Türkiye’de 27 Mayıs askeri darbesinin üzerinden dört yıl geçmiş, Hükümetin başında yılların devlet adamı İsmet İnönü’nün bulunduğu ve bağımsız milletvekillerinin desteklediği CHP hükümeti vardır. Kıbrıs’ta ise Londra ve Zürih Antlaşmaları çerçevesinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlığında Makarios, Cumhurbaşkanı Yardımcısı görevinde ise süreçte büyük hizmetleri bulunan Sayın Dr. Fazıl Küçük bulunmaktadır.  Adadaki olaylar ise artarak devam etmektedir. Adeta ada alarm sinyali vermektedir. 1964 yılına girmeden hemen önce Türkiye Kıbrıs’tan gelen acı bir haberle sarsıldı. 24 Aralık 1963 gecesi Emekli Tabip Tuğgeneral Nihat İlhan’ın evinde eşi ve çocuklarıyla birlikte öldürülmesi Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Türkiye’de “Ordu Kıbrıs’a” gösterileri yapılmaya başlandı. Bir taraftan da Türk jetleri ada da ihtar uçuşları yapıyorlardı. 
1964 yılının Haziran ayına gelindiğinde ise Makarios, Türkiye ve İngiltere’nin itirazlarına rağmen “Milli Muhafız Görevi” için Kıbrıslı Rumları zorunlu silahaltına almaya karar verdiğini açıklar. Makarios’un verdiği kararın Anayasaya aykırı olduğunu belirten Dr. Fazıl Küçük kendisine derhal bir mektup yazar. Mektupta kararların yeniden gözden geçirilmesi de istenir. Küçük ‘ün Makarios’a verdiği isteklerin reddedilmesi Ankara’nın adaya müdahalesini somutlaştırır.
Karar kesinleşmiştir. 7 Haziranda adaya müdahale edilecektir. 4 Haziran akşamı İskenderun limanında hummalı bir hareketlilik vardır. Asker müdahale için hazırlanmaktadır. Makarios’a son ihtar yapılmış ancak beklenen yanıt gelmemişti. Yeşil adadan imdat sesleri geliyordu. Başbakan İsmet İnönü derhal Amerika Büyükelçisi Raymond Hare’yi Başbakanlığa çağırır. Türkiye aynı saatlerde Bakanlar Kurulunu da toplamıştır. İsmet Paşa kurulda söze siyaset adamlığı ile komutanlık arasındaki farkları anlatarak başlar “Siyasette mağlubiyet galibiyet yoktur. Bugün mağlup görünürsün konjonktür değişir yarın galip olursun ama askeri mağlubiyetlerin telafileri gayri kafidir. Askeri bir başarısızlık 50 yıllık cumhuriyetin tüm çalımını alır götürür”. İnönü adeta durumun ciddiyetini gözler önüne seriyordu. Ardından beklenen karar büyükelçiye bildirildi. Türkiye adaya müdahale etme kararı almıştır.  Hare ise Paşa’dan 24 saatlik mühlet istiyordu. Artık yoğun bir diplomasi trafiği başlıyordu. Türkiye nefesini tutmuş Amerika’dan gelecek cevabı bekliyordu.
 5 Haziranda beklenen cevap Başkan Johnson’un mektubundan geldi. Mektup İnönü’ye getirildiğinde İsmet Paşa “güzel haber mektubun sonundadır” görüşüyle önce mektubun sonunu okur. Paşanın umduğu gibi mektubun sonu olumludur. Başkan Johnson Başbakan İsmet İnönü’yü Amerika’ya davet etmiştir. Ancak mektup oldukça serttir. Mektupta; “Türkiye Garanti Antlaşmasını tam olarak işletmeden Adaya müdahale kararı almıştır. Türkiye henüz müdahale hakkını kullanamaz. Türkiye tarafından Kıbrıs’a yapılacak bir müdahale kendisini Sovyetler Birliği ile çatışma durumuna getirebilir. Türkiye NATO’lu müttefiklerine danışmadan onların onayını almadan böyle bir harekete giriştiğine göre NATO’nun Türkiye’yi savunma yükümlülüğü olup olmadığını düşünmemiştir. Türkiye ile Amerika arasında mevcut 12 Temmuz 1947 tarihli yardım Antlaşmasının dördüncü maddesine göre Türkiye Amerika’nın vermiş olduğu silahları Kıbrıs müdahalede kullanamaz. Çünkü bu silahlar Türkiye’ye savunma amacıyla verilmiştir”. Johnson’un mektubu Türkiye için deyimi yerindeyse soğuk duş etkisi yapar. 
Başbakan İnönü Johnson’un mektubuna 13 Haziran’da cevap verir. İnönü mektubun yazılış tarzından ve içeriğinden bahsederek Türkiye açısından hayal kırıklığı yarattığını ifade eder. Mektubun devamı ise şöyledir;  “Türkiye’nin başından beri Amerika ile danışma halinde olduğunu belirtilmiş birbirine karşı antlaşmalardan doğan zorunlulukları yükümlülükleri istendiği zaman reddeden devletlerarası bir ittifaktan söz edilemez. NATO müttefiklerinden herhangi birine yapılacak saldırı saldırgan tarafından doğal olarak daima haklı gösterilmeye çalışılacaktır. NATO’nun bünyesi saldırganın iddialarına kapılacak kadar zayıf ise gerçekten tedaviye muhtaç demektir. Türkiye’nin anlayışına göre NATO saldırıya uğrayan bir üyeye derhal yardımı zorunlu kılmaktadır Üyelerin takdirine bırakılan konu yardımın mahiyeti ve genişliğidir.” Gelişmeler üzerine Ankara ayaktadır, TBMM toplanarak adaya müdahale edilip edilmemesi müzakere edilir. Sonunda müdahale ileri bir tarihe ertelenir. Ardından Johnson’un mektupta daveti üzerine 21 Haziran’da İnönü Amerika seyahatine gider. Bu noktada bir hususu belirtmekte fayda görüyorum. Bazı yazarlar Türkiye’nin çıkarma yapacak ve onu destekleyecek yeterli teçhizatının olmayışından dolayı Başbakan İnönü’nün gerçekten adaya müdahale kararı almadığını belirtir. 
Başkan Johnson’un Türkiye’nin adaya müdahale kararına karşı gönderdiği mektup hem Türk - Amerikan ilişkilerini hem de Türkiye’nin dış siyasetini derinden etkilemiştir. Bu durum Türkiye’de bir Amerikan karşıtlığını yaratmış bundan sonraki yıllarda da artarak kuvvetlenmiştir. Özellikle üniversite gençliği arasında Kıbrıs meselesi milliyetçi bir motivasyon olarak anti - Amerikancı zihniyetin gelişmesine etki etmiştir. Johnson’un mektubu dolayısıyla Türkiye komşusu Sovyetler Birliği ile ilişkilerini düzeltmek için Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’i Moskova’ya göndermiştir. Mektuptan askeri malzeme temininde tek bir ülkeye bağlı kalmanın yarattığı sorun da anlaşılmıştır. Türkiye 1964 yılından sonra cephane akışını garanti altına alan anlaşmalar hazırlayarak birden fazla ülke ile temasa geçmiştir. 
Türkiye adaya müdahale konusunda kararlıdır. O gün yapamadığı müdahaleyi 10 yıl sonra sıcak bir temmuz ayında yapacak 1974 yılının temmuz ayında adaya barışı götürecektir. Bu durum Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki ısrarcı tavrını ve kendisine duyduğu güveni göstermesi açısından oldukça önemlidir.