yüzde 25’inin işlendiği bir kent haline gelmiştir.

Göç veren kentlerde nüfus azalır. Geride viran evler, kuru topraklar, yaşlı nineler ve dedeler kalır. Ekin olmayınca kuşlar göç eder, hayat canlılığını yitirir.  

Göç sebeplerinin en başında işsizlik yer alır. Bunu güvenlik sorunu (savaş,terör,töre,cinayet) takip eder ve iklim, eğitim, sağlık, yüzey şekilleri, ekonomik faaliyetler (hayvancılık, tarım, sanayi, ticaret, turizm vb.), doğal afetler (su, deprem, heyelan, erozyon) olarak sınıflara ayrılır. 

Şehirler, köyler boşaldı!

Ekin olmayınca hayat bitti; kuşlar gitti, insanlar gitti. 

Kalabalığın içinden bir vatandaşın 'Neden İstanbul', sorumuza verdiği cevap göçün sebeplerini özetler gibidir: 

Hatice Hanım, Sivas'ın kekliktepe köyünden 1980'li yıllarda gelmiştir, şöyle anlatır hikayesini:

''Biz mutsuzluğu burada öğrendik. elektriğimiz yoktu ama köyde mutluyduk. 5 büyükbaş hayvanımız vardı: Sütünü kendi ihtiyaçlarımızda kullanırdık; doğal peynir, tereyağ yapar fazlasını köyümüzün gurbetçilerine, şehirlerden misafirliğe gelenlere satardık. 15 kilo tereyağ karşılığında 20 kilo şeker alamazdık. 

O günlerde 1 kilo çökelek karşılığında 1 sakız alınmıyordu. Çökelek için sütü toplaması kaynatması, kuruyan tencereyi yıkaması ayrı derttir. Çökelek yapmak için süt 1,5 saat kaynatılır, normal süt ise 1 saatlik kaynatma ile kullanılır. 

Sonra köyümüze geldiler, kooperatif kurdular; hayvanlarımızı sayıp mühürlediler vergi vereceksiniz dediler. Hayvanların kulaklarına numara taktılar, sütü de buraya kooperatife vereceksin, dediler.         

Hastane, okul yok, yol yok. Düşünün; İstanbul'dan 50 lira ile köye gel, taksi de köye gitmek için 150 lira istesin! Niye? Çünkü köy yolu çakıllı olduğu için. Okula öğretmen gelmezdi, mecbur göç ettik. Ekin olmayınca bereket gitti, kuşlar gitti, insanlar gitti.  Şimdi insan yok, ekin yok, kuş yok ya; yılanlar sarmış köyü... 

Haber: Hümeyra Turan