İsviçre’de Mont Pelerin kasabasında sonuçsuz kalan görüşmelerin; Rum Lider Anastasiadis’in kabulü üzerine yeniden 9 Ocak 2017’de Cenevre’de tekrar başlayacağı, 11 Ocak’ta karşılıklı olarak haritaların ortaya konmasının ardından 12 Ocak’ta da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katılımı ile 5’li konferansın yapılacağı açıklandı. Bu konuda Meclis’e bilgi veren KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı 5’li konferansta da verimli çalışmalar yaparak elbirliği ile çözüme ulaşılacağını, 9 Ocak’a kadar boşlukları doldurmak ve anlaşmazlıkları gidermek için liderlerin müzakereye devam edeceğini belirtti. 

Ancak 5 Ekim’de yine bu sütunlarda belirttiğim gibi 2016 yılında bir sonuca varılmak istenen görüşmelerden basına açıklanan konuların, hiç de TC ve KKTC’nin ve Türk halkının beklentileri ve menfaatleri bakımından yararlı olmadığı apaçık ortada idi. 

Ayrıntılar hakkında söz hakkımız saklı kalmak kaydı ile konuları yeniden şöyle özetlemek istiyorum. 

1. Toprak: 

Kıbrıs Ada’sının bugün %36,2’si KKTC, %60,8’i GKRY toprağıdır. Ayrıca tamamına yakını KKTC tarafından BM Barış Gücü’ne tahsis edilmiş Ara Bölge, Ada’nın %3’ü kadardır. KKTC toprağı Ara Bölge ile Ada’nın %39,2 olmaktadır. Ayrıca halen GKRY sınırları içindeki İngiliz üslerindeki KKTC payı da dikkate alındığında KKTC toprak oranı %40’a ulaşmaktadır. 

Bu gerçeklere rağmen Annan Planı ile KKTC’ye bırakılan toprak oranı %28,5’tu. Şimdi Rumlar bu oranın daha fazlasını istemektedirler. Örneğin Dipkarpaz gibi. 

Annan Planında belirtilenden daha fazlasını vermemiş olsak bile KKTC, tarıma elverişli arazilerinin %80’ini Rumlara terk etmiş olacaktır. 

Ayrıca Annan Planında çizilen sınırlar aşırı şekilde girintili çıkıntılıdır. Bu yüzden Türkler Lefkoşa’dan Gazi Magusa’ya Rum bölgesine birkaç giriş çıkış yaparak ulaşmak zorunda kalacaklardır. Ve bu acayip sınırlar nedeni ile Ercan Hava Limanı da sınır çizgisi üzerinde kalmaktadır. 

Bunlara ilaveten Beşparmak Dağlarının en batısında Rumlara bırakılması öngörülen Geçitköy Boğazı bölgenin savunma güvenliği açısından terkedilemez nitelikte, taktik anlamda “kritik arazi” olarak değerlendirilmektedir. 

Rumların çantasındaki haritaya göre KKTC’den asgari topraklarının 1/3’ü talep edilmektedir. Bu hesaba göre KKTC’ye Beşparmak Dağlarının kayalık yamaçları kalmaktadır. 

2. Güvenlik ve Garantiler: 

Londra ve Zürih Antlaşmalarına göre Türkiye 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal düzeninin, bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün garantörüdür. Aynı antlaşmaya göre İngiltere ve Yunanistan da garantör ülke olarak sorumlu olmalarına rağmen Kıbrıs’ta kan gövdeyi götürürken, sorumluluklarını göz ardı ettikleri herkesin malumudur. 

Kıbrıs’lı soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini de içeren bu garantiler, Sayın Akıncı’nın “garantiler tabu değildir” ifadesinde belirttiği gibi asla hafife alınamayacak bir sigortadır. 

Ayrıca konu; Kıbrıs’lı soydaşlarımızın ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin güvenliğinin ötesinde, Anadolu’nun, Anavatan’ın güvenliği ile de çok yakından ilgilidir. 

Yunanistan Ege Denizinde Anadolu’ya yakın adalarla, Anadolu’yu Meriç’ten ta Meis Adasına kadar kuşatmıştır. Zira kara sularını 12 mile çıkararak sağlayacağı ekonomik çıkarlar yanında, Türkiye’nin Marmara Denizinden çıkışını da kontrol altına almanın peşindedir. Ayrıca TC’nin Kıbrıs üzerindeki tarihten ve coğrafyadan gelen bağlarını, garantör vasfını ortadan kaldırarak kesmek ve Kıbrıs’ı ele geçirerek Anadolu’yu kuşatma kolunu Meis’ten İskenderun’a kadar uzatma heves ve arzusu içindedir. 

Bütün bu hayati konular nasıl hafife alınabilir ve garantilerin masaya yatırılmasına nasıl zemin hazırlanabilir. 

3. Mülkiyet ve Tazminat: 

1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra 2 Ağustos 1975’te Denktaş’la Makarios arasında “Nüfus Mübadele Anlaşması” imzalanmış ve Türkler Kuzey’e, Rumlar Güney’e kendi iradeleri ile hiçbir zorlama olmadan yer değiştirmişlerdir. Buna rağmen Rumlar ikide bir tekrar mal ve mülklerini geri almak peşinde oldukları gibi bir de tazminat talep etmektedirler. 

Aslında Rumların 1955-60 arası, özellikle karma köylerden Türkleri kovarak mal ve mülklerini gasp ettikleri herkesin malumudur. 1960 yılında Türkler karma köylerin 1/3’ünden kovulmuşlardı. 1963 Kanlı Noel’de de 103 köyü boşaltmak ve Ada’nın sadece %3’ü kadar olan bir alanda, adeta hapis hayatına mahkum edilmişlerdi. Boşaltılan köy ve kasabalardaki mal ve mülkler, Rumlar tarafından gasp edilmiş ve tam 11 yıl da kullanılmıştır. 

Bugüne kadar nedendir bilinmez, Kıbrıs Türklerinin gasp edilen mal ve mülkleri için ne maddi, ne de çektikleri acılar için manevi tazminat gündeme gelmemiştir. 

Aslında tazminatı bizim talep etmemiz gerekmiyor mu? 

4. Nüfus konusu: 

Annan Planında olmadığı halde Anastasiadis’in “Türk nüfusu Rum nüfusunun 1/4’ünü geçmeyeceğine dair teklifini” Sayın Akıncı kabul ediverdi. Bu duruma göre Türk nüfusu fazlaları Kıbrıs’tan çıkarılacak ve herhalde yeni doğanlardan oranı bozanlar da denize atılacak. Kıbrıs’tan çıkarılacak olanlar; 1974 sonrası TC tarafından gönderilen göçmenlerle Barış Harekatından sonra Ada’ya yerleşmeleri için KKTC tarafından vatandaşlık verilen “Kıbrıs Gazileri”dir. 40 yıldır Kıbrıs’ı vatan bilip, yerleşen, vergisini veren, ekonomiye katkıda bulunan, Kıbrıs’ta doğup büyüyen, askerlik yapan, evlenip çoluk çocuğa karışan bu insanlar; elde ettikleri her şeyi ve vatan bildikleri Ada’yı nasıl terk edecek?

İnsan hakları ve evrensel hukuk yanında bu uygulama, kendi hukukumuz ve adalet duyguları ile bağdaştırılabilir mi? 

Ayrıca Anastasiadis yenilerde, saçma sapan bir talepte daha bulundu. Türk ve Rum nüfusları 1’e 4 olduğuna göre sahillerin de bu orana uygun olarak paylaşılması gerekiyormuş. 

Bu talebe, Sayın Akıncı’nın nüfus konusundaki duyarsızlığının neden olduğu ortada değil mi? Sayın Akıncı Anadolu göçmenlerinin de Cumhurbaşkanı değil mi? 

5. Yönetim ve Paylaşım: 

Rumların asıl amacı, soydaşlarımızı basit bir azınlık seviyesine indirerek Ada’nın yönetiminden uzak tutmak ve ilk fırsatta Adayı Yunanistan’a bağlamaktır. Bu tehlikeye karşı; Birleşik Kıbrıs’ta dönüşümlü başkanlık olmazsa olmazdır. Ayrıca karar organlarında etkili temsil ve veto hakkının, Türk ve Rum devletlerinin görev ve yetkileri ile işbirliği usul ve esaslarının ne kadar önemli olduğu 1960-63 döneminde açıkça görülmüştür. Hatta bu konuda TC’nin garantisinin gerekliliği ve başka hiçbir garantinin kabul edilemeyeceği de apaçık ortadadır. 

Bu konularda Rumların dönüşümlü başkanlığı devamlı reddetmeleri yanında Yunanistan da dönüşümlü başkanlığın kabul edilmeyeceğini açıklamıştır. 

6. AB ile İlişkiler: 

Bu konuda basına taraflar arasında pek ihtilaf olmadığı haberleri intikal etmektedir. Ancak hele TC’nin yeterli garantilerinin de olmadığı bir durumda, soydaşlarımızın bütün kazanımlarının AB içinde korumasız hale geleceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu nedenle Birleşik Kıbrıs’ın da TC ile birlikte AB’ne alınması veya Kıbrıs’ta bugünkü silahlı gücümüzün muhafaza edilmesinin uygun hal tarzları olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca bu önemli konuda pek ihtilaf olmadığı ifadesinin de Rumlar tarafından pompalandığı değerlendirilmektedir. 

7. Vatandaşlık ve Özgürlükler:   

Rum Lider tarafından Birleşik Kıbrıs’ın tek yasal kişiliği, tek egemenliği ve tek vatandaşlığı olacağı açıklanmış, ayrıca Kıbrıs’ta Kıbrıslılar için Ada’da dolaşım, toprak edinme, ikamet, çalışma ve iş kurma garantisi de ifade edilmiştir. 

Bu ifadelerin; 1960’ta olduğu gibi Rumların yönetime hakim olmaya gayret ettikleri ve Birleşik Kıbrıs’ı öne çıkararak Kıbrıs’ta Türk kavramını silme amacına matuf olduğu değerlendirilmektedir. Yüzlerce yıldır Türk diye anılanlar bundan böyle Kıbrıslı mı olacaklar? 

Ada’da toprak edinme hakkı, Rumların Türk mallarını ele geçirme arzularının adeta kılıfı olduğu ister istemez düşünülmektedir. Ayrıca zaman zaman güneyde Türklerin maruz kaldıkları çirkin saldırılar, Rumların serbest dolaşım, ikamet, çalışma ve iş kurma taleplerinin de masum olmadığının işareti gibi algılanmaktadır. 

Çok değerli okurlarım, ben devam eden Kıbrıs müzakerelerinde basına intikal eden konular arasından olmazsa olmaz nitelikteki bazı hususları bilgilerinize sundum. 

Gelecek hafta da konuya devam edeceğim.