Türkiye kelimesi Türk kelimesi kadar olmasa da yüzyıllardır kullanılmaktadır. “Türkiye” kelimesi ilk kez M.S. VI. Yüzyılda Bizans kaynaklarında ”Turkhia” olarak geçmektedir.  “Türkiye” kelimesinin ayrıca XII. Yüzyılda Venedikli ve Cenovalı tüccarlar tarafından da kullanmıştır: 

Onların Rum-Roma dedikleri yere İtalyanlar “Turchia” veya “Turcmenia” derlerdi. Bütün orta zaman Alman seyyahları “Turkei, Tirkenland” veya Fransızlar “Turquie” derlerdi. XVI. Yüzyılda İngilizce seyahatname kaleme alan Nicola de Nicolay “Turkie” diyor. XIII. Ve XIV. Yüzyıllarda Memlukler de Türkiye kelimesini kullanarak ”Ed-devlet üt Türkiya” demiştir. Osmanlı’da ise Türkiye kelimesinin kullanımı biraz geç olmuştur. 

Aslında Osmanlı’da Türkçülük hareketi ilk defa II. Mahmut devrinden itibaren gelişmeye başladı demek daha doğrudur. Çünkü bu devire kadar Türk ve Türklük kelimeleri Osmanlı İmparatorluğunda, kendisini Müslüman olarak tanımaya alışmış olan halk arasında küfür, kabalık ve vahşet ifade eden manaya alınmaktaydı. “Etrak-i bî idrak/İdraksız Türk“ tabiri aydınların bir icadıdır ve ne yazık ki; uzun yıllar mensubu olduğu milletini küçümsemişlerdir.

Devletin ismi, Devlet-i Aliye’dir. Hükümetin adı, Hükümet-i Saltanat-ı Seniye’dir; İmparatorluk topraklarına, Memalik-i Mahrusa-i Şahane denmektedir; tebaa da, tebaa-i şahanedir. “Osmanlı” kelimesi de henüz bir siyasi terim değildir. Bu kelimenin siyasi ve hukuki bir terim haline gelmesi ancak, Abdülaziz devrinde, tâbiiyet kanunnamesinin çıkarılması üzerine mümkün olacaktır. 

Avrupalılara gelince, onlar Türklerle münasebet kurdukları günden beri kelimeyi kullanmakta idiler. “Devlet-i Aliyye’ye; Türk İmparatorluğu,” “Hükümet-i Seniye’ye; Türk Hükümeti “İmparatorluk topraklarına Türkiye,” ”Türkiye'yi idare edenlere de “Türk” diyorlardı. Siyasi sevgisizlik sebebiyle onlar da, Türk kelimesine kendi benliklerini unutmuş olan ve sadece İslâm sayan Türkler’in atfettikleri manayı vermekte idiler. Bununla beraber, Avrupalı bilginler Türk ırkının değerlerini araştırırken, Türk Dili, Türk Tarihi, Türk Sanatı, Türk Gelenekleri konularında, Türk'ün gerçek değerlerini ortaya koymuşlar ve koymakta bulunmuşlardır.  Avrupalı siyaset adamlarından bazıları da, Türk İmparatorluğuna, Osmanlı İmparatorluğu diye isimlendirmekte idiler. Ama bunların sayılar çok azdı ve de Türk Milleti’ne karşı olanlardı.

İşte bu durum karşısında ve evvelce saydığımız unsurlar tesiriyle II. Mahmut devrinden itibaren, “Türk” kelimesi benliğini unutmuş olan Türkler arasında önem ve değer kazanmaya başlıyordu. Şöyle ki devletin resmi vesikalarında ve basında, Türkiye karşılığı olarak “Türkistan” kelimesi kullanılmaya başlıyor. Türkçülük hareketinin tarihini araştırmış olan Yusuf Akçora, Türkistan kelimesinin Fransızca “La Turquie” deyiminin aynen tercümesinden başka bir şey olmadığını belirterek, bu deyime Türklük ve milliyet fikirleri yönünden önem vermenin doğru olmadığını ifade ediyor.

Biz bu kanaat biraz eksik kalmış diyebiliriz. Bu kelimenin ne suretle meydana geldiğini araştırmak önemli görülmeyebilir. Fakat mensup oldukları ırkın manasını unutmuş olan insanların bu kelimeyi benimseyerek kullanmaya başlamaları hem Türklük ve hem de milliyet fikirleri yününden küçümsenemez.

Her ne kadar, Abdülâziz devrinde, Osmanlı tabiiyeti kanunnamesinin çıkarılması üzerine Türkistan kelimesi resmî yazışmalarda terkedilmiş ise de, basında daha uzun müddet kullanılmış ve sonraları yerini “Türkiye” kelimesine bırakmıştır.

Sonuca gelirsek: Türk Milleti; 23 Nisan 1920 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açarak ve 29 Ekim 1923 günü Türkiye Cumhuriyeti bağımsız devlet olduğunu ilan ederek; uluslararası hukuk ve siyasi literatüre “Türkiye “ kelimesini kabul ettirmiştir.