“Dağcı olacam ben!” mi diye başladı bu yolculuk?

(İkimizde tebessüm ediyoruz. Çünkü cevabı bildiğimi biliyor.)

Doğuştan dağcıyım diyeceğim ama çok klasik olacak. Gerçekten de öyle bir durum söz konusu. Dört tarafı 3 bin metreden yüksek dağlarla kaplı bir şehirde, yüksekçe bir tepenin eteklerinde dünyaya gelmenin avantajı sanki. Evimizin hemen arkasında bulunan yüksek tepenin büyük bir kısmı tamamen kayalıktı ve bu da biz çocukların oyun alanıydı. Böylece çocukken yamaçlarla, kayalarla tanışmamıza ve bu sarp topraklarda yaşamamıza sebep oldu. Ayrıca çocukluk ve gençlik yıllarımda yaylaya çıkardım. Bu yaylaların hepsi 3 bin metrenin üzerinde yerlerdi. Biz yayla çocukları yaylaların etrafındaki, yüksek dağlara çıkar ufukları izlerdik. Biz aslında bilmeden dağcılık yapıyorduk, ancak yıllar sonra yaptığımızın bir spor olduğunu öğrendik. 

Bak şimdi aklıma bir anım geldi. Sanırım 11- 12 yaşlarındaydım. Bir kaç arkadaşımla evimizin arkasındaki tepenin kayalık bölgesinde iniş yapıyoruz. Tabi elimizde hiç bir malzeme olmadan. Yani tamamen tevekelli ve çocuk aklımızla kayalıklardan vadiye ineceğiz. Bir süre tehlikeli inişimiz devam etti. Sonra kendimizi uçurumun kenarında bulduk ve tehlikeli yolculuğumuz bir yerde sona erdi. İki arkadaş kayalık bölgede uçurumda mahsur kaldık. Yani elimiz kaysa belki parçalarımız aşağıya ulaşamıyacak. ☺ Böylece kurtarılmamız için bütün mahalle seferber olmuştu. Sanırım kurtarma maceramız yarım gün sürmüştü ama sonunda mutlu son ve kurtarıldık. Tabi bu kurtulmamız yeyeceğimiz dayaktan bizleri kurtarmadı maalesef. Sanırım bu maceram dağcılık hayatımda bir başlangıç noktası olmuştu.

Yaklaşık 25 yıldır da spor olarak tırmanışlar ve faaliyetler yapıyorum.

Bu süre içerisinde Hakkari dağları, buzulları, eşsiz kaya resimlerini, sarp kayalıklarını, folklorik yaşamını, derin vadi ve kanyonlarını içeren onlarca makale, 4 kitap, 16 kişisel fotoğraf sergisi, yurtiçi ve yurtdışında olmak üzere 52 karma sergiye imza attık. Yıllarca bakir kalmış coğrafyada dağcılık ve spor yapmanın avantajlarını yurdum insanı ile paylaşmak ta ayrı bir mutluluktur.

Hadi çocukluğuna dönelim. Uzan şöyle dermişim…

Hakkari’de doğup büyüdün değil mi?

Evet, Hakkari’de doğdum ve büyüdüm. Çocukluğum, gençliğim burada geçti. Muhtemelen Hakkari de yaşlanıp öleceğim. Çünkü bu dağlardan kopamıyorum. ☺ Birde sanki üzerimde böyle bir misyon veya sorumluluk var. Ben hep şunu söylüyorum. Ülkemin en güzel, en görkemli ve en muhteşem dağları Hakkari’de dir. Bu muhteşem coğrafyayı yurdum insanı görmeli, gelmeli, gezmeli, tırmanışlar yapmalı ve buradan da uluslararası başarılara imza atacak sporcular yetiştirmeliyim.

Biraz önce de bahsettiğim gibi, dağlık bir kentin yamaç evlerinde doğmanın, yüksek yaylalarda yaşamanın avantajını kullanıyorum. 

Çocukluğumda küçücük bir kent olan Hakkari de hiç bir oyun parkı veya benzer bir şey yokken bizler okul dışındaki zamanlarımızı tepelerde oyun oynayarak, akarsularda yüzerek eğlenirdik. Yaz aylarında yaylalara çıkar yayla yaşamının güzellikleri ile birlikte çevredeki zirveler bizim oyun alanımız olurdu. 

Örneğin bir buzul gölün kenarına gider kim daha fazla suda kalabilir yada yüzebilir şeklinde yarışırdık. 

Yüksek bir zirveyi gösterir kim daha önce zirvesine ulaşırsa o kazanırdı.

Şehir merkezinden yürüyerek (10 Km) Zap vadisine gelir yüzerdik ve çevredeki kayalıklarda oyun oynardık. Olabildiğince bakir ve doğal bir coğrafyada yaşamanın güzellikleri avantajları yanında elbette  ki dezavantajları da var. Bizler de bu tür durumlarla mücadele ederek bu günlere geldik. Şimdi de Hakkari den dünyanın ve Türkiyenin her yerine bir kapı açıyoruz. Bu kapı yürek kapısıdır, Emek kapısıdır, Cesaret kapısıdır, doğa ve insane olan sevgimizin kapısıdır.

Sence doğu’da bir yerlerde doğmak şans mı şanssızlık mı ? Politik açıdan sormadım ona göre… Batıda bir metropolde büyüsen de dağlara aşık aynı kafa olurdum der misin?

Yok, ben zaten bu konuya politik yaklaşmıyorum. Politikayı politikacılar yapsın. Bizim işimiz spor, doğa ve insan sevgisi.

Öncelikle birinci soruna cevap vereyim. Her yerin kendine has avantaj ve dezavantajları vardır. Ancak bazı coğrafyaların dezavantajları daha fazladır. Ülkemizde de bir çok konuda Doğu Anadolu bölgesi imkansızlıklarla bilinir ve gelişmede hep geri kalmıştır. Bizler de bu bölgede bir çok imkansızlıklarla yaşadık. Çocukluğumuz, gençliğimiz ve hatta şimdi bile böylesi durumlar yaşadık, yaşıyoruz. 

Ancak bir yerde doğmanın hem şanslı, hem de şanssız tarafları da var, Önemli olan iyi, etkili, güzel ve avantajlı yönlerini bulup bunları öne çıkarmak, bunlarla yaşamak ve insanları bunlara yönlendirmek. Sanırım ben bölgemde bunu biraz da olsa başardım. Hakkari gibi sürekli olumsuzluklarla anılan bir kentin en güzel taraflarını insanlarla tanıştırıyorum. Çünkü bizler güzelliklerle yaşmayı bilmezsek yaşamın da bir anlamı kalmıyor. Bu bağlamda doğu bölgesinin de çok fazla avantajları da var. Bunlar ülke gelişiminde öne çıkarılabilirdi. Örneğin Hakkari Dağları ve Buzulları, doğa turizmi, yayla turizmi, inanç turizmi gibi. 

Diğer taraftan büyük bir metropolde yaşıyor olsaydım böyle dağ delisi biri olurmuydum bilemiyorum. 

İnsanın yaşadığı yer birazda gelişimine yön veriyor. Deniz kenarı bir yerde yaşasaydım muhtemelen denizci olurdum. Ya da bu enerjimi sanata dökerdim. 

Senin rehberliğinde  2014 yılında unutamadığım anılarını taşıdığım Cilo’larda bir tura katılmıştım. Sonra da gerisi geldi. Taytaklı dağ zirveleri arasında baharın yeni ortaya çıkan enerjisi, endemik bitkiler ve senin bizi dostça ağarlayışın… Bizler bu kadar etkilendiysek, senin için dağlar acaba ne ifade eder? Bir dinleyelim bakalım. 

Evet güzel ve keyifli bir faaliyet olmuştu benim için. Umarım sen ve diğer arkadaşlar da mutlu olmuşsunuzdur. Senin de gördüğün gibi Cilo dağları, buzulları ve bölgenin tamamı eşsiz güzellikte bir yer. Ülkemizde benzeri yok. Öyle bir coğrafyanın güzelliği içerisinde insanın negatif olması çok zor. Ben de sizlerle güzel zaman geçirdim. Ben zaten yıllardır bu güzellikleri yurdum insanı ile paylaşma gayreti içerisindeyim. 

Soruna gelince, “Dağlar benim için yaşam kaynağıdır.” Kendimi bulduğum, ruhumun tazelendiği yerlerdir dağlar. Cilo dağlarının ihtişamı ve görkemli halleri oldukça etkileyicidir. Dünya’nın ve Türkiye’nin her yerinden gelen dağcılar hep bunu söylemişlerdir. Sarp kayalıkları, derin vadileri, milyon yıllık buzulları, buzul gölleri, yüzlerce endemik çeşitliliği ve tarihi dokusu gelen herkesi etkilemiştir. Ben de bu eşsiz bölgenin her karışını gezen, tırmanan, yaşayan biri olarak elbette ki dağlar benim için bir yaşam parçasıdır.

Dağcılık pahalı bir spor mudur?

Evet Türkiye’de dağcılık oldukça pahallı bir spordur. Bu nedenle de ülkemizde dünya standartlarında dağcıların yetişmesi oldukça zor. Uluslararsı başarılara sahip dağcılarımız iki elin parmaklarını geçemeyecek kadar az. Uluslararası  başarılara sahip dağcılık külüplerimiz bir elin parmaklarını geçmiyor. Tabi bunun tek sebebi pahalılık değil. Ama en önemli etkenlerden biridir.

Kimler yapabilir? Zirveler için özel bir sağlık şartı var mıdır?

Örneğin belirli rakımlarda vücudun basınç etkisi nasıldır?

İsteyen her kes dağcılık veya doğa sporları yapabilir. Kişinin fiziki koşullarına göre çeşitli aşamalarda dağcılıkta yapabilir. Ancak yüksek dağ tırmanışları ve yüksek irtifa için elbette yeterli eğitimlere sahip olmak kesinlikle şart. Eğitim ile birlikte, elbete ki sağlık durumunun da uygun olması gerekiyor. 

Zirveler için özel bir sağlık şartından çok, yüksek zirvelere çıkmak için eğitimin yanı sıra sağlık şartlarının da uygun olması gerekiyor.

Dağcılıkta 3.000 metreden itibaren yüksek irtifa sayılıyor. Tırmanış yapan her birey 3.000 metreden sonraki yükseklikten az yada çok etkileniyor. Sıfır ile 2 bin veya 2.500 rakıma kadar insanlar çok fazla etkilenmezse de,3 bin rakımdan sonra basıncın insan vücudu üzerindeki etkisi kendisini hisettiriyor.

Bilindiği gibi hava basıncı her 13 metre yükseklikte bir milibar düşmektedir. Yani deniz seviyesinde 760 milibar olan hava basıncı, 3.000 metrede 523 milibara düşmektedir. Örneğin Ağrı dağı zirve yüksekliği 5.137 metredir.  Bu yükseklikte  hava basıncı deniz seviyesinin yaklaşık yarısı kadar düşmektedir. Yapılan araştırmalar ve istatistikler sonucunda 3.000 metrenin üzerine çıkan insanların %75’nde yükseklikten kaynaklı çeşitli dağ hastalıklarına rastlanmaktadır.

Hal böyle olunca, zaten yorucu ve fiziki aktivite olarak zorlu bir tırmanışta oksijene olan gereksinimi artıyor. Akciğerler yeterli oksijen alamayınca akut dağ hastalıkları dağcının karşısındaki en önemli sorun haline geliyor. Bu durumlar dağcılık yapan her birey için risk teşkil ediyor. Yüksek zirvelere tırmanış yapan dağcılar bu risklerin bertaraf edilmesi içi çeşitli aktiviteler yapmaktadırlar. Tırmanış esnasında farklı rakımlarda 1 veya iki gün kamp kurarak ve bir üst kampa tırmanış yapıp geri dönerek vücudun aklimatize olmasını sağlıyorlar. 

Dağlar şakaya gelmez deyip, bazılarımızı zirve yapmasına izin vermemiştin. Nasıl tehlikelerdir bunlar biraz bahseder misin?

Evet bazen bu tür durumlarla karşılaşıyoruz. Tırmanışa gelen gruplar içerisinde bazılarının vücutlarında, ellerinde, yüzlerinde yükseklikten kaynaklı tepkiler görüyoruz. Profesyonel dağcılar dışında, tırmanmaya gelen bir çok kişi bunu fark etmiyor veya kabul etmiyor. Aslında böyle bir durumla karşılaşıldığında kesinlikle gereği yapılır ve gerekirse daha düşük rakımlı kampa geri dönülür.Yani illaki zirve yapacağım hırsı bazen insanların yaşamına sebep olabiliyor.  Evet kesinlikle dağlar şakaya gelmez. Bunu dağcılık yapan her kes biliyor. Dağlardaki tehlikeler saymakla bitmez. Örneğin yükseklikten kaynaklı bir çok rahatsızlık yaşayabilirsiniz. Rotanın zorluğuna göre kayma, düşme, kaya riskleri gibi bir çok sıkıntılı durumlar oluşabiliyor. Bir de dağcılık bir yarış değildir. İllaki ben zirve yapacağım ve hemen diğer dağlara veya bölgelere geçeceğim diye bir şey yok. Önce tırmanmakta olduğun dağı sağlıklı bir şekilde bitireceksin.

Taaa  3200 lere bize karpuz taşıdığını hiç unutmam. Ne enfes gelmişti… Dostluk iyilik güzellik kavramları dağlarda daha mı yoğundur? 

Bazen karpuz, bazen kavun. Eh zirvelerde böylesine lezzetli meyveleri yemekte güzel oluyor. Sırtında taşmaya değiyor yani ☺ Daha önce de 3.768 rakıma 10 kg karpuz götürmüştük. Tabi dağcılıkta böyle bir şey yok. Bu yaptığımız biraz fantazi olmuş… Şüphesiz ki dağlarda her şeyin anlamı kat kat artıyor. İyilik, güzellik, dostluk, arkadaşlık çok daha anlam kazanıyor. Sizler de arkadaşlarım olarak o dağların güzel havasını solarken, ben de sizlere böylesine küçük bir jest yapmak istedim. Bak işte unutulmaz bir anı olmuş ☺ 

Şamanlar dağlara çıkarken ve terk ederken izin almalı der, ne dersin?

Ne güzel söylemişler. Bildiğiniz gibi dağlar bütün dinlerde kutsal bölgeler olarak kabul edilmiştir. Dağların fiziki ihtişamları yanında kutsallıkları da toplumlar tarafından kabul edilmiştir. Bir çok dini ritüllerin gerçekleşmesinin yanında, dağ eteklerinde  ya da yakınlarında yaşayan bütün toplumlar bölgelerindeki dağlarla ilgili çokça hikayeler anlatırlar. Ağrı Dağı Efsanesi örneğinde olduğu gibi.

Diğer taraftan İran’lıların Savalan dağını kutsal görmeleri, Ermenilerin Ağrı dağını, Asurların Cilo dağlarını ve İslam alemi tarafından Arafat dağının kutsal gördükleri gibi.  Dağlar hep ulaşılması güç ve gizemli bölgelerdir.  Şamanlar da dağları kutsal kabul edip ruhlarının temizlenmesi, dağlara kötü ruhların bulaşmaması için izin alınmalı demişler. Şamanlar dağlara çıkar, çeşitli ritüellerle dağlardaki kötü ruhları kovduklarına inanırlar.

Ben de dağların kutsallığına ve dağların ruhu tedavi edici etkisine inanan biriyim.

Ne diim vallaa ben de!

Meditasyon anlamını taşır diyorsun yani, ruha iyi gelen bir ritual desek doğru olur mu?

Şüphesiz meditasyon anlamını taşır ve gerçek anlamda ruha iyi gelen bir ritüeldir. 

Dağların sessizliği, yüzlerce çiçeğin enfes kokusu, kayalardan akan şelalelerin sesleri, yaz sıcaklarında bile serin esintileri insanın ruhuna işleyen etkisi ile gerçek bir meditasyon.

“Ferrarisi’ni Satan Adam” kitabı için ne dersin?

Bence müthiş bir kitap. Gerçek anlamda ders alınması gereken ve okuyup bir de kendimize bakalım bizler bu doğa içerisinde hayatın neresindeyiz. Daha çok kazanmak uğruna nelerden vaz geçiyoruz.

Yani dünyanın en zengin insanı da olsan doğadan kopuk bir ruh hali korkunç bir dramdır. Julian Mantle örneğinde de olduğu gibi. Şan şöhret, para, kariyer vb durumlar insanın ruhunu tedavi etmiyor, Aksine daha çok kazanma hırsıyla hem ruhsal hemde fiziksel bir çok hastalığa sebep oluyor. 

Elbette daha iyi koşullarda yaşamak için çalışacağız. Ancak bunu yaparken de her koşulda kendimize zaman ayırmalıyız. Benim önerim çalışan her bireyin en az 15 günde bir doğa ile başbaşa kalabileceği bir yerde zaman geçirmeli ve ruhunu tedavi etmelidir.

Yani yaşamda her birimiz birer “Deniz Feneri” olmalıyız.

Son çıkan bir kitabını aldım. “Hakkari Dağları ve Doğa Sporları Rotaları” Kaçıncı kitabın oldu?

“Hakkari Dağları ve Doğa Sporları Rotaları” kitabım bu güne kadar yaptığım çalışmaları içeren dördüncü kitabımdır. Yıllarca çeşitli faaliyetlerle Hakkari dağlarında ve yakın bölgelerinde yaptığım faaliyetleri zaman oldu bir fotoğraf kitabı haline getirdim. Gün oldu bölgenin tanınması için rehber haline getirdim. 

2010 Yılında Hakkari ilini turizm potansiyelini, gezip görülecek yerleri içeren yazılı ve görsellerle dolu “Hakkari İl Rehberi”ni çıkardım. Aynı yıl Hakkari coğrafyasının çeşitli güzelliklerini gösteren “Hakkari Doğası” fotoğraf kıtabını çıkardım. 2015 Yılında ise bu güne kadar Hakkari için basılmış en prestijli ve görselleri ile en kaliteli kitabımızı çıkardık. “Hakkari Albümü” adlı bu eser, Hakkari’nin tanıtılması için çok önemli bir kaynak olması yanında, sanat ile yoğrulmuş bir fotoğraf kitabıdır. Son olarak 2016 yılında, Hakkari’nin dağlarını, Cilo dağları, Sat dağları, Geverok dağları, Çarçelan dağları, Zap vadisi ve diğer vadi kollarını, çeşitli doğa sporlarını ve bölgedeki onlarca dağ hakkında çeşitli bilgiler içeren “Hakkari Dağları ve Doğa Sporları Rotaları” kitabını çıkardık.

Kitapta çıkış rotaları da var. Ne kadar zaman dilimli  bir birikimin sonucu oldu bu? Çok zor bir deneyim ve yazma süreci olduğu belli.

Evet biraz önce bahsettiğim eserlerin hiç biri şüphesiz ki masa başında oturup yapılacak kitaplar değildir. En uzun süreli çalışma ve en çok emek verdiğim kitap ise elbetteki “Hakkari Dağları ve Doğa Sporları Rotaları” kitabıdır. Bu kitapta yıllarca gidilemeyen, dağların tırmanış rotaları var. Hasretin Dağları Cİloların tırmanış tarihi geçmişi var. İlki 1900 yılında olmak üzere, bu güne kadar açılmış rotaların bilgileri var. Benim ve benimle birlikte profesyonel dağcı arkadaşlarımın açtığımız rotalarımız var. Klasik rotalar, Teknik rotalar, buzul tırmanış rotaları yanında Hakkari bölgesinde yapılabilecek diğer doğa sporları rotaları da mevcuttur. Günübirlik ve kamplı doğa yürüyüşleri rotaları, Kano, rafting, dağ bisikleti gibi sporların ayrıntılı rotaları var. 

Bu kadar çeşitliliği bir kitapta toplamak kesinlikle çok zor bir süreçti. En az 20 yıllık bir çalışmanın ve bir çok zorlukla karşılaşmanın verdiği emeğin ürünüdür. Yıllarca her türlü engellemelere, her türlü problemlere karşı ısrarla bu eşsiz dağları ve doğayı dağcılara doğaseverlere açma çabalarının bir ürünüdür. Yıllarca yabancı dağcıların mesken tuttuğu bu dağlar çok az sayıda yerli dağcı ağırlamıştır. Ben de yerli ve yabancı dağcıların daha çok gelmesi ve gelmeden önce bölge hakkında, rotalar hakkında bilgileri olmaları açısında böyle bir çalışma yaptım. Bu güne kadar olumlu geri dönüşler olmuş ve bu da benim ne kadar doğru bir iş yaptığımı gösteriyor. 

Gerçekten yüreğine ve kalemine sağlık.

Teşekkür ederim.

Önümüzdeki günlerde iki yeni kitap daha çıkacak. Tarihini belirtmeyeyim ama, bunlarda çalışmalarımla ilgili iki farklı eser olacaktır.

Almak isteyenler kitabını nasıl temin edebilecekler peki?

Biliyorsun günümüz teknolji günü. İsteyen herkes internetten ulaşabilir. Kitap kitapçılarda ve doğa sporları malzemeleri satan mağazalarda mevcuttur.

Gelelim fotoğrafçılığına… Çok özel doğa fotoğrafların var. Türkiye’nin her yerinde sergiler açıp insanların yüreklerine ballar akıtıyorsun. Yakın sergi var mı bizimle paylaşır mısın?

Şimdi böylesine güzel, böylesine çeşitli, böylesine görkemli bir coğrafyada yaşayıp bunları fotoğraflamamak olmazdı.

Yıllar önce Hakkari merkeze yakın Mere dağı (3.340) zirvesinde oturup Hakkari’yi kuşbakışı izlerken, ayaklarımın altından derin ve uzun Zap vadisinin güzelliğini neden insanlar görmesin dedim. Neden bu görkemli coğrafyadan kimsenin haberi yok diye düşündüm. Ve bunu yapmanın yollarını aradım. Bir süre sonra kompakt manuel bir fotoğraf makinesi aldım.  Tabi bundan sonraki bütün tırmanış ve gezilerimin fotoğraflarını çekmeye başladım. Ancak o zamanlar şimdiki gibi dijital yoktu, Gün boyunca sadece 36 adet fotoğraf çekebiliyordum. 

Şimdiise dijital fotoğrafçılık çok ciddi avantaj sağlıyor. Yeni nesil bu konuda çok şanslı.

Evet Türkiye’nin çeşitli illerinde olmak üzere 16 kişisel sergi açtım. Çeşitli platformlarda yurtiçi ve yurtdışı almak üzere 52 karma sergide yer aldım. Bir çoğunun katalog hali hala bende duruyor.

Üç ayrı konuda foto belgeselim yayınlandı.

Ne tesadüftür ki biz şimdi bu konuyu konuşurken de İzmir’de Hakkari dağları sergileniyor.

Yani en yakın sergi şu anda açık. Bunun yanında, İstanbulda bulunma sebebim olan Emitt 2018 fuarında Hakkari standının iç ve dış duvarlarını süsleyen fotopraflar benim Hakkari de yaptığım doğa sporlarını gösteren görsellerdir. Yani aslında şu anda iki ayrı ilde benim fotoğraflarım sergileniyor. Tabi ben fuarlarda yapılan sergileri biraz önce ki sergiler içerisinde saymadım.

Bundan sonraki süreçte fotoğraf sergileri devam edecektir. 

Üniversitelerde seminerler ekranlarda programlar yaparak gençleri dağ sporunu sevdirmeye çalışman çok keyifli. Sponsor bulabiliyor musun peki? İlgi nasıl yani?

Maalesef ülkemizde iyi şeyler yapmaya çalışanlara kimse destek vermiyor. Evet bir çok defa üniversitelerde, ekranlarda, dağcılık kulüplerinde, fotoğraf derneklerinde dağcılığı, ve fotoğrafı anlatmaya çalışıyorum. Bu güne kadar çok sayıda yurt dışı teklifler gelmesine ragmen bütçe yetersizliğinden gidemedim. Yaptığım çalışmalar ülkenin her yerinde, her kesimden insanların yoğun ilgisini çekiyor. Son bir hafta içerisinde İsveç’ten, Kıbrıs tan ve bir kaç ilden söyleşi teklifi geldi, ancak mevcut koşullarda gidemiyorum. Zaten bu güne kadar olan bir çok faaliyeti de kendi imkanlarımla gerçekleştirdim.

Doğaya aşık kişiler kitaplarını fuarlarda bulabilecekler mi? Müjdeleyelim mi? Zira Hakkari’nin dağlarını anlatan bir neşriyat yok denecek kadar az…

Evet. Şu anda açık olan Emitt 2018 fuarında da Hakkari standında kitaplarım mevcuttur. Bundan sonraki fuarlarda da yerini alacaktır.

Senin de dediğin gibi maalesef Hakkari’nin güzelliklerini anlatan çok az sayıda eser var. Umarım bundan sonraki süreçlerde yeni nesil daha kapsamlı çalışmalar yapar ve her alanda Hakkari’nin güzelliklerini, özelliklerini yurtiçi ve yurt dışı doğaseverlerle buluştururlar.

Sevgili hocam, eline yüreğine bilgine deneyimine sağlık.

Çok teşekkür ederim. En kısa zamanda dağlarda görüşmek üzere… İyi ki varsın!

Estağfurullah… Ben ilginizden dolayı teşekkür ederim. Türkiye’nin öbür ucundan gelip İstanbul’un soğuk bir gününde kahve sıcaklığında güzel bir sohbet oldu. 

Yeniden dağlarda görüşmek dileği ile.

Güzel bir sohbetti.

Fotoğraflar: Hacı Tansu