Bu yıl, 2017 Mayıs ayı itibarıyla İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine 72 yıl oldu. Bu savaş vesilesiyle 20 Nisan 2017 tarihinde “Zafer” adı verilmiş toplantıda Rusya Devlet Başkanı Putin şöyle demiş: “Dünyadaki tarihçiler tarihi yanlış yazıyorlar, doğru tarihi biz kendimiz yazmalıyız”. 22 Nisan 2017’de Yalta şehrinde Roosevelt’in heykeli dikilirken, Yalta şehir başkanı Andrey Rostenko şöyle demiştir: “Roosevelt’in İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki barışa katkısı önemlidir. O, dünya düzenini belirleyen 1945 tarihi Yalta Konferansı’nın katılımcısıydı”.  Rusya’daki bu söylemlere yanıt olarak Yalta Konferansı hakkındaki yazımı yayımlıyorum. 

Yukarıda başlık yaptığım sözler, Başkan Bush’un sözleridir. Amerika Devlet Başkanı Bush, İkinci Dünya Savaşı bitiminin 60.yıl dönümü dolayısıyla (Mayıs 2005) Avrupa’yı ziyaret ederken, Baltık ülkelerindeki bir konuşmasında, “YALTA KONFERANSI TARİHİ BİR HATA İDİ” demiş. Bu sözler, dünyanın yanı sıra Doğu Türkistan’ın da kaderiyle yakından ilgilidir. Başkanın bu önemli itirafı, İkinci Dünya Savaşı’nda yapılan hataların ve Amerika Devletinin yaptığı hataların da sadece bir tanesidir.

Yıl 1972, Dışişleri bakanlığı görevine getirilen Kissenger, 17 Şubat’ta Çin lideri Mao Zedung ile görüşüp, komşularıyla çatışma çıktığı taktirde Çin’e yardım etme vaadinde bulunmuştur. Eğer ABD o zaman Çin’i değil de Rusları tutsaydı, bugünkü dünya-bugünkü Rusya nasıl olurdu? Bunun yanıtı çok zor. Çift başlı ejderha haline gelmiş bugünkü yamyam Çin, bundan sonra neler yapabilir? Bunun yanıtı da çok zor. Aslında ABD’nin bu iki komünist-emperyalist devletin arasına girmesi hata idi. Onların savaş haliyle baş başa bırakılması, biz Doğu Türkistanlıların kurtuluşuna yol açan bir boşluğu oluşturabilirdi. Çin’in lehine, Doğu Türkistan’ın aleyhine işlenmiş bu hata, Amerika’nın ilk hatası değildir.

Gulca’da 12.11.1944 tarihinde Şarki Türkistan Cumhuriyetinin kuruluşu ilan edilip, tüm Doğu Türkistan’ı kurtarmak için, savaşın kızışıp, Türkistan birliklerinin Ürümçi’ye yaklaştığı bir zamanda, “Çin-Sovyet Dostluk, Müttefik Anlaşması” Moskova’da imzalanmıştır (14.08.1945). Gerçekteyse, bu Çin-Sovyet Anlaşmasının esas konusu-Şarki Türkistan Cumhuriyeti meselesi- Yalta Konferansı (Şubat 1945) açılmadan önce, Sovyet-Amerika-İngiltere başkanlarının görüşmelerinde gündeme getirilmiş ve Amerika aracılığıyla Stalin-Cang Ci şı (Çan Kay şek) bu konuda çoktan anlaşmışlarmış. Yani Sovyetler, Doğu Türkistan’daki olaylar hakkında, Çin’in iç işlerine karışma niyetinin yokluğunu-uluslararası meselelerde art niyetli olmadığını belirtip, Yalta Konferansı’nın tamamen kendi lehine sonuçlanacağı ortamını hazırlamıştır. Böylece Stalin, iki Çin arasında hem savaş ganimeti, hem dostluk hediyesi olarak elinde tuttuğu Şarki Türkistan Cumhuriyetini, bu konferans öncesinde hem Çin’e karşı, hem tüm Doğu Avrupa karşılığında bir koz olarak oynamıştır. Amerika ise, Yalta Konferansı’nda hem Sovyetlerin, hem Çin’in tuzağına düşüp, Doğu Avrupa üzerindeki Rus işgalini, Şarki Türkistan Cumhuriyeti üzerindeki Çin işgalini onaylamıştır. İşte Yalta Konferansı’nın hatası budur. Yalta Konferansı’nda ikisi birlikte olduğu halde-Roosevelt ile Churchill, tek başına duran Stalin’e yenilmiştir. Bugünkü Putin Rusyası, Stalin’i tekrar kurtarıcı yaptıysa, bu elbette boşuna değiller. Doğrudur, Cin-Şeytanların da, yamyamların da dahileri-kurtarıcıları vardır.

İkinci Dünya Savaşı’nın sonucunu belirleyen Yalta Konferansı hakkındaki Başkan Bush’un itirafı, bir başlangıçtır ki, savaşın galibinden mağlubuna kadar, haklısından haksızına kadar, sebebinden sonucuna kadar bu savaş yeniden incelenmeli-yeniden yazılmalıdır. Savaşın yarattığı tabular yıkılmalıdır. Bugünkü gözü dönmüş Rusya ve onun kurtarıcısı(!) olan Stalin, bugünkü çift başlı ejderha haline gelmiş yamyam Çin ve onun kurtarıcısı(!) olan Mao Zedung savaşın galiplerindendir. Almanya ve onun lideri Hitler savaşın mağluplarındandır. Bu savaşta haklı kaybetmiş, haksız kazanmıştır. Neden? Tarih ve insanlık bu kadar sorumsuz olabilir mi? Hele 20. yüzyılda…. Hayır! Tarih ve insanlık sorumsuz olamaz, aldatıldı-kandırıldı. Tarihi ve insanlığı kimler nasıl aldattı-kandırdı? Bunun yanıtı aranmalı ve tarihi-insanlığı aldatanlar-kandıranlar mutlaka yargılanmalıdır. Geleceği görmek için geçmişi iyi bilmek gerekir, ilkesinden yola çıkarak, İkinci Dünya Savaşı’nın gerçeklerini iyi bilelim ki, yukarıdaki sorular yanıtlansın, caniler cezalansın. 

Şu bir gerçeğin altı çizilmelidir ki, tarih boyunca, Rusya ve Ruslar, işgal eylemleriyle dünyayı-başka ulusları en çok rencide eden gaddar bir devlet, zalim bir ulus olarak günümüze kadar gelebilmiştir. Bugünkü Putinli Rusya ise, bu gaddar devletin-bu zalim ulusun yanı sıra Stalin ile komünizmden oluşan dörtlünün özdeşleşmiş şeklidir. İşte Almanların, Hitler’in hedef aldığı-savaş açtığı bu kara güç-bu gaddar devlet ve bu zalim Urus ulusu idi.        

Hitler’in Yahudi düşmanlığını körükleyen başlıca etkenin ne olduğunu, kendisinden duyalım: “Kendimi zorlayarak Marksist basının yazılarını okumaya çalıştım. Fakat onlara karşı duyduğum tiksinti o kadar şiddetli oldu ki, bu beni, bu nefret ihanet koalisyonunu meydana getirenleri daha yakından tanıma çabasına itti. Bunların hepsi, müdürlerinden başlayarak, istisnasız Yahudilerden oluşuyordu.” (Hitler, 2005: 59-60).

Yahudiler, Marksizmi-komünizmi üretmenin ve onu tüm dünyaya yaymanın baş sorumlusu olma suçunu kabul ederlerse-yani gerçeği kabul ederlerse, Hitler’in aklanması önünde hiçbir engel yoktur.

Nazizm ile komünizmi doğru karşılaştırabilmek ve bu karşılaştırmadan doğru sonuç alabilmek için, yeri iken, yakın tarihimizin asla unutmayacağı şu iki olguyu anımsatayım: Hitler’in 30.04.1945 günkü bulunduğu yerinde-sığınağında eşiyle beraber intiharı, son Stalinci Çavuşesku’nun 25.12.1989 günkü kaçıp yakalandığı yerinde eşiyle beraber kurşunlanmasına oranla, haddini bilen çok daha saygın bir ölümdür. Naziler çok gururludur, kendini küçük düşürmez; ilkesi uğuruna ölümü tercih ederler. Komünistler çok alçaktır, ilkesini satıp harcarlar; makam-çıkar uğuruna söylemeyeceği yalan, yapmayacağı kötülük yoktur; çıkar ve zevkleri söz konusu olduğunda, anaları ile zina etmekten asla çekinmezler. Nazizm, tarihin ve yaşamın gerçeklerinden-doğanın en temel yasasını yansıtan Darvinizmden doğdu. Komünizm ise, tarihin ve yaşamın yalanlarından-en uç toplumsal sapma olan ütopyadan doğdu. İnsanlığın çektiği acılar, acı gerçeklerin değil, tatlı yalanların sonucudur-ürünüdür. 

Yahudileri öldüren Almanlardır, diye, Alman aşırılığıyla-taşkınlığıyla Alman gerçeğini örtmek, Rus ve Çin yalanına geçit vermek olur. Doğrudur, Nazilerin en büyük hatası-aşırı Yahudi düşmanlığıdır. Fakat bu düşmanlık sonucu 6 milyon Yahudi’nin öldürülmüş olduğu iddia, pek inandırıcı değildir. Eski Alman Başbakanı Helmut Kohl’un, “Yahudi soykırımı efsanedir” diyen İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’a destek veren sözlerinden de anlaşıldığı gibi, bu abartılı rakam, komünistlerin-Rusların Hitler’den öç alma girişiminin ürünüdür- uydurmadır. 20 yıl Başbakanlık yapmış 76 yaşındaki siyasetçi şöyle demiş: “Ahmedinecad’ın soykırım iddiaları ile ilgili söylediği sözler, kalbimizdekilerin yansımasıdır. Yıllardan beri bu ifadeleri kullanmak istedik. Ancak bunu söyleyecek cesaretimiz olmadı” (VATAN Gazetesi, 07.03.2006). Almanlara mal edilmiş bu korkunç soykırım iddiası dünya çapında etkili olmamış olsaydı, Nazizm (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin Doktrini), komünizmin çöktüğü, ulusal değerlerin saygınlık kazandığı zamanımızda, dünyamızın yönünü belirleyecek, saygıdeğer bir siyasi akın-ilke rolünü oynayabilirdi. Komünistlerin-Rusların-Çinlilerin yalanları, insanlık aleyhindeki cinayetleri bilindikçe, Hitler aklanmaya devam edecek; Onun yapamadıklarının yapılacağının zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. 

İkinci Dünya Savaşı ve onun her şeyi, Rusların ve Yahudilerin yoğun çabasıyla Hitler’i karalama kampanyası üzerine oturtulmuştur. Çünkü Hitler çok ileri görüşlü bir dahi idi. Örneğin: “Ekonomik hareket, şahsiyet ilkesinden ne kadar uzaklaştırılırsa ve ekonomik hareketin faaliyeti topluluğun etki ve gücüne ne kadar teslim edilirse, ekonomik hareketin yaratıcılık özelliği o kadar zayıflar. Sonuçta kaçınılması imkânsız bir çöküş olur” (Hitler, 2005: 400). İşte komünizmin 1980-90’lı yıllardaki çöküşünü Hitler, 1920-30’lu yıllarda görmüştür; buna ileri görüşlü denilmezse, ne denilir?! Hitler, Stalin’i-Rusları-komünizmi en iyi tanıyan-en iyi bilen ulu bir şahsiyet idi. Onun içindir ki, O, Stalin ile Rusları kendisinin bir numaralı düşmanı seçmiştir. Dürüst insanların değişmez ilkesi şu ki, düşmanına karşı düşmanca davranmayı bilen insan, dostlarına da her zaman sadık kalacaktır. 

1930’lu yılların başında 20 milyondan fazla insanın açlıktan ölmesinin ortamını yaratmış, 1930’lu yılların sonunda 1.5 milyondan fazla aydının siyasi suçlu olarak öldürülmesini emretmiş olan Stalin, bugünkü Rus yönetimi tarafından tekrar kurtarıcı konumuna getirilmiştir. Bu yoldaki ilk uygulamaları, Korkunç İvan’dan, Stalin’den Putin’e miras kalmış olan saldırganlığın ve kanlı terör eylemlerinin tekrar canlanması şeklinde ortaya çıkmıştır:

Ruslar, 08 Ağustos 2008 günü, Gürcistan’a saldırıp, tüm dünyanın nefretini üzerlerine çekmiştir. Çeçenistan’da Ruslara karşı albay rütbesiyle savaşan Gazi Edilsultanov (57), 06 Eylül 2008 günü, Başakşehir’de kaleşnikofla öldürülmüştür. Eski Çeçen komutanlardan olan İslam Canıbekov (38), 09 Aralık 2008 günü, gece saat 22 sıralarında Ümraniye Yukarı Dudullu’daki evine ailesiyle döndüğü sırada, silahlı saldırı ile öldürülmüştür (VATAN Gazetesi, 11 Aralık 2008). İşte tekrar canlanan Stalinizm ve KGB’nin alışık-akıl almaz cinayetleri…

İkinci Dünya Savaşı’nda yapılan, “YALTA KONFERANSI TARİHİ BİR HATA İDİ” itirafının ötesindeki en büyük hata, Batı cephesinin açılıp, (Almanlara karşı, İngiltere ve Fransa’nın 03 Eylül 1939 tarihli savaş ilanı ve Amerika’nın 06 Haziran 1944 tarihli Normandiye Savaşı), Almanların arkadan vurulmasıdır. Bu savaşta akıl almaz bir hatayı Japonlar işledi ki, Pearl Harbor baskını ile (Aralık 1941), ABD’nin Müttefiklerin yanında savaşa katılmasını sağladılar. Bu hatalar, insan mutluluğunu ilke edinmiş ABD ile Batı Avrupa’nın, yanı sıra Japonların da, asli düşmanına-Ruslara-Stalin’e yardım ederek, dolaylı olarak bindiği dalını kesen, tarihlerindeki en büyük onarılması güç hatalar idi. Japonlar bu hatasının bedelini, Hiroşima’ya (6 Ağustos 1945) ve Nagasaki’ye (10 Ağustos 1945) atılmış olan Amerika atom bombalarıyla öldürülmüş yüz binlerle tahmin edilen insanları ile ödemiş oldu. Eğer bugün gözü dönmüş Rusya ve yamyam Çin istediğini yapabiliyorsa, insanlık aleyhinde at oynatma olanaklarına-cesaretine sahip olmuşsa, bunun için onlar Batı Avrupa’nın, Japonların ve ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda yaptığı hatalarına minnet ve şükran borçludurlar. Eğer Hitler istediğini yapabilseydi-savaşı O kazanmış olsaydı, tarihi boyunca kan ve ceset ile beslenegelmiş Moskova yerle bir edilmiş, Stalin’in-Mao Zedung’un başları, zehirli yılanın başı gibi ezilmiş, Rus esiri-Çin esiri olan birçok uluslar azat olmuş olurdu. 

Kendi ulusu ile tek vücut olabilen, Ruslara-Stalin’e karşı düşman kesilen Adolf Hitler’i, tarih ve insanlık hiçbir zaman haksız-yenilmiş kabul etmeyecektir. 

Yalanlar er geç yok olup gidecek, gerçekler ise enkazların altından yeniden doğacaktır.        

İşte bizler ve gelecek kuşaklar Hitler’i böyle anımsarız. Ona sonsuz saygılar…

KAYNAK:

1. Hitler, Adolf, Kavgam, İstanbul 2005.

2. Kurban, İklil, Gerçekler ve Yalanlar, Ankara 2007.

3. VATAN Gazetesi, 11.12.2008.