Bugünün penceresinden geçmişe bir yolculuğa ne dersiniz?
Çok değil 100 yıl önce...
1908 yılında tekrar meşrutiyet ilan edilmişti.
Meşrutiyetin; padişahtan halka herkes için birlik ve beraberliğin sürekli kılınacağı bir yol olacağı düşünülmüştü.
Haliyle meclise Türk olmayan vatandaşlarda seçildi. Fakat mebuslardan bazıları yabancı güçlerin desteği ile hareket ediyordu.
Mecliste verilen bir önerge de “Anadolu’da milliyetlere göre mahalli bölünmeler” tekrar talep edildi.
Birinci meşrutiyette de gündem olan bu konu tartışmalara yol açtı.
Bu tartışma halk içerisinde karışıklık ve bölünmeye sebep oldu.
Halkın birbirine olan güveni sarsılmıştı.
Halk, meclise güvenmez oldu.
Halkın umudu ordunun kumandanlarındaydı fakat burada da boyun eğenler vardı.
Ordunun boyun eğmeyenleri buna tepki gösterdi.
Mustafa Kemal Atatürk bu sırada Selanik’te görev alıyordu.
Henüz Kolağası (Yüzbaşı) rütbesindeydi.
Kolağası Mustafa Kemal çok okuyor ve vatanın bölünmezliği ile ilgili devrim niteliğindeki ihtiyaçları her yerde anlatmaya çalışıyordu.
Bu konuşmalar sırasında ise siyasi emelleri olan komutanlardan dinlemek istemeyen ve hatta orada görünmek istemeyenler de oluyordu.
Ordunun üst kademeleri daha çok siyasi partilere yakındı.
Özellikle dönemin partilerinden İttihak ve Terakki Partisine yakındı.
İttihak ve Terakki Partisi de komutanlardan güç alıyordu.
Ordunun bazı komutanları (Kolağası Mustafa Kemal dâhil) İttihak ve Terakki Partisi’ndeki bu yakınlaşmayı sonlandırmak istediler.
Meclis ve Ordu ayrılmalıydı.
Fakat bu durum partinin işine gelmedi.
Hemen mecliste referandum talep edildi.
Tabii tahmin edebileceğiniz gibi referanduma ordunun İttihak ve Terakki Partisi ile beraber yürümemesi gerektiğini düşünenler çağırılmadı.
Yine de Mustafa Kemal ve diğer komutanlar meclise gitti.
Burada Kolağası Mustafa Kemal çok etkili bir konuşma yaptı.
Konuşmacıların ardından oylama geçildi.
İttihak ve Terakki Partisinin karşı koymasına, hatta kendi istediği kişilerin oylamaya katılmasına rağmen “parti ile ordunun ayrılması” kararı çıktı.
Tarih sayfalarını her karıştırdığımızda bugünle kıyaslayabileceğimiz, benzerlik görebiliyoruz.
Tam olarak hiçbir ortamda anlatılmayan Başkanlık sistemi ile geçmişteki “milletlerin mahalli bölünmeleri”  arasında bir benzerlik var mı acaba?
Bunu tam olarak, kafamızda soru işareti kalmaksızın bilmemiz lazım.
Halk seni sevdiyse ve yönetime getirdiyse, halkın menfaatlerine hizmet etmek en temel borçtur.
Kendi menfaatlerin ise söz konusu bile olamaz.
Her istediğini yapabileceğin güç sende olduğu zaman bile masumiyetini korumak seni unutulmaz yapar.
------------------------------------------------------------  
2014 yılında markalarımız yeni gelişmeleri, yeni ürünlerini duyurabilmek için 5,7 milyar TL harcama yaptı.
Reklam veren toplam marka sayısında %5 azalma var.
Buna rağmen toplam reklam harcamaları yine geçen yıla göre %3 oranında arttı. Bunun en önemli sebebinin enflasyon ve artan reklam fiyatları olduğu söylenebilir.
Toplam reklam gelirlerinin %53’ü televizyonlara, %18’i dijital platformlara, %17’si gazetelere gitmiş... Radyolar ise sadeec %2 oranında pay alabilmiş.
Dikkat çeken ise geçen yıla göre dijital reklamların %3 artması.
Dünyada en fazla reklam harcaması tüketim ülkesi ABD’de yapılmaktadır.
ABD’nin toplam reklam harcamaları 220 milyar USD’dir.
Reklam payları ise; televizyon %32, dijital platform %28, gazete %9, radyo %9, dergi %9’dur.
Tüketim toplumunun mimarı ABD’nin bu verileri, gelişmekte olan ve tüketimini artırmış ülkemizin, özellikle internet alanında daha da büyüme potansiyeli olduğu görülüyor.
2015 ve sonrasında inşaat, beyaz eşya, turizm, market, bilgisayar, gıda, iletişim, finans markalarımızın dijital platformlarda daha sık reklamları ile karşılaşabiliriz.
Türkiye’de dijital dünyanın hâlen büyüme potansiyeli var.