“İş konusunda onlarla müşavere et.”

     Şura'yı basit bir danışma olarak ele almamak lâzım. Bir müzakere süreci olarak değerlendirmeli, müzakereci siyasetin zemini olarak görülmelidir. Hasan Basri der ki, “Bir toplum istişare edecek olursa, mutlaka hatırlarına gelenin en hayırlısı, en faziletlisiyle doğru yolu bulur.” O şura'yı bir müzakere süreci olarak görmektedir. Müzakere, karşılıklı konuşma, inter-aktif ilişki, tartışma ve hatırlatma sürecidir. Bu süreçte insanlar birbirini tanır ve anlar, talep ve arzularını öğrenir, ortak noktaları tespit eder ve sorunların çözüm tarzını beraber geliştirip barış içinde bir arada yaşarlar.

     “İş konusunda onlarla müşavere et” emirdir, keyfî veya ihtiyarî değildir. Her konuda ama özellikle kamu yönetiminde müzakere ve danışma olmadan karar alınamaz, alınmamalıdır. Bazı bilginler din konularında şura olmayacağını söylemişlerdir. Onlara göre şura “dünya işleri'yle ilgilidir” görüşlerini modern zamanlarda Müslümanları hayli meşgul eden şu hadîse dayandırmışlardır. “Siz dünya işlerini daha iyi bilirsiniz, ben de din işlerinizi daha iyi bilirim” (Müslim, Fedail, 141; İbn-i Mace, rühun, 15). İslâm'ın temel inançları, hakkında apaçık nas bulunan konular, ibadetler gibi konular şura ile tespit edilemez, değiştirilemez. Mesela şura meclisinin tamamı veya referandumla halk; alkollü içki, kumar, faiz ve zina gibi haramları haram olmaktan çıkaramaz; sabit dînî vecibeleri yasaklayamaz veya Allah ve Elçisi'nin verdiği ruhsatı kullanma hakkını insanların elinden alamaz...

     Kurtubî'ye göre, “Şura'nın emredilmesi, vahiy yanında, daha doğrusu vahyin ışığında içtihat etmenin ve galip zanla hareket etmenin caiz olduğunu gösterir.” Bu; yönetim biçimini, devlet mekanizmasını beşerî bir içtihat seviyesine düşürür; böylelikle İslâm'da yönetim mutlakıyetçi veya teokratik olmaktan çıkar. Allah'ın emriyle peygamberi; defalarca ashabıyla danışarak karar almış bir dinin müntesipleri; nasıl mutlakıyetçi, totaliter veya teokratik bir siyasal sistem düşünebilir. 

     Hasan Basri, son derece önemli bu noktaya dikkat çeker: “Şanı Yüce Allah'ın; peygamberine danışmayı emretmesi, onun görüşlerine muhtaç olmasından dolayı değildir, şura'nın erdemini ve gerekliliğini öğretmeyi murat etmesidir ki, Hz. Peygamber'den sonra ümmet bu emre göre hareket etsin.”

     Şura emrini Hz. Peygamber her zaman yerine getirdi...Bedir'de ordu için seçilecek askerî karargâhın yerini; savaş sonrasında esirlerin durumunu, Uhud savaşı stratejisi ve Hendek savaşında hurmalıklardan bir kısmının vergisini düşmana vermeyi düşünüp bunu arkadaşlarıyla danışması, onların da  -özellikle Sa'd bin Ubade ve Sa'd bin Muaz-  aksi görüş beyan etmeleriyle onlara uyması gibi nice konuda Allah'ın Resulü danışarak karar almıştır.

     Danışılan kişiler kendilerine, şahsiyet ve görüşlerine değer verilen kimselerdir. Hz. Peygamber'den daha akıllı, daha zeki ve kavrayışı gelişkin kimse yoktur. Buna rağmen insanlarla danışması isteniyorsa, takip edilecek yol haritasının ortak görüşler ve kanaatler oluşmasını teşvik içindir. Müslümanlar düşünerek, akıllarını çalıştırarak karar veren insanlardır (59 / Haşir, 2).

     Danışılan kişiler şahsiyet sahibi ve görüşleri dikkate alınması gereken kimseler ise bu, Yüce Allah ve elçisi nezdinde de Müslümanların, ümmetin görüşleri dikkate alınması gereken şahsiyet sahibi ve saygın bir manevî şahsiyet olarak görüldüğü anlamına gelir. Müslümanlar bu yüksek seviyede yani kendilerine danışılan kimseler olmak için gerekli ruhsal, ahlâkî ve entelektüel çabayı gösterme sorumluluğunu taşır, aksi halde despotlar, zorbalar, tiranlar başlarına geçip onları sürü gibi yönetmeye / gütmeye kalkışır.

     Daha bireysel ve özel ilgi ve uzmanlık gerektiren konularda danışılacak kişilerin de elbette belli vasıfları olması gerekir: Ahlâkî formasyona sahip, doğru, işinde ehil, konunun uzmanı ve güvenilir olması gibi. Akıl gücü önemlidir. Çünkü Hasan Basri'nin dediği gibi aklı kemale ermeyenin dini de kemale ermez. Danışılacak kişi dindar ve ahlâklı olması gerekir ama akli formasyonu eksikse, dinî kemale ermemiş kabul edildiğinden bu kriter tek başına yetmez.

     (Kur'an Dersleri / Dirâsâtü'l-Kur'an / Meal - Tefsir Cilt: 2, Âl-i İmran: 159)