Anadolu’nun güzel, özel şehirlerine gidiyorsunuz, size yöresel yemekler hazırlanıyor, yemeseniz olmaz ama yine de kilonuzu formunuzu koruyorsunuz, dikkat mi ediyorsunuz, spor yapabiliyor musunuz?

Şu an programlara başladığım kilodayım. Hatta bir-iki kilo verdim diyebilirim. Gittiğimiz şehirlerde bolca yürüyoruz. Sanırım çok da yemek yemiyoruz. 
Gittiğimiz her yerde bizim için özel olarak hazırlanmış masalarla karşılaşıyoruz, ancak ucundan alıp, tadına bakıp bırakıyorum. Ekibimdeki arkadaşlarım da bu duruma şaşırıyor. Çok yememeye çalışıyorum. Kendisini frenlemeyi bilen biri olduğumu düşünüyorum. Şu bir gerçek ki her gittiğiniz yerde dolu dolu yerseniz, onun size dönüşü ağır olur. Sanırım bir de ben yediklerimi çabuk eriten biriyim… 
Bu yoğun çalışma temposunda ailenize yeteri kadar zaman ayırabiliyor musunuz?
Çocuklarımla elimden geldiğince görüşüp, kaliteli vakit geçirmeye çalışıyorum. Ama ne kadar yapabiliyorum onu pek bilmiyorum. Eşim ilk zamanlar yoğun tempomdan biraz rahatsız oldu. Bizimle ilgilenemeyeceksin, bizi bırakıp, gidiyorsun, diye. Şimdi üzerinden bir yıl geçti, onlar da alıştılar. Hatta program çekimleri üzerinde fikirlerini söyleyip, yorumlar yapıyorlar. 
Bir bakıma artık eşim imaj maker’ım. :) Eşimden program yönlendirmesi bile alıyorum diyebilirim. Bu konuda en iyi destekçim O, sağ olsun. Evlilik ortak bir müessese; hastalıkta, sağlıkta diyorlar ya; bir de yolculukta diyorum ben. O konuda eşimin büyük desteğini alıyorum. 

Hedefleriniz neler? Mesleğinizi seçmek isteyen gençlere neler önerirsiniz?

Şu an için önceliğim program konusunda iyi bir noktaya gelmek. Tamamıyla çok iyi miyim diye sorarsanız, her geçen gün bir şeyler öğrendikçe daha iyi olmam gerektiğini düşünüyorum. Bunlar zamanla kazanılacak şeyler. İlk halimle şimdiki halim arasında dağlar kadar fark var. Her gün yeni şeyler öğreniyorsunuz. İşte bu, bir insan için çok önemli. Bence insan, kendine çok iyiyim dememeli ve her geçen gün yeni bir şeyler öğrenmeli. Yeniliklere açık olursak, başarabiliriz. Ben şunu öneriyorum, bu meslekte benim dönemimde dört iletişim fakültesi vardı. 1994 yılında ve her yıl 200 mezun veriyordu. Bunlar İstanbul, İzmir, Ankara'daydı. Şimdi ise 44 tane İletişim Fakültesi var. Ve her yıl 10.000 mezun veriyor. 10.000 mezunun kaçı bu mesleği yapabiliyor, ona bakmak lazım. Mesleğin açığı ne kadar bunu sormak istiyorum. Dolayısıyla bu meslekte altın bileziği olanlar öne çıkıyor. Birincisi yabancı dil çok önemli. İkincisi de bu mesleği seviyorsanız yapacaksınız. Sırf (en çok bunu genç kızlarımızda görüyorum) spikerlik hevesi yüzünden bu mesleği seçenler var. Spikerlik hevesi için mesleğe girenlerden kaçı olabiliyor, diye sorsanız çok azı diyebilirim. Sonra da hayal kırıklıkları yaşanıyor. Yazık, ciddi paralar harcanıyor, ciddi emekler harcanıyor. Üniversite'ye giden gençler orada ortama uyuyorlar. Bizim zamanımızda hocaların sözleri şu olurdu, “Hiç vakit kaybetmeden işinize bakın. Buraya bir hayvanı bağlasanız, yine mezun olur" derlerdi. Doğru da söylerlerdi. Bir şekilde mutlaka mezun olunuyor. Ama önemli olan bunu iş olarak sürdürebilmek. 
Gençler iş hayatına bir an önce atılsın ki, hem işlerini hem de geleceklerini hazırlamış olsunlar. Çünkü iş, okul gibi değil. Okulda işin teoriği varken, gerçekte bu yok ve pratik çok önemli. Pratiğe girmelerini öneriyorum. Bol bol bir şeyler okumalarını ve yazmalarını öneriyorum. Şayet muhabirlik düşünenler var ise, ellerinde tarakla aynanın önünde vakit geçirmelerini öneriyorum. Çünkü bunlar önemli kazanımlar. İşi sevsinler. Asistan olarak işe başladıklarında kablo taşıyabilirler, muhabirin yanında gezerler, bunlardan gocunmasınlar ki belli bir süre sonra bu izlenimlerle de bir şeyler kaptıklarını görecekler. 
Bizim dönemimizde bu iş (TRT'de) inanılmaz zordu. O dönemler kamera asistanı kameraya elini 6 ay süremezdi. Şimdi teknolojinin de gelişmesiyle birlikte durum değişti. Şimdi kamera asistanı işe başlıyor, 30 gün sonra kamera omuzunda çekim yapabiliyor. Eskisi mi daha doğruydu, bu mu bilemiyorum. Kendime bunu sormadan edemiyorum. 

Gençler biraz sabırsız olduğu için bir an önce bir şeyler yapmak istiyorlar diyebilir miyiz?
Olabilir… Gençlerin handikapı bir an önce piyasaya atılmak oluyor. İmkanlar da ortada aslında. Bir televizyonda kaç kişi çalışabiliyor ki? Bu anlamda şartları iyi olanlar alınıyor. Bir dil bilen değil, iki üç bilen öne geçiyor. Dediğim gibi altın bilezikleriniz fazla olmalı. Çalışmayı da seveceksiniz. Çünkü bu iş koşuşturmayı ve yüksek enerjili olmayı gerektiriyor. 
Branşlaşmaya gitseler daha başarılı olabilirler mi? 

Branşlaşmak aslında zamanla oluyor. Kişinin görev aldığı süre içinde yaptığı mesleğin bölümlerine göre yöneticilerin o kişi üzerinde verdiği karar oluyor genelde. Mesela sporsa spor, ben sporu seviyorum diyorsa öyle başlamalı. Ekonomiyi seviyorsanız, ekonomi ile başlayacaksınız. Yabancı diliniz varsa kesinlikle hemen dış haber… Hem dünyayı tanırsınız hem işi iyi yaparsınız. Bizim sektörde şu an en büyük sorun dil sorunu. Benim tavsiyem kendilerini hemen yetiştirip bir an önce bu işe atılmaları. 

Dolu dolu yaşanmışlıklar size neler kazandırdı? Sizi çok etkileyen anınız var mı?
Öncelikle hayatı tanıyorsunuz. Hayatın zorluklarını, güzelliklerini, insanların hayata nasıl dört elle sarıldıklarını görüyorsunuz. Hayatın, ne kadar güzel olduğunu anlıyorsunuz. Özellikle Doğu ve Karadeniz bölgesi olmak üzere kar yağışının etkili olduğu bir çok yerde insanlar dağ başlarında yaşıyorlar. Yani ağaçtan bir ev kurmuşlar. İhtiyaçlarını nasıl karşıladıklarına bakınca hakikaten dehşete kapılıyorsunuz. Ama insanlar orada mutlular, neşeliler, yüzleri sürekli gülüyor. Bizler burada her şeyimiz mevcutken hala huzursuz olabiliyoruz. O şartlardaki yaşamı görünce, hayat daha bir anlam kazanıyor. Bu yönden kendimi biraz daha geliştirmem gerektiğine inanıyorum. Hayata daha bir güzel bakıyorsunuz.
Beni en çok etkileyen olay ise, 2014 yılında Bartın'ın Amasra ilçesine kameraman arkadaşımız ile birlikte yaptığımız ziyaretti. Biliyorsunuz Amasra maden ocaklarıyla meşhur bir bölgemiz. Maden ocağında işçilerin hayatlarını çekmeye gittik. Yerin yaklaşık 650 metre aşağısına asansör ile indik. Aşağıda gerçekten farklı bir dünya var. Burayla alakalı çekimler yaptık. Amasra'da Çinli maden işçileri oldukça fazla. Mesela yemeklerinde köpek yahnisi vardı.

Gerçekten mi, orada kendi yemeklerini mi yapıyorlar?
Evet… Orada kalıyorlar. Ailelerini bırakıp, oraya çalışmaya gelmişler. Çok farklı bir yaşamları vardı, onları görüntüledik. Köpekleri kesip yerken değil de, maden ocağında çalışırken çekimler yaptık. Ardından çekimlerimizi tamamladık. Yaklaşık 4-5 saat süren çekimler gerçekleştirdik. İstanbul'a dönerken maden ocağında göçük haberini aldık. Bizim girdiğimiz maden ocağında göçük oluşuyor ve iki Çinli madenci hayatını kaybediyor. 

Çok üzücü gerçekten, kader dediğimiz de bu sanırım.
Evet size katılıyorum, kader bu olmalı. O olay beni çok etkilemişti. 

Gazeteci olmasaydınız ne olmak isterdiniz?
Gazeteci olmasaydım, kesinlikle asker olacaktım. Benim askerliğe karşı ciddi boyutlarda ilgim ve merakım var. Hatta hiç unutmuyorum üniversite sınavlarından önce Akademi Harp Okullarının belgeleri elime gelmişti. Hava Harp Okuluna yazılacaktım. Gerekli formları doldurdum. Fakat, annem o formu yırtıp attı. O dönem, terörün çok olduğu bir dönemdi, "Oğlum bir tane evladımızsın her yer çok karışık" dedi. 
Ben şimdi bir yandan Yurt Haber Müdürlüğü yaparken, bir yandan gezi programı yapıyorum. Bir yandan da  A Haber'in Genel Kurmay Başkanlığıyla ilgili, Türk Silahlı Kuvvetleriyle alakalı Mehmetçiklerin haberlerine önem veriyorum. Genel Kurmay ile hep iç içeyim. Sığınak ve kışlalar olsun aralıklarla ziyaret halindeyim. Ve askerlerle ilgili güzel çalışmalar yapıyoruz. Özellikle Hakkari'deki komandoların, mavi berelilerin kış şartlarındaki eğitimlerini ele alıyorum. “Seyahatname” programında onların eğitimlerini de ele aldık. Yani hakikaten çok farklı ve güzel çalışmalar görmekteyiz.
Tabiri caizse 3 farklı kulvardan çalışıyorum. Bu durumdan şikayetçi değilim, çünkü çalışmayı seviyorum. 

Hayat felsefeniz nedir diye sorsam?
Hayat felsefem, ben çok güler yüzlüyüm. Asık suratlı olup somurtmayı sevmiyorum.
Çok hareketlisiniz
Evet balık burcuyum. Aslında burçlara pek inanmam. Balık burcunun özelliklerine baktığımda taşıdığımı gördüm. Biraz duygusal biriyim. 
Balık burçlarının kıvrak ve pratik zekalı olduklarını biliyorum.
Zekama güveniyorum açıkçası. Acil durumlarda doğru ve ani kararlar verebilen yapım var. Hayatta bir an, sizin için çok kıymetli. O an ne yaptıysanız yaptınız, tekrardan geri gelmiyor. Bunun farkındayım ve ona göre yaşamaya çalışıyorum. 

Yöneticilikte bu önemli olmalı…
Elbette… Mesela şu an terör olayları gündeme geldi, çözüm süreçleri askıya alındı. Arkadaşlarımızın bir çoğu, o bölgelerde de görev yapıyor. Çatışma bölgesine gidip gitmemeleri konusunda beni arıyorlar… O an ne cevap verirsiniz? Çok hassas bir konu. Başlarına bir şey gelse, ömür boyu vicdan azabı. Bu noktada, o sorumluluğu nasıl alacağımıza dikkat etmeliyiz.
Örnek vermek gerekirse; 2009 yılında Sivas Haber Ajansı Muhabiri rahmetli İsmail Güneş, helikopter kazasında vefat etti. O helikopter kazasının olduğu gün, ben Suriye’de Şam’daydım. Akşam 5 uçağı ile İstanbul'a dönüyordum. Rahmetli İsmail Güneş beni telefonla aramış ve helikoptere binmek için izin almak istemiş. Fakat, uçakta olduğum için bana ulaşamamış. Bana ulaşamayınca Adana Bölge Müdürümüzü arıyor. Ona da, "İlk kez bineceğim ve çok binmek istiyorum. Bana izin verir misiniz" diyor. Onun çok istemesi üzerine izin çıkıyor ve kendi isteğiyle ölüme gidiyor. 
Çok üzüldüm. Hakikaten günlerce onun acısını yaşadık. Şimdi şunu düşünüyorum; benim telefonum açık olsaydı, ben İsmail Güneş'e ‘bin git ‘deseydim. Ben onun vicdan azabını yıllarca üzerimden atamazdım. Kendime, iyi ki o an telefonum kapalıymış diyorum.
Hakikaten gazetecilik çok zor bir meslek. Yanlış bir kararınız, çok ağır sonuçlar doğurabilir. Vicdanen kararını zor vereceğiniz, kaldıramayacağınız şeyler başınıza gelebilir. Ben arkadaşları illere gönderiyorum. Terör bölgesi de olabiliyor bu. Oralarda gece boyunca kalıp yayınlar yapabiliyorlar. Ama diken üstündeyiz. Allah göstermesin, bir şey olacak diye sürekli tedirginlik yaşıyorsunuz.
 
Çözüm süreci ile ilgili fikrinizi almak istiyorum. Ne düşünüyorsunuz?
Çözüm süreci, HDP'nin gayretleri ile bitmiştir. Terör PKK'nın çabalarıyla gerçekleşmiştir. Terör örgütü PKK çözüm sürecini bitirdi. Ceylanpınar'da iki polisimizi yatakta uyurken haince şehit ederek, ilk adımını atmıştır. 2008 ve 2012 yılında devlet terör olaylarına el uzattı ve bir süre reel kaldı. Ancak bu süreçte bu durum suistimal edilmiştir. Suistimalin sonucunda maalesef görüyoruz ki, terör örgütü şehir, köy ayırmadan "KCK Şehir Yapılanmaları" adı altında askere ve polise saldırmakta. Ancak, durum eskiye göre çok farklı. TSK'ya karşı oldukça modern silah sistemi ile karşı koyuluyor. Yaklaşık 1 aylık süreçte 1000'e yakın terör üyesi öldürülmüştür. Bu da tamamen yerli imkanlarla gerçekleşmiştir. Eskiden böyle değildi, yerli insansız hava aracımız, yerli tankımız, Göktürk uydumuz var, her şey adım adım izleniyor. 

Sonuçta bir ülkenin can güvenliği söz konusu değil mi?

Kimsenin bu ülkenin huzurunu bozmaya hakkı yoktur. Şehirlere kadar gelindi halk bu konuda mağdur oldu. Bir Korku İmparatorluğu kurmaya çalışıyorlar. Zaten Güneydoğu'da ve Doğu Anadolu'da oluşturmuşlar. Ancak unutulmasın ki, Türkiye büyük bir devlet. Bu fırsat onlara asla verilmeyecek. 

Güler yüzünüzü ve bu muhteşem enerjinizi neye borçlusunuz?
Bu güler yüzü herhalde Anadolu'nun bağrından çıkmaya borçluyum. Malatya'nın suyu, toprağı, havası diyebilirim. Malatyalı hemşerilerime de sizin aracılığınız ile selam göndermiş olalım. İstanbul'da 500.000'e yakın Malatyalı var. Biz böyle yetiştik. Büyüklerimize saygı, küçüklerimize sevgi göstermeyi öğrendik. Annemizden ve babamızdan öğrendiğimiz bu terbiyeyi hayatımıza düstur edindik. Bu yolda da ilerliyoruz. 
Önce Vatan Gazetemiz hakkında ne düşünüyorsunuz? A Haber Kanalı'nın sabah programında gazete haberlerini okurken, ilk sayfamıza da yer veriyorsunuz. Aynı zamanda bünyemizde olan Yeni Çağrı Gazetemizin de ilk sayfasını çokça görüyoruz. Çok teşekkür etmek istiyorum. Siz gazetemiz hakkında neler söylemek istersiniz?
Önce Vatan Gazetesi ulusal bazda yayın yapabilecek yetenekte, kalitede bir gazete. İçeriği ile olsun, haberleri ile olsun, yazarları ile olsun, dizaynı ile olsun gerçek anlamda çok kaliteli bir gazete. Manşetleri, resimleri, özel haberleri ve renkli baskıları ile daha da iyi yerlere gelecek durumda. Güzel başlıkları, güzel manşetleri var. Bizler bu konuda elimizden geldiğince sizlere destek olacağız. 

Teşekkür ederiz, sağ olun...
Ben size teşekkür ederim. Bu fırsatı bana verip benimle bu güzel sohbeti yaptığınız, güzel kapılarınızı bize açtığınız için.
Sizinle bu sohbeti gerçekleştirmek gerçekten mutluluk vericiydi…   
Ben buradan Genel Müdürümüz Haluk Çimen Bey'e teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten benim kaderimi değiştirip, ufkumu açtı. Benim için en özel insan diyebilirim. Bana güvenerek, bu programı bana verdi. Buralara kadar geldiğim için kendisine çok minnettarım. Ben de çalışarak kendisinin güvenini boşa çıkarmadığıma inanıyorum. 

Buradan bizler de kendisine selamlarımızı iletelim. 
İnşallah daha güzel günlerde yine sizlerle birlikte oluruz. 
Bizler de teşekkür ederiz. Yine güzel projelerde sizi görmek ve güzel projelerde birlikte bulunmak dileğiyle...
Sağ olun Funda Hanım….

Röportaj: Funda Akosman Erman