“TATAVVU”, aslında tekellüf vâki olmadan kişinin kendi gönlüyle kendi isteğiyle taâtta bulunması. Şerî’at ıstılahında, farz ve vacib üzerine ziyâde olarak meşrû olan (hayırlı işlerin) adıdır. Meselâ, kişinin farz olan zekâttan fazla veyâhud kendisine zekât farz değilken yardımda bulunması, tatavvu’dur. 

NÂFİLE: Farz ve vacib ibadet ve vazifeler üzerine ilâveten meşrû kılınan mendub, müstehab ve tatavvu diye de anılan, sevab vesiylesi amellerdir. 

Tatavvu-Nâfile, üzerine vacib olmadığı halde kendi nefsinden-isteğinle-rağbet ettiğin ibâdet ve taattır. 

Tatavvu-Nâfile, ibâdet ve teât’ın, farzlar ve vacibler ihmal edilmeden, farzlar ve vaciblere tesâhül gösterilmeden, yerine getirilmesi, tekerrubü il’allâh’a vesiyle olduğu için mu’teberdir. 

Umre-Nâfile hac bağlamında, mes’eleye baktığımızda, günümüzde tatbikat’da dikkate alındığında çok ciddî şer’î mes’ele’ler ortaya çıkmaktadır; 

İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sâni (k.s.) Efendi Hazretleri, Molla Tahir Bedahşî’ye yazdığı çok kısa mektubunda şunları yazmıştır: 

- Şüphesiz, nâfile ibâdet’lerden herhangi bir ibadet’in, velevki bu nafile hac ibadeti de olsa, eğer farzlardan bir farz’ın fevtini (ihmalini) müstelzim ise, “Mâlâ ya’nî’ye girer. Haber’de, (hadis’te), varid olduğuna göre “Allah’tan yüz çevirmenin alâmeti, kulun mâlâ ya’nî ile iştigal etmesidir. Farzlardan bir farzı terk ederek, (farzların edası sırasında, farz, vacip, sünnet, müstehab, mendûp herhangi bir rüknü ihmal de buna dahildir.) nafilelerle iştigal, mâlâ Yâ’nî’ye girer. Sana lâzım olan ahvalini yeniden bir teftişe tabi tut! Ne ile iştigal ediyorsun, nafile veya farz. Nâfile hacc’ı eda ederken, ne kadar mahzurlu şeyleri irtikâb ediyorsun, yeniden bir daha mülahaza et! Âkil’e ba’zı işaretler kâfidir. Allah’ın selamı sizin ve arkadaşlarınızın üzerine olsun... (Mektûbât Cild 1/Sahife 121/Mektup 123) 

İmam-ı Rabbânî Hazretleri, “Hacc’ın farz olması için istitâat’ın (gücünün yetmesinin) şart olduğu, gücünün yetmemesi durumunda, hacc’a gidişin (Nâfile hac umre) vakit zayi’i (vakti boşa harcamak) olduğunun beyanı, bilhassa matlubu elde etme şanında: 

Bu Mektup, Molla Tahir Bedahşî’ye yazılmıştır: 

“Ey Sevgili Kardeşim! Hac seferi için izin talep edip sefere çıkacağın zaman, veda sırasında;

- İhtimal ki, bu seferde size katılırım demiştim. Lâkin her ne kadar kasdettimse (niyet ettimse), istihâre uygun düşmedi. Bu bab’da bir cevaz anlaşılmadı. Zarûrî olarak kalmayı (yerimde oturmayı) tercih ettim. 

Başta bu gidişinizde, dervişler için bir faide yoktu. Ama, şevkinizi gördüğüm için, açıktan size mânî olmadım. Halbuki, hac yoluna çıkmaya güç şarttır. Oraya gitmek için her bakımdan bir güç sahibi olmayınca, vakitleri boşa harcamak olur. Zarûrî olmayan işlerle meşgul olmak, ehemmiyetli işleri bırakmak olur ki, yakışmaz. Anlatılan durumu size mükerreren yazdım; daha önce size ulaştı. Söylenecek söz budur; artık siz muhayyersiniz! (Mektûbât Cild. 1, Sahife/121/Mektup/124)

Farz’ların ihmali ya da, tekâsül, tesâhül ile edası, eda sırasında Ta’dil-i erkân’a riayetsizlik, farz namazlarda cemmatin terki, rükünlerin edası sırasında sünnetlere, müstehab ve mendublara riayetsizliğe rağmen, nâfilelere farzmış gibi, tahrîmen mekruh olduğu halde, cemaatle kılınması, büyük ihtimam gösterilmesi “Tesvilât-ı şeytandır.” (şeytanın tezyînatı, allayıp-pullayıp, seyyiatı, hasenât suretinde göstermesidir.) 

Şerî’at nazarında ve tasavvuf bakımından, Umre-Nâfile hacc’ın hükmü budur. Günümüzdeki tatbıkata bakıldığında, Umre-Nâfile hacc’a çok ehemmiyet verildiği görülmektedir. 

Abbâsî’lerden i’tibâren, Selçûkî’ler, Osmanlı Devlet-i Aliyye’miz dönemlerinde, Hac Yolculuğunun emniyeti, hac ibâdetinin kolaylıkla yerine getirilmesi için vakıflar te’sis edilmişti. 

1979 yılında, bir Bakanlar Kurulu Kararıyla, Hac ve Umre ziyaret-seyâhatleri, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın inhisarına verilmişti. İlk yıllarda her ne kadar hac ve umre seyahatlerini tek başına tertip etmiş ise de, daha sonraki yıllarda belli nitelikleri taşıyan, Tur Şirketleri ve seyâhat Acenteleriyle iştirâk halinde tertip edilmiştir. İlk yıllarda, bu salâhiyet, yılda en az, ikiyüzmilyon Dolar döviz getiren, 1.Sınıf Seyahat Acente’lerine verilirken, daha sonraki yıllarda, câmia’ların kurdukları Tur şirketleri, ya birinci sınıf Seyahat Acenteliğine yükseldiler veya birinci sınıf seyahat Acente’lerinden komisyon karşılığı, onlar adına, hac ve umre seyahatleri tertip ettiler. 

Son yıllarda, hemen hemen, her câmia, kendi seyahat şirketini kurdu. Kimi, emekli müftü-vâiz, nisbeten iştihar etmiş, eski Diyânet mensubu din görevlileri ile irtibatlı-iltisakli seyahat şirketleri kurulmuştur. 

Câmia ve cemaatler, Tur-Seyâhat Şirketlerini ayakta tutmak için, cemaat mensub’ları, câmia, ihvan ve ahavâtı arasında kesîf bir da’vet, ilân, teşvîk, terğîp faaliyetlerine başladılar. 

Yer yer de, “Eğer, bizim Şirketimizle umre’ye gitmez iseniz, cemaat ve câmia içerisinde durumunuz tartışılır, hatta cemaatten ve câmia’dan uzaklaştırılabilirsiniz,” tarzında tehdîd edilmişlerdir. 

Ba’zı câmia’lar, bu umre-nâfile hacc’ı o kadar abartılar ki, bütün hizmetlerin önüne geçirdiler. Memleketimiz genelindeki Yurtlar-kurs’lar, adetâ, seyahat şirketi’nin birer acentesi, idareciler, hocalar da birer temsilci haline getirildi. 

Hazindir, Hazreti Üstazımızın Rahle-i Tedrisinde bulunan veya sohbetlerine mazhar, bir elin parmakları kadar, yaşları doksanlara merdiven dayamış, ağabeyler, büyükler, birer reklâm figürü olarak kullanılmış, “Falanca-feşmekânca ağabey’lerin iştirâk edecekleri umre seyahatine sizler de katılın,” denilmiştir. 

Nesillerinin son örnekleri, Ekall-ü Kalîl, Ender-ü Nâdirattan olan bu zevat, her yıl veya yılda bir-kaç kerre, sağlıkları da elverişli olmadığı halde, tekerlekli sandalyelerde ve bir başkasının yardımıyla, umre-nâfile hac seyahatine gönderileceğine, köşelerine çekilip, aslî vazifemiz, hepimizin üzerine Farz-ı Ayn olan, tedris, ta’lîm, te’allüm hizmetine devam etseler, talebe-i Ulûm’a sohbette bulunup, tecrübe’lerini ve hatıratını nakletseler daha iyi olmaz mı? 

Nâfile ibadetlere haddinden fazla i’tibar ve ehemmiyet verilmesi, ba’zı farzların ihmali, tekâsül ve tesâhül ile ifası demektir. 

“İstitâat,” ömrî ve farz olan hacc’ın an şartıdır; İstitâat, 

a) Esbâb (sebebler ve vasıtalar) âletlerin selâmet ve sıhhati. Bu, müteâref olan bir manasıdır ki, buna “İstitâat-ı Sıhhat,” adı verilir. 

b) Bir şeyin yapılması istendiğinde fiilin terettüb ettiği hakîkî kudrettir.  

Buna da “İstitâat-ı Kazâ”, (uygulama gücü) adı verilir. Haz.Kur’ân’da her iki ma’na’da da, varid olmuştur; Âl-i İmran Suresi, doksan yedinci âyetinde geçen, “Yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt’e haccetmesi de insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır,” meâlindeki cümlede geçen “İstetâa”, yâni, gücü yetmek fi’lidir. 

Hûd Suresinin, yirminci ayetinde geçen, “Hem işitmeye tahammül edemiyorlardı, hem de görmüyorlardı,” Meâlindeki cümlede bulunan, “Yestetîûn”, fi’lidir. Birincisi, fi’lden önce ikincisi ise, fi’le mukarindir (yakındır) Fi’l ile birliktedir. Çünkü birincisinde şart, ikincisinde ise illet ma’na’sındadır. Daha anlaşılır bir şekilde ifade edelim; Herhangi bir Müslüman, kendisinin, aile ferd’lerinin, bakmakla mükellef bulunduğu kimselerin bütün aslî ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, herhangi bir borcunun da bulunmamasıyla birlikte, Hac Yolculuğunda yolculuk için, orada kaldığı müddetçe, orada, konaklama, iaşe ve ibâte, dönünceye kadar, geride bıraktığı aile ferd’leri ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyaçlarını karşılayacak bir meblağın bulunmasıdır, İstitâat... 

Asgarî ücretle çalışan, borç-harç içinde yüzen, nîce Kardeşlerimiz, nâfile Hacc’a, Umre’ye götürülüyorlar. 

Muasır ve muârızlarının bile, “Müteşerrî’dir”, dedikleri, Şer’î Şerife çok bağlı, Şer’i Şerif’ten zerre kadar ta’viz vermeyen, Müceddid ve Mürşid’in evlâdı’na, istitâati bulunmayan kimseleri, yanında mahremi bulunmayan dul veya evli hanımları ki, diğer bütün şartları hâize bile olsalar, yanlarında mahremlerinden birisinin bulunmaması halinde, Ömrî Hac ile kendilerine farz değilken, nâfile hacc’a-Umre’ye teşvîk edilmeleri-götürülmeleri yakışmaz. 

Umre-Nâfile Hac ile kermes münasebetini, nâfile hac için nasıl mürtekib-i kebîre durumuna düşüldüğünü gelecek yazıda anlatmaya gayret edeceğim...