Yağmurun şiddetinden arabamın silecekleri bile zor çalışıyordu. Yağmur o kadar çok yağıyordu ki arabayı zor kullanıyor, otobanın lambaları da yolu zor aydınlatıyordu. Gözümden damlayan yaşlar sanki yağmurla yarış ediyordu. Sadece gitmek istediğim yere bir an önce varmak istiyordum. Sinirlerim bozulmuş avaz avaz bağırarak ağlıyor ve yaşadıklarım zihnimde belirginleşince hayatıma son vermeyi bile düşünüyordum. Hayat şu an bana o kadar boş ve anlamsız geliyor ki. Sanki bu dünyada görevlerimi tamamlamış yaşamak için artık bir sebebim yokmuş gibi geliyordu. Akşam on buçuk olmasına rağmen otobanda sadece ben araba kullanıyordum. Yanımdaki ön koltuğa savurarak attığım çantamın açık olduğunu bile fark etmiyordum. Çantanın içinden yere dökülenler, arabanın hızına tempo tutuyorlarmış gibi sinir bozucu sesler çıkarıyordu. Durup çantamı yerleştirmek istiyordum fakat bunu yapmak için vaktim olmadığını düşündüm. Bu sesleri duymamak için arabanın radyosuna elimi attım. Bu berbat havada radyo frekanslarını bulmanın zor olacağını düşünerek üzerinde takılı olan cd’yi dinlemeye karar verdim. Genç kızken dinlediğim bir cd çalıyordu fakat çıkan bu albüm çok eski olduğundan günümüze uyarlanmış hali ilk çıktığı zamanlardaki plak tadını vermiyordu. Yağmur ve gözyaşlarım hala devam ediyordu. Dinlediğim müziği duyumsarken yaşadıklarımı ve şimdilerde ne kadar yalnız olduğumu düşündüm. Yol virajlı ve kaygandı. Önceden bu otobanda giderken çok korkar ve hızımı bir hayli düşürürdüm. Şimdi umurumda değildi. Hızımı kesmiyor ve yağan bu yağmura aldırmıyordum. Yaşamamın bir anlamı olmadığını düşünüyor ölümden bile korkmuyordum.

Evlendiğimiz gün eşim “Üç çocuğumuz olsun ve herşeyleri sana benzesin” demişti. Evet, iki oğlumuz bir de kızımız olmuştu. Çok mutluyduk, eşimle çocukları çok iyi yetiştirdiğimizi düşünüp onlarla gurur duyardık. Büyük oğlumuz yurtdışında bir üniversiteyi kazandığında çok sevinmiştik. Benim ve eşimin ailesinde ilk defa yurtdışına öğrenci olarak giden bizim oğlumuzdu. Onunla çok gururlanırdık ve diğer kardeşlerine iyi bir örnek olduğundan ona daha ayrı bir ayrıcalık gösterirdik. Bunu kardeşleri de farkeder ve büyük ağabeylerini kıskanırlardı. Ne de olsa bir anneydim onlar belli etmeseler bile kıskandıklarını fark eder bu konu hakkında konuşmaya bile izin vermezdim. Büyük oğlumuzu yolcu etmiştik. Beş kişilik evimizde şimdi dört kişi kalmıştık ve hepimiz onun yokluğunu hissediyorduk. Tek tesellimiz iyi bir okula gitmiş olması ve artık onun geleceği için endişelenmeyecek olmamızdı. İleride doktor olup iyi bir mevkide olacaktı. Ortanca olan kızım hem okuluna gider boş zamanlarında da bana yardımcı olurdu. Küçük oğlumuz tam babanın kopyası gibiydi. Evde pek durmaz fakat okulunu da ihmal etmezdi. Bazen çocuklar yatıp ortalıktan çekildiklerinde eşimle şimdi bu dinlediğim cd’yi dinleyip çocuklarımızın geleceği için sohbetler ederdik. Yurtdışındaki oğlum ilk yıllar okul tatil olduğu zaman hep yanımıza gelirdi. Fakat son yıllarda onunla sadece telefonda konuşup özlem gideriyorduk. Artık tatillerde yanımıza gelmiyor, orada hem okuyup hem çalıştığını söylüyordu. Kızım üniversiteyi kazanmış fakat serseri, bizim ailemize yakışmayan bir adamla evlenerek okulunu da yarıda bırakmıştı. Küçük oğlumuzda ergenlik çağını atlatmış ve bizlere aldırış etmeden evi otel gibi kullanıyordu. Bazen eve gelmiyordu, evde olduğu zamanda odasından çıkmıyordu. Büyük oğlan ne zaman üniversiteyi kazanıp gitti kardeşlerinin tüm tavır ve hareketleri değişmişti. Kızımızda evlenip evden ayrılınca evde sadece ben, eşim ve bazen iki gün yüzünü görmediğimiz küçük oğlumuz kalmıştık.Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Eşimle de çok az konuşurduk ve eşim erkenden uyumaya giderdi. Salonda yalnız kaldığım geceler rahatlamak için birkaç duble bir şey içer, orada sızıp uyurdum. Bu durum günler ve aylarca devam etti. Büyük oğlumla sadece telefonda konuşup her şeyin iyi olduğunu söylerdim. Bu yaşadıklarımızdan ona hiçbir zaman bahsetmedim. Onun üzülmesini ve derslerinin kötü etkilenmesini istemiyordum. Okulunun bitmesine az kalmıştı ve aslan oğlum doktor olacaktı. Her akşam eşim yattıktan sonra içki içmeyi alışkanlık edinmiştim. Bu durum eşimle olan kavgalarımızın başlangıcına yol açmıştı. Bir gece o kadar çok sesimizi yükseltmiştik ki eşimin bana “Alkolik bir kadın oldun ve artık tedaviye ihtiyacın var” demesi o anda kendimden nefret etmeye ve hayatıma son vermeme yetecek kelimeleri olmuştu. Uyuya kaldığım kanepede zorlukla kendime gelmeye çalışıyordum. Sabah olmuş ve ev çok sessizdi. Odaları dolaşmaya başladım. Fakat evde kimse yoktu, yalnızdım. Mutfağa kendime gelebilmek için kahve yapmaya giderken yemek masasının üzerinde bir kâğıt ve üzerinde yazılı bir şeyler vardı. Kahvemi hazırlamış ve kâğıtta ne yazdığını okumak için masada herkesin yeri olan eşimin sandalyesine oturmuştum. Not eşimdendi. “Ne zaman alkol tedavisine başlayacaksın ve alkolü terk edeceksin o zaman eve geleceğim. Senin geçinmen için her hafta banka hesabına para yatıracağım. Şu anda da masanın üzerine seni idare edebilecek kadar para bırakıyorum. Bana iyi olduğunu ve düzeldiğini söylediğin an yanındayım. Bu durumun beni ve çocuklarımızı çok etkiliyor. Eski günlerdeki gibi mutlu bir aile olmayı diliyorum… “Şaşkındım, ağlıyordum, kızıyordum, her şeyden nefret ediyor ve tüm sinirimi masanın üzerindekileri fırlatarak geçirmeye çalışıyordum. Uyuduğum salondaki kanepeye oturmuş bağıra bağıra ağlıyordum. Sustum birden, boş gözlerle karşımdaki duvara bakıyor ve yuvamızın nasıl dağıldığını düşünüyordum. Kızıyordum kendime, fedakârlığıma, samimiyetime, verdiğim sevgime her şeye. Aradan birkaç saat geçmişti. Küçük oğlum aradı ve ona hiçbirşey belli etmemek için kendimi sıkıyordum. Fakat o her şeyi bildiğini ve bir süre ablasıyla birlikte kalacağını söylemişti. Yalnızdım. Üç çoğumda, eşimde yanımda yoklardı. Beni terketmiş, bu kocaman evde yalnız bırakmışlardı.

Aradan üç ay geçmesine rağmen alkol tedavisine başlamamış ve alkol almaya devam ediyordum. Bunun beni rahatlattığını düşünüp gündüzleri bile içki içmeye başlamıştım. Arada bir hafta sonları küçük oğlum ve kızım gelir, onlarla yemek yer sohbet ederdik. Her ne kadar iyi olduğumu ve içki içmediğimi söylesem de bana inanmazlar, her gidişlerinde durumumun iyi olmadığını, bir daha buraya gelmeyeceklerini söylerlerdi. Bu halimi artık herkes biliyor ve kimse benimle görüşmek istemiyordu. Çok yalnız kalmıştımve eşimin her hafta göndermiş olduğu parayla geçiniyordum. Gelen paranın çoğunu alkole verir yemek yemek için para harcamazdım. Bir pazar günü eminim ki çok geç bir saatti, uyandım kendime gelmek için duş almam gerektiğini düşünerek banyoya gittim. Banyo aynasında birden kendimi fark ettim. Alkol beni o kadar değiştirmişti ki kendim olduğuna inanamıyordum. Çok zayıflamış ve nerdeyse on yaş yaşlanmıştım. Duşumu aldım, salondaki kanepeye oturdum. Boş gözlerle karşımdaki içki şişesine bakarak kendi hayatıma son vermeyi düşünüyordum. Çok yalnızdım, beni bırakmışlardı, bana yardım etmelerine izin vermemiştim. İçki içmeyi ve rahatlamayı tercih etmiştim. Büyük oğlumu o kadar özlemiştim ki artık telefonda sesini duymak yetmiyor ona sarılmak ve onu koklamak istiyordum. Hepsini çok özlemiştim. Eski aile yaşantımızı çok özlüyor ve nerde hata yaptığımı düşünüyordum. En büyük hata sanırım büyük oğlumu diğer kardeşlerinden daha üstün görmemizle başlamıştı. Eşimle üçüne de aynı toleransı tanımamış olmamız evimizin huzurunu kaçıran ilk hamleydi.

Yedi sekiz aydır evde yalnızdım. Hepsiyle telefonda konuşup iyi olduğumu söylesem de onları inandıramıyordum.Günlerden cumartesi, belki yarın çocuklar gelir düşüncesiyle yiyecek bir şeyler almaya çıktım. Hava o kadar kötüydü kiyağmur başlamadan önce tüm alışverişi yapıp eve gitmem gerekiyordu. Her ne kadar yemesem de aldıklarımı mutfağa yerleştirdim, salonda geçip güzel bir müzik eşliğinde dışarıyı izliyordum. Hava kararmış ve yağmur şiddetini göstermişti. İçkimi yudumlarken eşimle geçirdiğimiz o güzel anları düşündüm. İçiyor, rahatlıyor ve kendi kendime dans ediyordum. Saate de arada bir göz atıp kızımın aramasını bekliyordum. Üçüncü kadehimi yudumlarken biraz kendimden geçmişim fakat telefonun sesi ile uyanmıştım. Geç bir saat değildi fakat bu saatte kızım aramazdı diye düşündüm. Telefonu açtım, karşımdaki titrek, ürkek, korkak ses kızımındı.” Anne, babam babam …” diyordu. Ne olduğunu anlamak için ona sakin olmasını ve yavaş yavaş anlatmasını söylüyordum. Kızım, eşimin bir kalp krizi geçirdiğini ve hastanede olduklarını söylüyordu. O kadar hızlı evden çıkmak zorunda kaldım ki sadece yanıma çantamı almıştım. Evden arabaya gidene kadar yağmurdan nasibimi almıştım. Islanmış olmak hiç önemli değildi. Hala ağlıyordum ve yağmurda tüm şiddetiyle devam ediyordu. Virajlı, ıslak yollar umurumda değildi bir an önce hastaneye gitmek istiyordum. Çok az kalmıştı ve yolda tüm bu yaşadıklarımızın tek sebebinin kendim olduğunu düşünüyordum. Dağılmış çantamın içinden telefonumu aramaya başladım. Fakat bir türlü bulamıyordum.Biraz yavaşladım ışıkları açtım telefonun yere düşmüş olduğunu gördüm. Elimi telefona uzatırken bir yandan da arabayı kullanıyordum. Düştüğü yerden aldım telefonu ve kızımı aramaya başladım. Telefonu küçük oğlum açtı  ve babasının hastanede hangi odada kaldığını, ablasının da doktorla konuştuğunu söyledi. Telefon konuşmasından on dakika sonra hastanedeydim. Koşarak resepsiyona gittim ve gideceğim odayı sordum. Hastane asansörü gideceğim kata çıkıyor ve ben hala ağlıyordum. Kata geldim, asansör kapısı açıldı fakat koridor sessizdi, kimsecikler yoktu. Kattaki tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra vermiş oldukları oda numarasının kapısının önüne geldim. Çok sessizdi. Odadan hiç ses gelmiyor, kimse konuşmuyordu. Oda kapısını yavaşça açmaya başladım. İçerisi karanlık kimseyi göremiyordum. Kapıyı sonuna kadar açtım. Dışarıdan gelen ışık içeriyi biraz aydınlatıyordu. İçeride birileri vardı fakat yüzlerini seçemiyordum. Birden ışıklar yandı ve hep bir ağızdan “ İyi ki doğdun Annem “ diyorlardı. Gözlerim fal taşı gibi açılmış şaşkınlıktan donup kalmıştım. Odada eşim, kızım, küçük oğlum ve yurtdışındaki oğlum vardı. Hayatımın şokunu yaşıyordum ve inanamıyordum. Bugünün doğum günüm olduğunu bile hatırlamıyordum. Çocuklarım ve eşimin bana bu sürprizi hazırlamaları çok hoşuma gitmişti fakat neden hastanede diye düşünmüştüm.

Doğum günü hediyesi olarak hep birlikte karar vermişler ve beni tedavi ettirmek istedikleri için bu hastaneyi ayarlamışlardı. Eşim için geldiğim odada uzun bir süre alkol tedavisi gördükten sonra eve gelmiştim. Yurtdışındaki oğlumuz tedavi gördüğüm hastanede doktor olmuş, kızım bebeğinin doğumu için hazırlıklara başlamış, küçük oğlum da babasının yolunda kuyumculuk mesleğine başlamıştı. Eşim dükkânı artık küçük oğlana bırakmış çoğu vaktini benimle birlikte geçiriyordu.