Türkiye Fırat’ın iki yakasındaki terör yuvalarını kontrolü altına almadan geleceğinden emin olamıyor. Çünkü “kırk yıllık” dostu, müttefiki ve NATO ortağı ABD, Ortadoğu’ya ilişkin hedeflerine ulaşabilmek için Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden terör örgütleriyle işbirliği yapıyor ve bunu saklama gereği de duymuyor. Onun için de Türkiye, geleceğini kendi belirlemek adına, önce Fırat Kalkanı, sonra da Zeytin Dalı operasyonlarını göze aldı.  

Kapalı kapılar arkasında bir takım hesaplar yapanlar, Türk’ü henüz tanımamış şaşkınlardır. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım” diye haykıran marş, Anadolu’yu vatan yapmış insanların milli marşıdır. Tarihte, emirle ölüme koşan bir başka asker yok; tarih henüz yazmamış. Gafillere hatırlatalım dedik..

Geçtiğimiz günlerde Aydınlık gazetesinde, 11 Ocak’ta Washington’da yapılan çok gizli uluslar arası bir toplantının tutanakları yayınlandı. 

ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün temsilcilerinin katıldığı toplantıda alınan kararların altında herhangi bir resmi imza yok. O nedenle, diplomatik literatürde “non-paper” olarak anılan bu tür kararlar, kamuoyuna açıklama zorunluğu olmayan yan anlaşmalar sayılıyor.

11 Ocakta Washington’da yapılan bu toplantının medyaya “sızdırılmasını” bir “algı operasyonu” olarak değerlendirenler de oldu. Fakat, hem toplantının konusu, hem katılanlar hem de alınan kararlar açısından dikkate alınması gereken bir “sızdırma” olarak değerlendirmek daha doğru olur. 

Washington toplantısında alınan kararların ayrıntılarına, İngiltere’nin Washington Büyükelçiliği’nde görevli Benjamin Norman’ın çektiği 5 sayfalık “gizli diplomatik” telgraftan ulaşılmış. Büyükelçilikte Yakın ve Ortadoğu’dan sorumlu İngiliz diplomatın telgrafına bir şekilde ulaşılmış ya da “gizli diplomatik” telgraf bilinçli olarak sızdırılmış olabilir.

Telgrafta bizi de yakından ilgilendiren çok ilginç ayrıntılar var: “Suriye bölünecek, Rusya’nın önü kesilecek, Soçi sabote edilecek ve Türkiye kontrol altına alınacak”.

Toplantıda alınan kararların “Türkiye kontrol altına alınacakmış” bölümü elbette öfkemizin köpürmesine neden oluyor. Yalnız, “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!” şahlanmasından önce, “sızdırmayı çok yönlü değerlendirmek daha doğru olacaktır.

Toplantı haberi, birileri tarafından algı operasyonu olarak da sızdırılmış olabilir. Çünkü Türkiye, Suriye’de, ülkesinin birliğini, toprak bütünlüğünü hedef alan terör yuvalarını temizlemek ve güney sınırları boyunca kuşatılmayı engellemek için “yedi düvele” karşı yeni bir Çanakkale Savaşı veriyor. Mehmetçiklerimize yönelen silahların hepsi dost yapımı silahlar. Afrin’e yürüyen askerlerimizi, tanklarımızı engellemek, tuzaklanmış bölgelere yöneltmek amacıyla kazılmış 3 metre eninde, 5 metre derinliğindeki kanalların arka planında terör örgütü değil, devlet aklı var. 

Biz bu devlet aklının işleyişini ve operasyonlarını, IŞİD/DEAŞ’ın Irak ve Suriye’de İngiltere büyüklüğünde bir araziyi ele geçirip katliamlar yaparken de izlemiştik. Aynı devlet aklı şimdilerde, DEAŞ’ı değil de, YPG üniforması giydirilmiş 140 dolar maaşlı devşirme teröristleri kullanıyor. O nedenle, Türkiye’yi kontrol altına almayı da hedefleyen kararların alındığı Washington toplantısı bizi şaşırtmadı. Toplantıya katılanlar Rusya, İran ve Türkiye’yi Ortadoğu denklemi dışına savurma konusunda işbirliği yapabilme koşullarını tartışmışlar. Anlaşamamışlar ki, tutanakları medyaya sızdırmışlar.

KİMLER KATILMIŞ?

İngiliz diplomat Benjamin Norman’ın 12 Ocak’ta çektiği telgrafta, 11 Ocak’ta Washington’da gerçekleştirilen toplantıya katılan temsilciler isim isim veriliyor: Hugh Cleary (Dışişleri Bakanlığı Yakın ve Ortadoğu Bölüm Başkanı); Jérôme Bonnafont (Quai d’Orsay Kuzey Afrika ve Ortadoğu Bölümü); David Satterfield (Ortadoğu’dan sorumlu Yardımcı sekreter), Ürdünlü Nawaf Tell ve Suudi Jamal al-Aqeel. Bu güne kadarü bu isimlerden, toplantıya katılmadıklarına ilişkin bir açıklama gelmedi. Bu sessizlik de toplantı haberinin gerçek olduğunu gösteriyor. 

Nitekim, bu çok gizli toplantı haberinin uluslar arası medyada yayınlanmasının ertesi günü Putin’den çok sert bir tepki geldi. Rusya Devlet Başkanı, yeni silah sistemlerini tanıttı ve "sınırsız menzile" sahip bir kıtalararası balistik füze geliştirdiklerini söyledi. Söz konusu füzenin "yüksek hız ve manevra kabiliyetine" sahip olduğunu ve dünyadaki "hiçbir savunma sistemi tarafından engellenemeyeceğini" belirten Putin, bu yüzden yeni silahlarının "yenilemez" olduğunu söyledi.

Rusya'nın "tüm sorunlara rağmen dünyanın en büyük nükleer gücü olarak kalmaktan" gurur duyduğunu söyleyen Putin, "Kimse bizimle konuşmak istemiyordu, kimse bizi dinlemek istemiyordu. Şimdi bizi dinleyin!" diyordu.

“HER TEHDİDE HAZIRIZ”

ABD, Putin’in bu çıkışına, “Her türlü tehdide hazırız” karşılığını verdi. Bu restleşme, Ortadoğu’da, Suriye’de ABD ile Rusya arasında yaşanmakta olan paylaşım kavgasının giderek derinleşeceğinin işareti sayılmalıdır. Pentagon Amerikası Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak bir terör koridoru konusunda ısrarcı olurken, Suriye’de önemli kazanımlar elde eden Rusya, kendisini Ortadoğu denklemi dışına savurabilecek bu oluşuma karşı çıkıyor; daha doğrusu, bu kuşağın kendi kontrolünde olmasını arzuluyor. 

Pentagon’un başkanlığa taşıdığı Trump’ı kendi yörüngesine oturtmayı başaran AIPAC Amerikası ise, Suudi Arabistan’ın ve Mısır’ın da desteğini alarak, İsrail’i bölgenin enerji terminaline dönüştürme kararında ısrar ediyor. Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail’i aynı çatı altında toplayan “tehlike”, İran’ın oluşturmaya çalıştığı Şii Kuşağı.. İran’ın, Irak’ın işgali ve Suriye krizi sürecinde bu ülkelerde elde ettiği kazanımlarla, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturma çabasını, İsrail kadar, Suudi Arabistan da bir “tehdit” olarak değerlendiriyor. Bu değerlendirme nedeniyle, İslam Alemi’nde, hiç de arzu edilmeyen ayrılıklar yaşanıyor. ABD ve İsrail de bu ayrılıkları olabildiğince körüklemeye çalışıyor. 

“TERÖRİZMLE MÜCADELE İSLAM ASKERİ KOALİSYONU” 

26 Kasım 2017’de, Suudi Arabistan liderliğinde, başkent Riyad’da yapılan toplantıda 40 Müslüman ülkenin savunma bakanları biraraya gelmişti, ama bu toplantı aslında İslam Alemi’ni çatlatmayı hedefleyen bir organizasyondu. 2015’te kurulan Terörizmle Mücadele İslam Askeri Koalisyonu’nun Riyad’daki bu toplantısına İran, Irak ve Suriye gibi Şii eksenli İslam ülkeleri çağrılmamıştı. O sıralar Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle yaşadığı kriz nedeniyle, Katar da toplantıya katılmamıştı. Bu görkemli toplantı, Suudi Arabistan’ın bölgedeki rakibi İran’a karşı güçlü bir cephe oluşturma hazırlıklarının ilk adımı olarak değerlendirilmişti. Bu kamplaşma, Ortadoğu’yu uzun soluklu bir kaos, daha doğrusu bir mezhep çatışması üzerinden kontrol altında tutmayı hedefleyen Batılıları çok sevindirmişti. Yalnızca Sünni İslam ülkelerinin katılımıyla kurulan İslam Ordusu’nun Arap NATO’suna dönüştürme hazırları bu sevinci katmerlemiş olmalı..  

TÜRKİYE’Yİ SAVUNMA BAKANI CANİKLİ TEMSİL ETMİŞTİ

Riyad’daki toplantıda Türkiye’yi Savunma Bakanı Nurettin Canikli temsil etmişti. Canikli, Terörizmle Mücadele İslam Askeri Koalisyonu toplantısının neden terörden en çok zarar gören İslam ülkesi olan Türkiye’de yapılmadığını sorgulamamış, fakat kaygılarımızı ayrıntılarıyla dile getirmişti: 

“Biz, herhangi bir terör tehdidine asla müsamaha göstermeyeceğiz ve PKK/PYD/YPG’ye karşı gerekli önlemleri tereddütsüz almaya devam edeceğiz. Bu mücadelemizde tm dostlarımızdan çekincesiz destek bekliyoruz. (…) Maalesef bu ilke küresel çapta uygulanmamaktadır. Bazı ülkelerin FETÖ terör örgütü bağlamındaki önyargılı ve mütereddit yaklaşımları bunun bir örneğidir. Benzer şekilde, terörizmle mücadeledeki yapıcı çabalarımız, büyük bir stratejik ve ahlaki hata nedeniyle zarar görmektedir. DEAŞ’la mücadeleyi bir başka terör örgütü olan PKK/PYD/YPG ile ortaklık kurarak sürdürmek yanlıştır. Bu durum, Suriye’nin geleceğini tehlikeye sokmakta, ayrıca bölgesel güvenlik ve istikrarı da tehdit etmektedir.” 

Bakan Canikli’nin bu saptamasında bir yanlışlık var mı? 

Yok, elbette.. 

Peki, dost bildiklerimiz ve din kardeşlerimiz bu haklı çağrımıza kulak verdiler mi; gereğini yaptılar mı? 

26 Kasım 2017’de Riyad’da, 11 Ocak 2018’de Pentagon’un girişimiyle Wasington’da gerçekleştirilen toplantılarda alınan kararda değil yardım etmek, Türkiye’nin altını oyacak kararlar alınıyor. 

Sızan bilgilere göre Washington toplantısında, Libya başta olmak üzere, Kuzey Afrika ülkeleri, Rusya, İran ve Türkiye konuşulmuş. ABD temsilcisi, “karada en sağlam ortağım” dediği YPG’nin toplantıya katılan ülkelerin bölgedeki ortak vurucu gücü olmasını önermiş. Sızdırma doğruysa, Fransa ve Suudi Arabistan öneriyi sorgulamadan kabul etmelerine karşı, İngiltere ve Ürdün karşı çıkmışlar. 

İngiltere, Trump’ın da onay vermediği toplantıya yalnızca Pentagon’un Suriye politikasının ayrıntılarını öğrenebilmek amacıyla katılmış. Türkiye’nin ağırlıklı olarak ABD’nin kontrolüne girmesini çıkarlarına aykırı bulan İngiliz İstihbarat Servisi MI6, 11 Ocak’ta Washington’da yapılan toplantının tutanaklarını bir Fransız gazetesine sızdırıvermiş. İngiltere-Fransa paslaşması.. I.Dünya Savaşı’nın Sykess-Picot ortakları yine elele.. Washington toplantısında alınan kararlar İngilizlerin hoşuna gitmemiş olacak ki, basın yoluyla deşifre ederek ABD’nin (Pentagon’un) Suriye planını önlemeye çalışıyor. 

Türk ve Rus istihbaratının da, İngilizlerin açıklamasından önce, toplantının ayrıntılarına ulaşmışlar. Putin, dünyanın her noktasına ulaşabilen füze gösterisi bu haberin medyaya sızdırılmasının hemen sonrasında yapmıştı.

“ÇANAKKALE YENİDEN” DERKEN…

“Çanakkale, yeniden…” başlıklı yazımızda sözünü ettiğimiz şekilde, NATO’nun kuzey Afrika’yı ve İslam coğrafyasını kapsama alanına alacak şekilde genişlemesiyle, Avrupa’nın ihtiyacını karşılayacak enerji kaynaklarının kontrolü Washington’ın  kontrolüne geçmiş olacak. Akdeniz giderek bir “Batı Gölü”ne dönüşecek. Süveyş Kanalı’nın çevresinde kurulacak bağımsız bir devlet üzerinden Yeni İpek Yolu’nun deniz kuşağı, çok önemli bir noktada kontrol altına alınmış olacak. Süveyş Kanalı’nın hemen karşısındaki Girit de, Kıbrıs’tan sonra Akdeniz’in ikinci büyük uçak gemisi olacak. Üçe bölünerek kontrol altına alınacak olan Yunanistan, Akdeniz’den Avrupa’ya uzanacak enerji hatları için güvenli bir güzargah olacak. 

Yeni dünya düzeni, Rusya’yı olduğu gibi, Türkiye’yi de Ortadoğu denklemi dışına savurarak kurulmak isteniyor. 

Kırım Savaşı’yla başlatılan süreç, Osmanlı’yı tarih sahnesinden silmeyi ve mirasını paylaşmayı hedefliyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasında yaşanan I. Körfez Savaşı’yla başlatılan süreç de, Türkiye’ye Sevr’i kabul ettirmeyi hedefliyor. Türkiye, güney sınırları boyunca bir terör koridoru ile kuşatılarak Ortadoğu ve İslam coğrafyasından soyutlanacak. Anadolu ile onu yüzyıllar boyu besleyen Türkistan coğrafyası arasına bir Ermenistan hançeri sokulacak.. 

Batlıların gönlünde yatan plan bu..

Gerçekleşme şansı, Türkiye’nin Ortadoğu merkezli kurulmak istenen yeni dünya düzenine göstereceği tepkiyle doğru orantılı olacak. 

Türkiye Fırat’ın iki yakasındaki terör yuvalarını kontrolü altına almadan geleceğinden emin olamıyor. Çünkü “kırk yıllık” dostu, müttefiki ve NATO ortağı ABD, Ortadoğu’ya ilişkin hedeflerine ulaşabilmek için Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden terör örgütleriyle işbirliği yapıyor ve bunu saklama gereği de duymuyor. Onun için de Türkiye, geleceğini kendi belirlemek adına, önce Fırat Kalkanı, sonra da Zeytin Dalı operasyonlarını göze aldı.  

Kapalı kapılar arkasında bir takım hesaplar yapanlar, Türk’ü henüz tanımamış şaşkınlardır. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım” diye haykıran marş, Anadolu’yu vatan yapmış insanların milli marşıdır. Tarihte, emirle ölüme koşan bir başka asker yok; tarih henüz yazmamış. Gafillere hatırlatalım dedik..