Bu kıtada yaşayan büyük bedenlerin arasında yabancılar hemen dikkat çeker. Ekstra geniş ürün stantların arasından geçerken garipsenirler. Bakışlara bakış eklenir, buna rağmen kalpleri bilinmez ama sözlerinde samimidirler.

Yurtdışında alıştığı yemek kültürünü bulamayanlar haliyle kilo kaybeder. Ramazan dolayısıyla durum çok daha hızlı gelişir. Raflarda yağ oranı yüksek gıdalar, evrim geçiren meyve ve sebzeler iştah kapatır.

Benzer yemek kültürünü uygulamaya çalışmanın sonucu ise tamamen sürprizdir. Hayvansal gıdalar ise Şeyh Habîb’in cümlesini düşürür akla:

Şeyh Habîb’in âdetlerinden biri; “Eğer yemek helâl ise Bismillâh.” diyerek yemeğe başlamasıydı. Ne zaman yemek yese gönlünden böyle geçirirdi;  Birgün Karamânî’nin misafiri oldu ve âdeti olduğu üzere içinden “Yemek helâl ise Bismillâh.”diyerek yemeğe başladı. Kalp gözü açık olan Ömerî Karamânî, onun düşüncelerini hisseder ve “Helâldir, şüphen olmasın!” diyerek, kişiye yediklerinin ne kadar önemli olduğunu hatırlatır.

Burada iftar ve sahur sorunu da başlı başına bir meseledir. 1982 yılına kadar aynı olan İmsakiyelerin hepsi Fazilet takvimi idi. 1982/83 yılından sonra Diyanet saatleri değiştirince zaman farkı ortaya çıktı.

Kimi Diyanet imsakiyesine göre kimi de fazilet imsakiyesine göre davranıyor. Bu ikisi arasında kimi zaman iki saati aşan farklar yaşıyorlar. Hangisinin doğru olduğunu, neye uyacaklarını bilmiyorlar kısacası.

Bu zaman farkı, kaçırılan sahur saatleri yeni bir tecrübe yaşatır insana. Bazen sadece bir bardak su ile niyetlenmekle yirmi dört saat açlık ve susuzluk hissetmez. Eskilerin iki günde bir açılan oruçlarına benzer bir durumu yaşamak çok kolaydır. Bedeni az yemeğe alıştırmak, açlık duygusunu azaltır. Hatta az konuşmak, az uyumak her şeyin azından yana kanaatkâr olmak yaşam kalitesini de arttırır.