Türkiye ile AB arasındaki sorunların konuşulacağı Varna zirvesinde mülteciler konusunu, OHAL’i, Afrin’de bulunma gerekçelerimizi, Kıbrıs çevresinde yapılan sondaj çalışmalarında Kıbrıs Türkleri’nin haklarını sonuna kadar savunma karında olduğumuzu gündeme getirmek ve belgelerle savunma yapmak için hazırlanmıştık. AB yönetiminin, Türkiye-AB arasındaki sorunları toplantı masasında değil de Türkiye’nin kendini savunma imkanı olmayan basın toplantısında gündeme getirmesi tam bir samimiyetsizlik örneğidir. 

Varna kumpası, Türkiye’yi yalnızlaştırma politikasıyla kontrol altına almak isteyenlerin bir kurgusudur. Türkiye, Varna zirvesinde yaşanan bu kumpasın ardındaki gerçekleri sorguluyor.

Avrupa Birliği’ni Türkiye’ye karşı samimi davranmamakla suçlayan  Kılıçdaroğlu, Varna’da yapılan Türkiye-AB zirvesinden somut bir sonuç çıkmadığı görüşünde. “Ortada bir şey yok. Sadece bir fotoğraf çektirildi o kadar” diyor.

Kılıçdaroğlu bu değerlendirmesiyle Türkiye-AB Varna zirvesinden  çok önemli sonuçlar çıktığını söylediğinin farkında değil mi? ”Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı çifte standart uyguladı. Yani biz bundan rahatsızız. Avrupa Birliği üyeleri ile yaptığım toplantıda da bunu ben ifade ettim. Türkiye’ye karşı samimi davranmıyorlar. Tamam, bizim eksiğimiz de olabilir ama Türkiye’ye yönelik davranışlarda samimi davranmadılar” derken 150 yıllık bir gerçeği dile getirdiğinin farkında değil mi?

Kılıçdaroğlu’na sormak isteriz; Varna zirvesi konusunda yaptığı bu değerlendirme, bizim açımızdan çok önemli dersler çıkarmamız gereken bir sonuç değil midir? 1856’da, Kırım Savaşı sonrasında Osmanlı ile Avrupa ülkeleri arasında imzalanan Paris Anlaşması’ndan bu yana, Avrupalı dostların bize olan bakış açılarının hiç değişmediğinin, tarih boyunca iki yüzlü davrandıklarının Varna’da bir kez daha tescil edilmiş olması, yarınlarda atacağımız adımlar açısından çok önemli bir sonuç değil midir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Varna zirvesinden somut bir sonuç çıkmadığını anlatırken, şu aşamada AB ile köprüleri atmamak adına, çok diplomatik bir dil kullanmayı tercih ederek şöyle diyor: 

“Türkiye-AB ilişkilerinde zorlu bir dönemi geride bırakmış olmayı umuyoruz... Küresel bir güç olmak isteyen Avrupa’nın, Türkiye’yi genişleme politikasının dışına itmesi vahim bir hata olur... Gelin, güçlü, müreffeh ve istikrar abidesi Avrupa’yı hep birlikte inşa edelim.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye-AB ilişkilerine bu yaklaşımı gerçekçi bir değerlendirmedir, ama umut dolu bir değerlendirme olduğu söylenebilir mi?

Varan zirvesinden Türkiye konusunda somut, olumlu sonuçlar çıkmasını bekleyen, arzulayan Avrupa ülkeleri de vardı. Son yıllarda Suriye’deki terör yuvalarına karşı ÖSO ile birlikte gerçekleştirdiği başarılı askeri operasyonlar nedeniyle, Türkiye’nin AB’ye güç katacağına inanılıyor ve bu gerçek, bazı Avrupa ülkeleri tarafından açıkça dillendiriliyor. 

Buna rağmen, AB içinde bir çekirdek grubun Türkiye’ye olan bakış açılarını değiştirmek mümkün olamıyor. Çünkü, AB üyesi ülkelerin çoğu monarşi ile yönetilir ve taçlılar arasında akrabalık ilişkileri vardır. Batı bloğunun simgesi ABD bile İngiliz monarşisi ile kolkola yürüyen Siyonistlerin kontrolü altındadır ve hem ABD’nin hem de İngiltere’nin merkez bankalarının sahibi olan bu güç, siyasi ve ekonomik açıdan güçlü bir AB istememektedir. Bu gerçekleri görebilen uzmanlar, Varna zirvesinden Türkiye’ye ilişkin sevindirici, olumlu bir sonuç çıkmasını beklemiyorlardı. Kılıçdaroğlu’nun, “Ortada bir şey yok. Sadece bir fotoğraf çektirildi o kadar” sözlerinin arkasındaki gerçek budur. 

TÜRKİYE İLE AB ARASINDA AŞILMASI GEREKEN BİR YIĞIN SORUN VARKEN..

Türkiye ile AB arasında ele alınması ve aşılması gereken bir yığın sorun varken,  AB kanadının Varna zirvesinde toplantının büyük bir bölümünü Türk sınırını geçtikleri için tutuklanan iki Yunan askerinin durumuna ayırması, açıklanması gereken bir kumpastı. (Türk sınırında yakalanan iki Yunan “askeri” ayrı bir yazı konusudur.)

Varna kumpası, beklenmeyen bir durumdu.. 

 Toplantı boyunca, zirveye ev sahipliği yapan Bulgar Başbakanı Boyko Borison, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyon Başkanı Jean Claude Junker’in iki Yunanlı askerin durumunu gündeme getirmeleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan aracu olmasını istemeleri dikkat çekici bir komplo girişimiydi.

Oysa Türk tarafı, AB üyesi ülkelerin insanları, mülteci sorunu, hukukun üstünlüğü, OHAL, Türkiye’nin Afrin’deki askeri varlığı gibi konuların gündeme geleceğini düşünerek dosyalar dolusu hazırlık yapmıştı. Başlangıçta yapılan birkaç dakikalık barkovizyon sunumu sonrasında dosyalardaki belgelerle hücuma geçmeyi planlıyorduk. 

Olmadı.. Varna zirvesinin ana gündemi Türk sınırını geçen iki Yunanlı askerin durumu oldu. 

SORUNLAR SALONDA DEĞİL, BASIN TOPLANTISINDA GÜNDEME GETİRİLDİ

Zirve sonrasında bir açıklama yapan ev sahibi Bulgaristan Başbakanı Borisov, “Haziran ayında bir kez daha buluşacağımızı ve konuları başlık başlık ele alarak netleştireceğimizi umuyorum” diyordu, ama AB’nin resmi takviminde böyle bir konu ve buna ilişkin bir hazırlık yoktu. 

Türkiye ile AB arasındaki sorunların konuşulacağı Varna zirvesinde mülteciler konusunu, OHAL’i, Afrin’de bulunma gerekçelerimizi, Kıbrıs çevresinde yapılan sondaj çalışmalarında Kıbrıs Türkleri’nin haklarını sonuna kadar savunma karında olduğumuzu gündeme getirmek ve belgelerle savunma yapmak için hazırlanmıştık. AB yönetiminin, Türkiye-AB arasındaki sorunları toplantı masasında değil de Türkiye’nin kendini savunma imkanı olmayan basın toplantısında gündeme getirmesi tam bir samimiyetsizlik örneğidir. 

Türkiye, Varna zirvesinde yaşanan bu kumpasın ardındaki gerçekleri sorguluyor.

Türkiye ile AB’nin pekçok konuda çok önemli ortak çıkarları olduğu doğrudur, ama Varna zirvesinde de sergilenen bu samimiyetsizlikle, bu iki yüzlülükle Türkiye ile AB arasındaki sorunların birkaç zirvede çözümlenmesi mümkün değildir.

AVRUPALI DOSTLAR 1856 PARİS’İNİ YAŞIYORLAR

AB ülkelerinin bazıları hala, 1856’larda, Paris Anlaşması’nın imzalandığı günlerde yaşıyorlar. O günlerin Paris’inde de Avrupa ülkeler, Osmanlı’nın toprak bütünlüğüne saygılı oldukları söylüyorlardı, ama kapalı kapılar arkasında Osmanlı mülkünü nasıl paylaşacaklarının planlarını yapıyorlardı. 

AB üyeliği, Avrupa ile bütünleşme zor, ama zorunlu bir süreç. Güçlünün haklı olduğu yeni bir dünya düzeninin kurulmakta olduğu günlerde gerçek dost bulmak kolay değil. Fakat yalnız kalmak da çok tehlikeli sonuçlar üretebilir. İlişkilerimizi çok duyarlı dengeler çerçevesinde yürütmek zorundayız. Varna kumpası, Türkiye’yi yalnızlaştırma politikasıyla kontrol altına almak isteyenlerin bir kurgusudur.