ÜÇ TANE ŞİİR YAZDIM BENDE NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜNE ADAYIM
Suat GÜN
Orhan Pamuk'a Nobel Edebiyat Ödülü verilince oturup dünya çapında 3 tane şiir yazdım. Bende Nobel'e adaylığımı koydum. Şiirlerimi okuyucularımın yüksek taktirlerine sunuyorum.
MANASIZLIK=MANTIKSIZLIK
Öküzler, inekler, sığırlar
Köy hayatından aklıma yığılırlar
Süt, marul, maydonoz, ekiz ayaklı istakoz
Yokuş aşağı, tekerin önüne koymalısın takoz
Elimde makas karşımda ayna
Bize sakın gelme kaynana
Sap saman uçuk kaçık laflar
Terörü azdırır mantıksız aflar
Elimde kalem bütün içtenliğimle yazıyorum
Nobel denilen sahte merkezin mezarını kazıyorum
Benimkine şiir denmez laf salatası
Arabası durduran fren balatası
Benim şiirimde hiç olmazsa kafiye var.
Senin şiirinde manasız sözden başka ne var..
ENDEZESİZ SÖZLER
Sap saman etraf toz duman
Köylü çocuğu ayağında bir tuman
Kasımpaşalı bıçkınlar çok yaman
Gününü huzurlu geçiremezsin hiçbir zaman
Ahlak mahlak yok adam kepaze
Şiirde bile kalmadı endeze
Bazı domatesler çok taze
Yazı yazacaksın ihtiyaç yoktur söze
Ne gerek var, bilgiyle öze
İnsanda akıl olmalı ki bilgiyi süze
Şişirtilmiş, edipler, şairler, yazarlar
Edebiyatın da memleketin de, ahlakın da kökünü kazarlar.
ŞİİR DEDİĞİN
Şiir dediğin mantıksız laf salatası
Makale dediğin başkalarının borazanı lobi tası
Adamın kitabını oku, anlamazsın tek kelime
Rastlayamazsan tek satır bilime.
Göbekten şişirilmiş alleme tayfası
Hiçbir manaya gelmez tek safyası.
Edebiyatta sanaatta önderdir bu merkez
Boş adamlara boş işlere selam duracak herkes
Bilimde edebiyatta son aşama budur
Bu ne biçim şiir de kudur.
Elimden gelirse bu cehalet zumreyi durdur
Şimdi İsmail Cem'in birincilik kazandıran şiirini size sunuyorum. Ne manaya geldiğini ben anlayamadım. Ama birincilik ödülü almış, öteki şiirinde hangi filleri sürmüş, görevi kime teslim etmiş onu anlamaya çalışmak lazım.
Bambaşka olur sabah sokaklar
Çöpçü vardır sokaklarda
Ve üşüyen ameleler.
Çöpçüler vardır sokaklarda;
Hepsi sıla hasreti çeker.
Türkü söylerler
Bıyık burup, çöp kokan elleriyle
Küfrederler.
Pislik ve ümit kokar sabahleyin sokaklar,
İnsanların yüzlerinde okunur iyilik.
Çöpçülerle ameleler vardır sokaklarda,
Yüreğime dokunur
İstanbul 1956
Çok ileri bir tarihte
Çok yaşlı olarak
Sessizce ayrılmalıyım
Kimseye pek gözükmeden
Ve kimseyi rahatsız etmeden.
Masamın üzerinde
Dünden kalan işler
Tamamlanmamış yazılar
Okunmayı bekleyen kitaplar
Ve anılar ve umutlar.
Filleri kuyruğundan çekerek
Tepeleri aşırtmaktı görevim
Günler bitti filler tükenmedi
Ben elimden geleni yaptım
Gerisini siz tamamlayın.
Boşa geçmedi hayatım
Daha fazlası olabilirdi ama
'Buna da şükür' demeliyim
İşte sevgili dostlar
Ben böyle veda etmeliyim.
New York, 1995
Şimdi gelelim Orhan Pamuk'a...
Orhan Pamuk, Türkiye'nin iç meselelerine tamamen oryantalist mantıkla bakmaktadır. Son dönemlerde batının Türk dünyası ve İslâm coğrafyasına karşı kullandığı taktiklerden biri de bu coğrafyanın iç meselelerine düşmanca yaklaşım gösteren organik aydınları bulmak ve bunlar yoluyla -kendi ağızlarından- suçlarını itiraf ettirmek, kötülüklerini eleştirmek, kendi bakış açılarını haklı çıkartmak şeklinde olmaktadır.
Büyük Atatürk'ün tabiriyle kanında ve cevherinde bir takım aykırılıklar bulunan bir kısım Türk ve İsâm düşmanı bu zatlar bu millete o kadar aykırı o kadar zıt bir karekter taşıyor ki, romanında "tekbir getir" sözünü "şahadet getir" şeklinde terennüm ettirmekte. Ayrılıkçı Kürt örgütlerini ve terör örgütünü milliyetçi olarak vasıflandırmaktadır. "PKK gerillası, o günlerde Güneydoğuda PKK'lı gerillalarla gırtlak gırtlağa savaşan ordu" gibi tabirleri kullanmaktadır. "Ferhat, PKK'ya katılmış, milliyetçi bir heyecanla Türk Hava Yolları bürosuna saldırıyor" demektedir.
Kar (1) romanında geçen ve sayfa numarasını verdiğimiz sözleri ancak Türk milletine düşman biri yazabilir. Bu adamın neresiyle övünebilirsiniz. Ben bu adamın Nobel Ödülü almasından övünç duyarak tebrik eden zatların aklına şaşarım. Kar Romanı'nda geçen şu ifadelere bakın:
"Bin yıllık boş Ermeni kilisesinin içine yağan kar" (s.15) "Ruslardan ve Ermeni zenginlerinden kalan ve çoğu devlet binası olarak kullanılan eski taş yapılar..." (s.17) "Zengin bir Ermeni'nin kırk odalı konağı..." (s.17, 418) "Ermeni demir zanaatkârlarının ince ustalığını hâlâ gösteren ana kapı..." (s.169) "Yüz küsur yıl önce bu ince uzun yapı bir Ermeni vakfının hastanesiyken burası odunluk ve hademe yatakhanesi olarak kullanmıştı." ("kullanılmıştı" olmalı) (s.180) "Ermenilerden kalan hayalet şehir Ani..." (s.182) "Ermeni kiliselerini görmeye gelen turistler..." (s.281) "az ötedeki eski Ermeni evinin ikinci katında..." (s.317) "Ka kendini yüksek tavanlı eski bir Ermeni evinin Atatürk Caddesi'ne bakan pencerelerinin önünde buldu." (s.353) "terk edilmiş Ermeni evlerinin, buz tutmuş aydınlık vitrinlerin..." (s.426)
Aynı romanda Orhan Pamuk'un türban meselesine bakış açısı da ilginçtir. "Türbancı kızların en militanı" (s.35), (Siyasal İslamcı bir militan" (s.70, 303), "Siyasal İslamcı öğrencilerin en militanları" (s.70)
Görülüyor ki, Orhan Pamuk Türk milletinin hem dinine hem bütünlüğüne hem birliğine düşman fesat bir ideolojiye mensuptur.
Biz bütün yazılarımızda bu tür zatların kanında ve cevherindeki öze dikkat edilmesi yönünde Büyük Atatürk'ün yaptığı tavsiyeye dikkat ememiz gerektiğini değerlendirmiş ve onun sözlerini defalarca savunmuşuzdur.
"Hayattaki yegâne üstünlüğüm, Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirecek, başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin"
Şiirse şiir, kötü ise kötü, manasızsa manasız ben de 3 tane kötü şiir yazdım. Daha kötüsünü de yazarım. Ben de Nobel'e adayım. İnanmayan ödül almış şiirlerle karşılaştırsın.
(1) Kar, İletişim Yayınları, I. Baskı, İst. 2002 s. 51, 252, 171, 228, 231, 233, 239, 268, 303, 317, 420, 424, 16, 195, 162, 268, 269, 424, 208, 62, 303, 70, 35, 15, 17, 418, 169, 182, 180, 182, 281, 317, 353, 426
Yorumlar