Milletler, yaşamları boyunca karakteristik özellikleri ile nitelendirilir, tarihe bu özellikleriyle mal olurlar.
   Türk Milletinin en karakteristik özelliği ‘vatan sevgisidir.’ Bu öyle bir sevgidir ki, bu sevginin üzerinde Ulus – Devlet imzası vardır.
   Bu imzayı atanlar ise; vatanı uğruna gözünü kırpmadan, hayatlarını seve, seve feda eden ‘Şehitlerimizdir.’ Onun içindir ki, bu cennet vatanın gerçek sahibi onlardır.
  Bizler ise; bu milli ve ulvi değerin emanetçileriyiz.
  Yüce Atatürk, ata yadigârı vatan topraklarımızı düşman çizmesinin pisliğinden temizleyebilmek için başlattığı kurtuluş savaşımızda, insanımızın bu en önemli niteliğine güvenmiştir. Emperyalist ve sömürgeci güçler, milletimizin işte bu önemli özelliği sayesinde yenilmiştir.
  Kurtuluş Savaşının ve Atatürk Devrimlerinin özünde; ‘’Antiemperyalist Kimlik’’ vardır.
  Sevr dayatmalarına Lozan’da verilen cevap;
  Türk Milletinin; vatanı uğruna canını, malını kısacası her şeyini feda etmeyi göze alıp, kan ve can bedeli ödenerek tarihe yazılmıştır.
 Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ‘Batılı Ülkeler’; Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’da ki, eski sömürgeci politikalarına fiilen yeniden dönmüştür.
  Küreselleşme, sömürgeleşmenin yeni adı olmuştur.
  ABD ve İngiltere, Batı adına ‘Büyük Ortadoğu Projesinin’ yöneticisi ve isim değiştiren sömürgecileridir. Afganistan, Irak, Libya ve Lübnan’ın işgalini halen sürdürmekte olan
’’ Arap Baharı’’ adı altında adeta Ortadoğu’ya el koyan bu güçlerin en önemli hedefi Türkiye ve Kıbrıs adasıdır.
  İşte bu hedeflerine ulaşmak amacıyla bugün sahneye konulan oyunun adı: ‘AB’ye üyeliktir.’ Ama 2004 yılından bugüne kadar geçen sürece baktığımızda; bu üyeliğin gerçekleşmesi, oldukça zor görünmektedir!
 Zira 1980’li yıllardan günümüze alt yapısı hazırlanan bu oyunun içerisinde: ‘’ Sermaye – Tarikat ve İkinci Cumhuriyetçi İlişkileri ‘’, en önemli yeri tutmaktadır.
 Şeriatçı ve ayrılıkçı güçler; ‘Cumhuriyete karşı amacına ulaşırken’, sermaye de ‘benden sonra tufan’ diyerek, günü kurtaracaktır. Oyunun temel mantığı budur.
 Bu oyunun senaryosu; ABD ve AB’nin ödetmek istediği bedel oldukça ağırdır.
   Şöyle ki:
    •    Lozan, Cumhuriyetin ilkeleri, Atatürkçü değerler terk edilmeli, bütün işler piyasaya ve yabancı güçlere bırakılmalı,
    •    Türkiye bölünerek küçülmeli, Güneydoğu, Kuzeydoğu, İstanbul bölgesi ve Kıbrıs adası ABD ve AB’nin güdümünde olmalıdır.
  Son dönemde zaman, zaman bu amaca hizmet eden kalemlerin yazmış olduğu, kimi uluslararası platformlarda, strateji odaklı yazılar yayınlanmaktadır!
  Emperyalist beyinlerin hazırlamış olduğu, ülkemizin ‘sözde bölünmesini’ gösteren yurt dışı kaynaklı haritaların ortaya çıkması; yukarıdaki senaryonun, ülkemizi bekleyen tehditlerin en çarpıcı göstergesidir.
 Bölgesindeki mevcut yapısıyla hala parıldamaya ve mazlum milletlere örnek olmaya devam eden ülkemiz üzerinde planlanan bu yeni oyunun, günümüzdeki izdüşümüne baktığımızda;
    •    2004 yılından beri ülkemizin AB’ye uyum yasaları adı altında karşılaştığı icraatlar,
-        IMF ve Dünya Bankası ile yapılan bağlayıcı ekonomik anlaşmalar,
-    ‘’Ilımlı İslam modeli’’ ile başımıza geçirilmek istenen yeni çuval,
-   Daha da önemlisi, Amerika’nın kendisiyle iş birliği yapan kökten dincilere; ‘’Liberal Demokrasi’’ sahnesinde yer ve görev vermesi,
-    Fethullahçı görüşün ABD’de kök salması, özel görevler alması, bu görevlerin son dönemde ülkemize olan yansımaları!
    Dış odak kurgulu bu tehlikeli senaryo ile benzerlikler arz etmektedir!
  Günümüzde gerçekleşen/gerçekleştirilmeye çalışılan toplumsal algı mühendisliğine, gerçekleşen kimi yargısal operasyonlara, medya kanalıyla toplumun edindiği/edinemediği bilgilere, P.K.K terörünü sonlandırmak adına; ortaya konulan çözüm/çözülme sürecine ve günümüzde yaşananlara baktığımızda;
  Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ‘biçimsel demokrasi’ oyunu ile çözüştürülmek, parçalanmak istenmektedir.
 2007 yılından bu yana, ‘sivil anayasa’ hazırlığı söylemleri ile hedef alınan en önemli kıstas; devletimizin kurucusu Atatürk ve ülkemize muasır medeniyetler yolunu açan ilke ve devrimleri olmuştur.
  Bazen insanlar, isminin önüne konulan o koca, koca unvanları bu ülkede almış olduklarını ama daha da önemlisi; bu unvanı taşıyabiliyor ise bunun değerini, bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu olduklarını unutabilmektedirler!
  Bu çok büyük bir gaflettir.
  Kaldı ki, adının başında Prof. yazan kimilerinin, bir de milletvekili seçilir seçilmez, yeni anayasa çalışmalarıyla birlikte Atatürk’le, ilke ve inkılaplarıyla hesaplaşmak adına ortaya koydukları icraatların amacının ne olduğu ayan, beyan ortada değil midir?
 Bu icraatların yanı sıra; AB’nin yeni sömürgecilerinin, Türkiye ile başlatmış oldukları müzakere sürecinin hedefinde; Kemalist düşünce, Atatürk İlke ve İnkılapları’nı aşındırmak ve anayasadaki izlerini silip atmak yok mudur?
  AB’ye üye ülkelerin bakış açısıyla;
 Yapısal niteliği bu özellikler ile yoğrulmuş Türkiye’nin AB’de asla yeri olmamalıdır!  ‘’Ulus-Devlet’’ modeliyle, bu kadar yoğun bir nüfusa sahip olan Türkiye’nin, İslam inancıyla yücelen bir toplumun, Hıristiyan âlemi içerisindeki AB üyeliği; mevcut yapı içinde önemli bir denge bozukluğu yaratabilecektir!
 O halde Türkiye; bu müzakere süreci içerisinde türlü oyunlarla oyalanmalı ve zaman içerisinde Lozan’da kaybedilen her şey geri alınmalıdır…
 Şu anda yapılan, yalnızca budur.
 Umudum ve temennim o dur ki!
 Türk Milleti, bu anti-demokratik operasyona ve emperyalizmin tuzağına karşı koyacak; nereye sürüklendiğimizi ve ülkemizin üzerinde oynanan bu oyunları mutlaka görecek ve kurulmak istenen bu kumpasa düşmeyecektir.
 Toplumlar; tarihin değişik dönemlerinde pek tabiidir ki, değişimler yaşarlar. Bu değişim; o toplumu daha müreffeh bir yapıya ulaştırmalı, sağlam bir hukuk sistemi zemininde özgürlüklerin, demokratik hakların doyasıya yaşanabileceği bir ülke konumuna getirmelidir.
  Ama tüm bu değerler manzumesi; dış güçlerin baskısı, birilerinin istemesi ve dayatmasıyla değil; ülkemizin kültürel zenginlikleri kaybolmadan, milli ve ulvi değerlerimizin gücünü bilerek, koruyarak bu değişim,  gelişim başarılmalıdır.
  Millet olabilmenin en önemli kıstası, bu değerlere sahip çıkabilmekte saklıdır.
  Yüce Türk Milleti; tüm bu değerlere sahip çıkacak kudret ve kabiliyette olup, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mucizevi kuruluş gerçeğine bu özellikleriyle imza atmıştır.
  İnancım o dur ki, bu imzaya sadakatle bağlı kalacaktır.