“İş konusunda onlarla müşavere et.”

     Yüce Allah, Hz. Peygamber'e, “iş konusunda onlarla danışması”nı, başka bir ifadeyle “danışmaya devam etmesi”ni emretmektedir. 

     Sözlükte “şura”, arı kovanından bal almaya veya hayvanı pazarda teşhir etmeye denir. Arının çiçekleri tek tek dolaşıp her birindeki özü alması ve kendi içinde bala dönüştürmesi ile çeşitli insanların fikirlerini alıp ortak bir kanaat ve görüş elde etmek arasında bu türden bir ilişki var. Arı nasıl bal yapmak için her çiçeğin özünü toplayıp bir araya getirip faydalı bir nesneye, şifa verici bala dönüştürüyorsa, müşavere / danışma da böyle bir şeydir. Çeşitli evsafta ve formasyonda olan kimselerle danışan kişi, kendi kafasında arı gibi bal yapar.

     Ayetin asıl ilgi çekici atfı, Uhud savaşına çıkılmadan önce hakikaten kurallarına uygun tam bir danışma meclisinin kurulması, bu mecliste dört dörtlük bir müşaverenin gerçekleşmiş olmasıydı. Bilindiği üzere karar, düşmanın Medine dışında karşılanması yönünde çıktı. Bu, Hz. Peygamber'in görüşü istikametinde değildi. Ama madem karar böyle teşekkül etti, Hz. Peygamber buna uydu ve ayağa kalkıp zırhını giydi. Bu sırada gençler kuşkuya düşüp “Ey Allah'ın Resulü, istediğin olsun” deyince O “Hayır” dedi. “Bir Peygamber zırhını giydi mi, Allah hükmünü verinceye kadar onu çıkarması ona yakışmaz” (Buhari, İ'tisam, 28; Müsned, III, 351).

     İlginç olan şu ki, müşavere ile tespit edilen strateji tutmadı ve bozgun hâli yaşandı. Hz. Peygamber, kimseye danışmadan re'sen (kendi başına) düşmanı Medine'de karşılamaya karar verseydi  -ki Abdullah ibn Übeyy de bu fikirdeydi-  belki de savaşı kazanacaklardı. Buna rağmen, ayet “İş konusunda onlarla danış” diyor. Şura; isabetli, işe yarar sonuçların elde edilmesi için takip edilmesi gereken mecburî bir prosedürdür. Bazı durumlarda beklenen sonucu vermese de, bu; şura'dan vazgeçilmesini gerektiren bir sebep olamaz. Hz. Peygamber, şura yoluyla Uhud savaşı stratejisine karar verdi, sonuç beklendiği gibi çıkmadı ama şura yine emredildi. Münafıkların reisi ise, şura'nın sonucuna itiraz eder gibi göründüyse de, hakikatte o şura'nın kendisine itiraz ediyordu. Çünkü yenilgiyi şura'da alınan karara bağlıyor, “bizim görüşümüze uyulsaydı, bu bozgun olmazdı, öyleyse şura yapmamak lâzım” demeye getiriyordu. Söz konusu şura meclisinde Hz. Peygamber ile Abdullah ibn Übeyy'in benzer görüşleri savunmuş olmaları son derece dikkat çekici, bir hikmete mebnidir. Sonuç iyi olmamasına rağmen Hz. Peygamber şura mekanizmasına itiraz etmiyor, hataya düşen arkadaşlarını affediyor; Abdullah ibn Übeyy ise mekanizmanın kendisine itiraz ediyor. Sanki bu olayda sanki bize şura'nın hikmetini öğretecek ilahî bir  senaryo işledi.

     Öğrendiğimiz en belîğ hikmet, şura'nın yönetimin esaslarıyla ilgili sabit bir ilkenin vaz'edilmesidir. Yöntemin esası işlerin danışarak, müzakere edilerek karara bağlanması, otokrat tek kişi veya belli bir zümreye dayalı yönetim ve alışkanlıklara iltifat edilmemesidir. Bu o kadar amir bir hükümdür ki, Kur'an-ı Kerim, Müslümanların müzakere ve danışma yoluyla karar alma sürecini son derece doğal bir şeymiş gibi takdim eder: “İşleri aralarında danışma iledir” (42 / Şura, 38). Bu böyledir. Bir Müslümanın aksini düşünülmeyecek şekilde namaz kılması gibi kararların danışarak alınması tabii bir durumdur. Şura'sız Müslümanlık olmaz, düşünülemez.

     İbn-i Atıyye, “Şura, Şeriat'in temel kurallarından ve azimet yoluyla uyulması gereken hükümlerden biridir. Hangi yönetici ilim ve din ehli ile danışmazsa onun azil yoluyla görevinden alınması vaciptir” diyerek, karar süreçlerinin müzakere ve şura ile teşekkül etmesini hukukî bir zemine bağlar. Bu konuda İslâm bilginleri ve müçtehitleri arasında görüş ayrılığı yoktur. Kamu meseleleri, savaş, dış politika, uluslar arası ilişkiler, toplumsal maslahat, iktisadî ve sosyal politikalar, imar ve meşru çerçevede refahın sağlanıp yayılması vb. her konuda kararlar müzakere ve şura ile alınmalı, bunun doğru dürüst işlemesi için zamana ve toplumlara göre çeşitli kurumlar, mekanizmalar ve hukukî-politik prosedürler (üyelerin seçimi, meclisler, yasalar-tüzükler vs.) geliştirilmelidir. Yönetimin esası, Hakkın muradına ve halkın iradesine dayalı kararların alınması ve  uygulanmasıdır. (Kur'an Dersleri / Dirâsâtu'l-Kur'an / Meal - Tefsir, Cilt: 2, Âl - i İmran 159)