Orta ve Ön Asya’nın geçiş kapısı olarak nitelendirilebilecek Kafkasya’nın kavimler ve dinler mozaiği gerçeği halen devam etmektedir. Altınordu devletinin yıkılmasından bu güne kadar bağımsız ve Kafkaslara Şamil bir devletin kurulamamış olmasında bu mozaik ve uluslaşmanın olmamasının büyük payı vardır.

Rusların bölgede 1830 yılından itibaren gerçekleştirmeye çalıştığı hâkimiyet ve bölgeyi Hıristiyanlaştırma, Slavlaştırma politikalarına karşı başlayan Müridizm(Gazavat) hareketi İmam Mansur’la başlamış Şeyh Şamil’le doruk noktaya çıkmışsa da Şeyh Şamil’in Ruslara esir düşmesinden (1859) sonra önemini yitirmiştir.

Ruslara karşı bağımsızlık mücadelesini başlatan Gazavat hareketi dini bir hareket değil “Kuzey Kafkasya Bağımsız Devleti” kurma amacı güttüyse de başarılı olamamıştır.

1918 sonrası kurulan “Kuzey Kafkasya Federasyonu” 1920 sonrası Kızıl Ordu tarafından ortadan kaldırılmış ve bölgede Rus baskı, zülüm ve sürgünleri daha da şiddetini artırarak yeniden başlamıştır.

1990 sonrası Sovyetler Birliğinin dağılması sonucu Çeçenlerin öncülüğünde başlayan bağımsızlık mücadelesi Cevher Dudayevle birlikte 1995’te yeniden bağımsızlık mücadelesine başlamış ancak Dünyanın seyirci kaldığı bu mücadele kanlı bir şekilde bastırılmıştır. 

Kafkaslarda Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan devletlerinin bağımsızlığını tanıyan Sovyet Rusya’nın Dağıstan Özerk Cumhuriyeti ve Çeçenistan’ın tam bağımsızlıklarını tanımaması ve Rusya Federasyonu içinde yaşamaya mecbur bırakması bölgenin enerji, doğalgaz ve petrol kaynaklarını elinde tutma politikasının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Ancak Türkiye başta olmak üzere bölge halklarına yeterince yardımın yapıldığını söylemek mümkün değildir.

Hâlbuki Türkiye’nin yakın bir gelecekte derinden etkileneceği bölgelerin başında Kafkasya’nın geleceği ortadadır. Kafkas kökenli hakların milyonlarla ifade edilebilecek kadar yoğun yaşadığı ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin Ortadoğu’da çevrelenme harekâtından sonra sıranın Kafkasya coğrafyasına gelebileceği gözlerden uzak tutulmamalıdır.

Rusya’nın Suriye’de yapmaya çalıştığı ABD ve Batı bloğunu bölgede dengeleme ve olayların kendi coğrafyasına sıçramasını engelleme çabalarının sonuçlarına göre Kafkaslar kaynayan bir kazan haline getirilecek ve ABD’nin bölge enerji ve stratejik üstünlüğünü Rusya’ya kaptırmamak için her türlü argümanı kullanmasına şahit olacağız.

Ancak Türkiye’nin atacağı dengeli ve kararlı adımlar bir yandan bölgede yaşayan akraba halklarının hayat haklarını korumada bir yandan da bölge enerji koridorundan elde edeceği ekonomik ve stratejik avantajların devam ettirilmesinde çok önemli çok önem arz etmektedir. Bu konudaki gelişmeler önümüzdeki sürecin belirleyici kırılganlıkları olacaktır.