Modern insan, bunalımlı insandır!

İlkelerinden uzaklaşan insanların oluşturduğu metropollerde oturan; harcamaktan, harcanmaktan haz duyan insan modern insan!

Kaybettiği benliğine, dünyasına, hayatına dönüş sancıları yaşayan insana dayatılan çağdaş yaşam tasavvur ve pratiği arasında yaşanan karmaşık kopuş halidir bunalımlı insanın dramı. 

Modern insan kendi oluşturduğu dramın içinde debelenen insandır. Aslında meçhule adanmış bir hayalin peşindedir! Kimse dramın kendisini de içine aldığını kabullenmeden bir başkasının dramını, sıkıntılarını anlatır ve kendine göre çözüm yolları bulmaya çalışır. Kendi açmazının farkına varmadan!

Modern insan kendisini, hayatını geçmiş ve geleceğini şekillendiren düşünceye, geleneğe, kültüre ve öze bigâne, hatta düşmandır. Kaynağını batıcı anlayıştan alan modern insanın bunalımı geleneğe, öze dönme eğilimine gösterdiği oranda azalacaktır. 

Ekonomiden devlet hayatına varıncaya kadar modern insan ve modern sistemi çevreleyen bunalımın kaynakları birer birer yok olmaya başladığında dayatılan düşünce ve yaşam tarzları modern insana yük olmaya başlayacaktır.

Modern insanı bunalımın merkezine oturtan Batının modernleştirilmiş öğretileri insandan elini çektiği oranda insan iç huzurunu yakalayacaktır. Bu nedenle insanlar “Ferrarisini Satan Bilge”nin yolunda ya da “Simyacı”gibi ilerlemek için moden kentlerin içinden çığlık atmaya devam etmektedir.

“Günümüz insanı “akli insanlık” olarak kabul edilen ve hükümet sırlarından arınmış bir bilgiyle kuşandığından itibaren özünü, geleneğini unuttu. İnsanı da kendisini unutturarak La Dini (din dışı) haline getirdi.”

Antik Yunan’da başlayan modern insanın bunalımı ve bunalımı oluşturan kültür Batıcı aydınlanmacılar tarafından gerçek ve tek doğru olarak benimsetilmiştir. 

Bugün Batıyla doğunun, milli değerlerle; Türk-İslam dünyasın elinde bulunan akılcı dini anlayış olan Maturidi anlayışı Yunan ve pagan Hıristiyanlığının ortaya koyduğu değerler dünyasının çatışma halinin arttırmasında biraz da insanın özüne dönme emarelerinin etkisinden söz etmek mümkündür. Öyle ki öze dönme yalnız beden ve ruh arasında gerçekleşen bir durum değildir.  

Öze dönme,  emperyal değerlerini dünyaya hâkim kılma azim ve kararlılığını iki yüz yıldır sürdüren Batı blogu ile daha çok ezilen emperyal değerlerin altında kalan, yok sayılan diğer dünya arasında yaşanmakta olan bilgi ve hikmet mücadelesi arasında yaşanacaktır.

 Gelinen nokta her ne kadar bizleri tatmin etmese de kısa vadede birçok gelişmenin tersine bir everilmesinin öngörülecek olması günümüz siyasi, sosyo- kültürel çalkantılarının nedenlerini biraz olsun aydınlatmaktadır.  

***

Hümanizm, Allah’ı dışlayarak insanı yücelten ve Yeniçağ Avrupa’sının kilise öğretilerine karşı gösterdiği başkaldırının sonunda ortaya çıkan sihirli bir kavramdır. Hümanizm insanın içine bakmayı, ruhunu derinleştirmeyi yok ederek dışa dönük güzellik ve gelişmişliği ön plana çıkardı. Bu yönüyle bireyci ve liberaldi. Bu yönüyle “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışını hâkim kılma arzusu sanayileşen ellerle dünyaya şamil kılınmak istendi, isteniyor!

Ancak Batının ve batıcı anlayışın kavrayamadığı bir gerçek vardı: Hareketli insanlar entellektüel olamaz!

“Eylem, adamı aydın olmaktan uzaklaştırır. Kılıç erbabıyla irfan ehlinin ruh yapıları farklıdır. İrfan ehli kılıç erbabını eylem insanını düşünceyle etkilerse eylemlerin hedefi, amacı kutsiliğini arttırır.” Sözlerin anlamı medeniyetimizin ruh köklerinden ayrılmasıyla Batıya öykünmemizin açılımıdır bir bakıma! Öyle ki Batının teknolojik üstünlüğünü almak kendi ruh dünyamız ve kendi kimliğimizden uzaklaşma; eylemle kılıç erbabının omuz omuza vererek inşa ettiği medeniyetimizden uzaklaşmak anlamına geliyordu. Öyle de oldu. Eylemle gerçekleştirilmeye çalışılan batıcılaşma irfanla, Türk anlayışıyla desteklenemedi. Ne kılıç ne de irfan elimizde kaldı. Kılıç Lale Devri ile irfan ise kökten değişimlerle elimizden alındı!

Batı düşünceyi bıraktığı için Rönesansla beraber eylemi, kılıcı benimsemiştir. Günümüzde Batının içinde bulunduğu ekonomik, teknolojik gelişmişliği düşüncenin,  irfanın değil eylemin sonucudur. Eylemlerini dünyaya hâkim kılmak amacıyla daha da evrenselleştiren Batı ekonomiden siyasete kadar her alanda hayata hâkim olmak ve bizce düşünce üretebilecek medeniyet merkezlerine karşı baskıcı tutumunu her geçen gün arttırarak devam etmektedir.

 Batının Türk-İslam dünyasına karşı baskılarının şiddeti irfanı geri alma noktasında bizim Batının eylemlerine karşı geliştireceğimiz düşünce derinliklerinin gücü oranında artacak ya da azalacaktır!

Türkistan, Bereketli Hilal, Ön Asya, Balkanlar, Afrika ve Asya... Her alanda Batı dünyasının hâkimiyeti görülüyorsa bunda düşünceden çok eylemin sonuca ulaşmasının etkisi vardır.

Türkiye devlet olarak ve aydınlarıyla bu hengâmede düşünceyle eylemin neresinde durmaktadır? Bu soruya verilecek mantıklı cevaplar, akılcı çözüm önerileri Türkiye’nin gelecekte Kızılelmasını da belirleyecektir.

Kızılelma kılıç ve irfan anlayışını geliştirmekle; akılcı bilim ve milli kültürle mümkündür.