Demli bir çay kokusu sardı etrafı ve yudumladım sıcaklığı içimi yakarcasına. Sonra bilgisayarımdan açtım. Müslüm Gürses’ten ‘’Nilüfer’’ dinlemeye başladım. Bitti tekrar çalmaya başladım. Masadaki çayımdan çıkan dumana baktım dinginlik getirdi ruhuma.
Şarkı bitti TV açtım. Ekrana baktım uzun uzun.. ‘’Kara Sevda’’ dizisi var. Bugün ne çok tercih hakkım var aslında. Arkadaşlarımı aramak, kitap okumak, TV izlemek, radyo dinlemek, müzik dinlemek, haber yapmak gibi. Ben yazmayı tercih ettim ve geride kalan her şeyi silebilecek olan yalnızlığı..
Neden ister bu yalnızlığı insan? Çok mu kötülük görmüştür yakınındakilerden, çok mu üzülmüştür, çok mu bırakılmıştır inandıkları tarafından? Hadi kaç her şeyden. O adamı sonsuza kadar unut. O kadınla olan tüm anılarını bırakıp başka şehre yerleş, ailenle kavgaların son bulsun, herkesten uzakta yaşa. Yalnızsın, çok özgürsün işte..
Ya sonra? O kaçtığın adam seni sürekli arayacak mı sanıyorsun? Ya o kadın? Senin adına üzülüp, keşke gitmeseydi diye mi ağlayacak? O aile? Her gün senin yastığında mı yatıyor sanıyorsun sen? Onlar seni çoktan unuttu ve kendine yeni bir hayat çizdi biliyor musun? Çok mutlular hatta senle olduklarından çok mutlu. Ne bekliyordun? Gelip seni gittiğin yerden kaçıracaklarını falan mı? Yok, dostum öyle olmuyor. Sen biten bir korkak olmaktan başka bir şey olmuyorsun artık onların gözünde.
Ya dönmek istersen? Eski yerine kavuşabilecek misin? Eski parçalarını bulabilecek misin onlarda? Yapamazsın! Yeni hayatlarına seni dahil etmeyecekler. Mutluluklarını bir daha bozmana izin vermeyecekler. Sen artık onların gözünde kötüsün çünkü. Kaçmak korkaklık sanan insanlarla tanışmışsın baksana. Suçu kendinde arayamayan insanlarla tanışmışsın. Haklılıklarını her şeyden üstünde tutan insanlar bunlar. Senin hayatını değiştirmiş, hatta içine sıçmış olmaları önemli mi onlar için? Tabii ki hayır. Onlar sensiz de mutlular gör artık. Kimse için kendini değiştirme, kendin için de kimseyi değiştirmeye çalışma. ‘’Her seferinde herkese her şeyi vermek, kendin için bir şey kalmaması demektir.’’
Her zamanki gibi yalnızlığı tercih etmek işte benim ki. Çünkü ruhum yalnızlığı çoktan tercih etmişti. Kaçan bir trenin ardından bakmak gibiydi kalabalıklar. Çok kalabalık içerisinde oldum, olmaya da devam ediyorum ama aslında hiç orada olmuyorum, ruhum kaçıp gidiyor yanlarından, yalnızlığı tercih ediyor her daim. Anlattıklarını dinlemeden tebessüm ediyorum, aklımdaki başka düşüncelere odaklanıyorum. Hiçbir zaman, hiç kimseyi uzun uzadıya dinleyemiyorum. Masadaki sohbete katılmak için çok neşeliymiş im gibi davranıyorum, tebessüme bile muhtaç olduğum anlarda.
Fakat yinede duygularım konusunda hiçbir zaman yapmacık olamadım. İçim kan ağlarken, dışım tahmin edilemeyecek kadar mutlu görünmeyi beceremiyor. İçim çok heyecanlı ya da mutlu olduğunda ise, dışım hep mesafeli kalıyor.
Sonra beni bu hale getiren etkenleri uzun uzun düşünüyorum. Hayatta çok önemli kişiler tarafından tercih ettirilmek zorunda bırakıldığım konuları. Sanki elimde kocaman kıpkırmızı bir mühür var. Üzerinde ‘’tercih’’ yazan ve o mührü bastıktan sonra geri dönüşü olmayan tercihlere bırakılışı mı. Hiçbir zaman geri dönemediğim kırmızı kocaman tercihlerimi, yorgunluklarımı düşünüyorum..
Onun için hiçbir zaman gri insanı olamadım, hep her şey siyah ya da beyazdı benim için. Hayatı hep uçlarda yaşadım. O kadar net sınırları vardı ki hayatın, benim istediğim olmayacağı zaman kontrolümü kaybettiğimi, bütün düzenin yıkılacağını hissediyordum. Çünkü hep böyle tercihler yapmıştım ya da yaptırılmıştı.
İstemeyerek tercih ettim yalnızlığı ve artık hayattan neyi istediğimi değil de, neyi istemediğimi iyi biliyorum. En çokta kadının yalnızlığı bir tercihtir. Marilyn Monroe gibi güzel bir kadın bile ne demiş;  ‘’Yalnızlık güzel kadınların lüks seçimleridir.’’