Yalnızlığımın gerdanı boş
Sinesi çekilmeye hazır
Bir çift elin sıcaklığına muhtaç dilenci yüreğim
Yalnızlığımın prangaları bana kelepçeli
Çeksem gelmez
İtsem gitmez
İnatçı yalnızlık
Kancaları dişlerimin arasına kenetli
Sıksam kanar
Açsam kanar
Sussam kanar
Sevsem kanar.
Ruhumu okşayan bu şey de ne?
Cesaretini esaretinden alan
Yasağı aşka dönüştürmeye meyilli
Gözü kapalı yeşil ışığı arayan
Kör sevgili
Yanlış yüreğe itimat eden toy yalnızlığım
Sussam ağlar
Gülsem ağlar
Sevsem ağlar.
Melda Zirek
*
Korkuyorsun biliyorum. En çok da kendinden. Ha bir de ölümden... En çok da yaşlanarak ölmekten. Bir de yalnız ölmekten. Tüm ölümler yalnız gerçekleşmez mi peki? Enkaz altında zevkle acı arası inleyen; iş üstü, üzerine çullanan koca yığının altındaki fahişeden ne farkın var? Ellerin kirli, kulakların duyduğun onca sözden sonra kir pas içinde, gördüklerin cabası. Peki dil? Nereye dokunacağını bilir. En kirlisi de o değil mi? Yüreği ve zihni kirleten, dil yarası… Ve bunca kirlenmişlikler arasında temiz kalan tek şey uçurtmasıydı. Unutma çocuk! Uçurtmalar kirlenmez.
*
Her şey tartışılır. Her şey sorgulanır. Her şeye bir sebep bulunur. Her şeyden uzaklaşmak için bir yol bulunur. Her şey, herkes için ayrı manalar barındırırken, bazen her şey herkes için aynı şey olur. Her şeyden korkulur. Her şey, hiçbir şey olduğunda asıl telaş her yeri doldurur. Bomboş bir gökyüzünde dans eden iki yabancı sevgili gibidir bazen hayat. İki yabancı sevgili ayrı kollarda, tanıdık yüreklere dönüşürken; tanımadığı birinin kolunda danstır onun tek aşkı. Semalarda dans… Tüm özgürlüğüyle. Tüm şehveti ve asiliğiyle… Tango gibidir hayat bazen. Çetrefilli, sert… Bir o kadar da asil.
Eşinin gözlerinde çözemezsin hayatın sırrını. Bazen ürperirsin. Yalnızlığın kat be kat artar. Üşümelerin had safhaya ulaştığı anda eşin seni belinden kıskıvrak yakalar ve savurur, hayata. Kuş misali çırpmaya başlarsın olmayan kanatlarını. Ne kadar yükselirsen o kadar iyi. Ne kadar semada kalabilirsen, başarının ölçüsü o denli büyük olur.
Zafer sarhoşu… Deli kadın… Gururlu, yüreği okşandığında süt dökmüş kediye dönüşen küçük kadın. Tekrar ayakların yere bastığı anda, eliniz tekrar birleşip, gözleriniz çakıştığı anda, artık daha güçlü bir kadınsındır. Başın diktir. Ellerinin titremesinden eser kalmamıştır. Sesin tok, yüreğin boşalmıştır. Ağlayan kadın gözyaşlarını şarkılarda bırakmıştır. Müziğin ona düşündürdüklerine aldırış etmez artık. Tınıdan öteye geçmez. Semada yüzlerce tangonun sonu hüsranla biterken, bir kadının yüreği de semalarda kalmıştır…
Uçurtmalar Kirlenmez
Sevda kaçsın çayınıza…