Hababam Sınıfı filminin o unutulmaz şarkısının sözleri Uğur Akdora’ya ait. 

O ne cıvıl cıvıl şarkıdır.

Yıllar önce teneffüslerde, topluca sıralara vurup tempo tutar söylerdik. Çoğumuz sevdiceğine itham ederek, garip bir şekilde arkadaşına bakıp göz süzerdi; Hayırdır İnşallah Heyyy! diye. 90 lı yıllar bir garipti. Ama içindeyken biz hiç garipsemezdik. 

Neler oluyor hayatta
Bir de şu rüya gerçek olsa olsa
Sabah olup uyanınca
Her şey yine aynı kalsa

Beni unuttu sanmıştım
Bir de baktım ki, işte orda, orda
Anladım ki çok yanılmışım
Beni çok seviyormuş oysa

Onun sesi
Ta kendisi
Geri gelmiş demek
“Sensiz” diyor, “yaşanmıyor”
Aşk bu olsa gerek
Karanlıkta, sokaklarda
Elinde bir çiçek
Beni arıyor, beni soruyor
Hayırdır inşallah Hey

Başka bir şarkı daha vardı. Kamuran Akkor söylerdi.

“Evet mi hayır mı
Söyle bana nedir senin cevabın
Beklemek istemem
Ne olacak bilinmez ki yarın

Gelmezsin sevmezsin
Sen herşeyi benden mi beklersin
Söyle nasıl sevgi bu
Yoksa buna sen aşk mı dersin

İnsanoğlu  yaradılışından  bu yana kendi bildiği doğrularda yürüyüp gitmiş. Kimi zaman inanmış kimi zaman garipsemiş. Telefonu bulan adam;Bu çok kısa zaman da unutulur derken, televizyonun mucidi ; İnsanlar niye saatlerce bu kutuya baksınlar ki demiş. 

Yani evet, hayır insanın kendi öngörüsü. Hayatımızda bilgi yarışmalarında evet- hayır, evlilik törenlerinde evet-hayır, çocuk yetiştirirken, oy kullanırken, yaşam şeklimizi belirlerken bu ikiliyi ne çok kullanırız. 

Yaşam ve ölüm kadar keskindir. Siyah-Beyaz kadar net. Ne seçersen sonucunu yaşarsın.

Bu aralar herkesi bir anket peşinde görüyorum. 

Bu hafta hayatımda ki evetleri düşündüm hiç pişman olmadığım; Dürüst yaşama kararım, çocuk doğurmam, mesleğim, aşk tutkum, alınganlığım, adaletim, olayları komediye vurmam, paraya asla tamah etmemem, dağlara çıkmam, paylaşımcılığım… Evetlerimin arasında pek keyifle hatırlamadıklarım da var tabii.

Sonra, hayır  lara  baktım. Aldı başını gitti. Bir çırpıda dizildiler önüme.

Ve… bir liste çıkardım.

İşte o kara liste;

Sokakta yürürken boğazını temizleyip tükürenlere

Sabaha kadar parti yapıp komşularını uyutmayanlara

Kendi işinin dışında insanların hayatlarını mercek altına alanlara

Bildiği tek doğru kendininkiymiş zannedenlere

Atlayıp adres tarif edenlere

Israrcılara

Dükkanının önünde oturup çay içip etrafı dikizleyenlere

Sevgiyi koz olarak kullananlara

Para için insan satana

Etiket manyaklığına

Kadını malzeme gibi görüp, kıyanlara

Kamu taşımacılığında leş gibi kokanlara

Köpeğinin dışkısını almayana

Hayvanlara kötü davrananlara

Genel yerlerde telefonuyla yüksek sesle saatlerce konuşanlara, sesli mesajlaşanlara, oyun oynayanlara

Satış yapabilmek için her türlü yalanı söyleyen satış temsilcisine

Arkadaşlığı kullanana,  arkasından iş çevirene

Lüks inşaat adını kullanıp saçma detaylarla işi bitirenlere

Her şeyi bildiğini sanan ustalara

Komisyonu sadece mimarların aldığını söyleyenlere

Çok konuşan kadınlara

Lafı dönüp dolaşıp kendine getirenlere

Bir araya gelince kilomdan konuşanlara

Yaş ve hastalık muhabbetlerine

Hizmet yerine otel konforu sağlayan hastanelere

Akşam evde sadece kendi çalışmış gibi kenara çekilen kocalara

Kız çocuklarını para için erken evlendirenlere

Zırt pırt evinde tadilat yapan komşuların gürültülerine

Pazarlamacılara, sahtecilere

Kafa ütüleyenlere

İstanbul’un bitip tükenmeyen inşaatlarına

Yeşili sevmeyene

Aldatanlara, nasihat verenlere

Kolay yemin edenlere, acımasızlara

Dürüst olmayana, tembele, maske takana, cahillere, yalancılara, kendini beğenmişlere

Bastıramadığım abartılarıma

Kolestrole, şekere, kansere

Dört beyaza

Yemek pişirmeye

Hayır Hayır Hayır 

Vay canına hayırlarım kabus gibi büyüdükçe büyüyor.

*Cüneyt Arkın bunu daha iyi söyler,  N’ayır N’olamaz…