Bir adam, yürürken arkasından bir aslanın koştuğunu görür. Hızla kaçarken tam önünde bir kuyu vardır ve hızla kuyuya iner. İpe tutunarak kuyuya inerken alt tarafta büyük bir yılan görür. Yılan hızla buna doğru gelirken;  ne yapacağım şimdi der? Alt tarafta yılan üst tarafta aslan. Tam bunları düşünürken iki farenin biri beyaz diğeri siyah ipi kemirmekte olduklarını fark eder. Tam da bu esnada yüzünde bir ıslaklık hisseder. Bir arı yüzüne bir damla bal bırakır ve balın tadı damağındayken... UYANIR.  Oh be rüyaymış der. Rüyasını hikmet sahibi bir bilgeye anlatır. Rüyamın yorumu nedir der? Allamadın mı der bilge gülerek? Peşinden koşan aslan ölüm meleğidir. İçinde yılan bulunan kuyu senin mezarındır. Sarıldığın ip senin hayatındır beyaz ve siyah fare gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler. Peki, o bal nedir dersen? Dünyanın geçici lezzetleridir, verilen nimetlerin arkasından hesap olduğunu unuttururlar.
Kıymetli Okurum; geçen hafta çarşamba günü siz bu köşedeki yazıyı okurken çok sevdiğimiz bir aile büyüğümüz olan Naciye teyzemizi ebediyete uğurladık. Kendisine bir kez daha Allahtan rahmet, kıymetli dostlarım olan evlatları Harun ve Alim kardeşlerim başta olmak üzere bütün ailemize başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Biz merhumeyi hali hazırdaki hayatında iyi bilirdik, hiçbir kötülüğünü görmedik, duymadık. Umut ediyor ve diliyorum ki rahman ve rahim olan sonsuz bağışlayan ve esirgeyen yüce rabbimizde rahmetiyle muamele etsin ve mekânı cennet olsun.(Amin)
Ansızın hiç ölümü yakıştırmadığımız sevdiklerimiz aramızdan bir bir ayrılıyorlar ve ayrılırken de bu dünyanın ebedi olmadığını, hiç ölmeyecek gibi yaşadığımız bu dünya hayatının bir sonu olduğunu ve o gerçekle er ya da geç karşı karşıya kalacağımızı haykırarak. Uğurladığımız her ölü bize öylesine önemli dersler vererek aramızdan ayrılıyorlar ki: yaşadığımız anın ne kadar kıymetli olduğunu, koşuşturmalarımız esnasında çoğu zaman ihmal edebildiğimiz sevdiklerimizle zaman geçirme imkânımız varken onlara vakit ayırmamız gerekliliğini, kırdığımız, üzdüğümüz, yanlış yaptığımız birine imkânımız varken özür dilememiz gerektiğini.
Ölüm ansızın bizi gelip bulmadan hazır olmak gerekiyor. Her an hazır olmak, hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmek gerekiyor. Neyi eksik bırakıyoruz yaşarken… Neleri ihmal ediyoruz…
Nimetin kıymetini en iyi kaybeden anlar. Gençliğin kıymetini ihtiyarlara, sıhhatin kıymetini hastalara, zenginliğin kıymetini yoksullara, boş zamanın kıymetini sorumluluklarına yetişemeyenlere sormak lazım. Böylece belki neyi tükettiğimizin farkına varabiliriz.

Allah Teâlâ’nın kulları üzerindeki nimetleri sayılamayacak kadar çoktur.
“Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayıp bitiremezsiniz.” (İbrahim, 34) ayeti bu hakikati bildirir. Ancak bu nimetler içerisinde beş tanesi insan için büyük öneme sahiptir. O yüzden Hazreti Muhammed  (S.A.V.) bu beş nimetin ganimet bilinmesi tavsiye edilerek şöyle buyurmuştur:

“Beş şey gelmeden evvel beş şeyi ganimet bil:
• İhtiyarlık gelmeden gençliğini,
• Hastalık gelmeden sıhhatini,
• Fakirlik gelmeden zenginliğini,
• Meşguliyet gelmeden boş vaktini,
• Ecel gelmeden hayatını…” (Hakim, Müstedrek, 7846)

Sözlüklerde “her türlü lütuf, iyilik, ihsan” demek olan nimet, kulun önüne Rabbi tarafından cömertçe serilen ilâhi sofranın adıdır. Bunun karşılığında kuldan istenen şey, kendisine verilen nimeti yâd edip (Mâide, 11), yaratıcısına karşı şükür borcunu yerine getirmesi (Nahl, 14) ve onlarla Rabbine yaklaşmaya yol aramasıdır.

Bir Sene’nin kıymetini anlayabilmek için sınıfta kalan bir öğrenciye sorun. 
Bir Ay’ın kıymetini anlayabilmek için premature bebeği dünyaya getiren anneye sorun. 
Bir Hafta’nın kıymetini anlayabilmek için haftalık bir derginin editörüne sorun. 
Bir Dakika'nın kıymetini anlayabilmek için treni henüz kaçırmış bir kişiye sorun. 
Bir Saniye'nin kıymetini anlayabilmek için, bir kazayı kıl payı atlatmış bir kişiye sorun. 
Bir Milisaniye'nin kıymetini anlayabilmek için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan kişiye sorun. 

Nimet bu yönüyle, verileni görmek, verene şükretmek, vermedi diye üzülmemektir. Dünyadaki hiçbir nimet kalıcı değildir, bir gün elden çıkar gider. İhtiyarlık gençliğin, hastalık sıhhatin, fakirlik zenginliğin, meşguliyet boş vaktin ve nihayet ölüm hayatın sonudur.

Sahip olduğumuz her anı iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Şunu unutmayalım ki, zaman hiç kimseyi beklemiyor. Dün artık mazi oldu. Tekrar getirmek mümkün değil. Yarın ise ne olacak belirsiz. Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir nimet! Bu nimetin kıymetini bilmeliyiz.