Vatan sathı, envai çeşit kesîf fikir sisleriyle kaplı. Âdeta, göz gözü görmüyor. Bu yüzden, her kafadan bir ses çıkmakta, hemen herkes bir tarafı göstermekte. Hepsi kendi görüşlerinin en doğru çıkar yol olduğunu iddia etmekte. Aksini söyleyenleri de, tekfîr etmektedirler. Böylece bir kör döğüş sürüp gitmektedir.
     Fikir hercümerci içinde bocalamamızdan ise, memleket sathında, zaman zaman ciddî dalgalanmalar peyda olmakta, vatan ve millet ciddî buhranlar geçirmektedir. Her sâhadaki başıbozukluk halkın sadre şifa sunan (!) şu veya bu fikir sisteminin peşine takılmasına sebep olmakta.
     Halk bölük bölük olmuş, metbûu fikrî fırkadan medet ummakta. Menfî ve bâtıl neşir vâsıtalarının, mâlâyâni neşriyatları da, halkın kendi kendisiyle baş başa kalmasına fırsat vermemekte, şuursuz bir hayât kavgası sürüp gitmektedir.
     Çeşitli tefrikalar halkı birbirinden mânen koparıp ayırmış; zâhiren birlik görünen insanımız, kafa ve görüş yapısı itibariyle, yekdiğerinden uzak düşmüştür. Her birimiz kendini hür ve müstakil bir yolun sâliki sanıyor! Halbuki bizi birbirimize düşüren, yekdiğerimize hasım eden fikir sistemleri, asla bize has, bizden olan fikrî tecellî ve tezahürler değil.
     İşte, mes’elenin cân alıcı noktasını, benimsediğimiz ve yegâne salâh yolu addettiğimiz, üstelik uğrunda vatanı tehlikeli dönemeçlere getirdiğimiz, yabancı menşeli fikir sistemleri teşkil etmektedir.
     Asıl içinde yer almamız icap eden, kendi öz hayât düstûrumuza, bu denli sırt çevirerek, güya hür bir yol tuttuğumuz; bir vehim ve zandan ibaret. Ava giden avlanır hükmünce, kendimizden kopmakla, yabancıların fikir ağlarına düştük. Ne yazık ki kendi görüşümüz ve duyuşumuz diye, yabancı sistemlerin meddahlığını yaptığımızın farkında bile değiliz.
     Halbuki, hakikate geçici bir şüpheden sonra ulaşılır. İnsan ancak bu sûretle taklitten tahkik mertebesine yükselir. Aksi takdirde, farkına varmadan, yavaş yavaş yabancı fikir ağlarına düşer. Koskoca bir ömrü heder etmiş olur.
     Öz benliğimize sırt çevirerek, şu veya bu fikrî cereyanlara kapılanmakla, kendimizi hür bir zihniyetin temsilcisi sanmamız; aslında yabancı ideolojilere fikir köleliğinden başka bir mânaya gelmez.
     Nitekim, Giovanni Pappini’den aşağıya dercettiğimiz müşahhas misaller, bu düşüncemizi doğrulamaktadır. Hakikaten iyice dikkat edersek; Yahudi zekâsı bir asırdan beri, düşünce binamızın dayandığı sütunları, en azîz itikatlarımızı baltalamak ve kirletmekten başka bir şey yapmamıştır.
X
     “Yahudiler, serbestçe yazmak imkânını elde ettikleri andan itibaren sizin fikir yapınız yıkılmak tehlikesindedir. Alman romantizmi idealizmi yaratarak katolikliği ihya etmişti. Heine adında Düsseldorf’lu bir küçük Yahudi çıktı, kurnaz ve neşeli cerbezesini romantikler, idealistler ve katoliklerle alay etmek yolunda kullandı.
     “İnsanlar; politika, ahlâk, din ve sanatın yüksek fikir tezahürleri olduğuna, kese ve miğde ile bir ilgisi olmadığına daima inandılar: Treves’li Marx adında bir Yahudi çıktı, bütün bu çok yüksek ideallerini aşağı ekonominin fışkı ve gübresi içinde yetiştiğini ispat etti.
     “Herkes dâhi bir insanı İlâhî mahlûk, caniyi de bir canavar zannederler: Lombroso adında Verona’lı bir Yahudi gelip, deha sahibinin sar’alı bir yarı deli, cânilerin ise ecdadımızdan intikal eden kalıntılar tesirinde mahlûklar olduğunu gün gibi açık, meydana koydu.
     “Ondokuzuncu asır sonunda, Tolstoy, Ibsen, Nietsche, Verlaine Avrupası, beşeriyetin en büyük devrelerinden biri olmakla övünüyordu. Budapeşte’li bir Yahudi olan Max Nordau ortaya çıktı, meşhûr şairlerimizin birer mütereddi ve medeniyetimizin yalan üstüne kurulmuş olduğunu, çocuk oyuncağı nev’inden gösteriverdi.