Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar kriziyle ilgili görüşlerini açıklarken, “Farklı bir oyun oynanıyor, ama arkasında kimler var, henüz tespit edebilmiş değiliz” diyordu. Aslında “farklı oyun”un arkasında kimlerin olduğu da, neleri hedefledikleri de biliniyor, fakat, Katar krizinin çözümünde önemli bir konumda olan Türkiye’nin, bu aşamada, diplomatik bir dil kullanma zorunluluğu var.

Trump’ın 20 Mayıs’ta Riyad’ı ziyaretinin hemen ardından gündeme gelen ve İran’la ilişkilendirilen Katar krizi, ardından İran Meclisi’nde ve Ayetullah Humeyni Türbesi’nde yaşanan terör saldırıları, bölgemizde “farklı bir oyunun” tezgahlandığının göstergesidir. Katar krizi, küresel aktörler arasındaki çekişmenin en önemli düğüm noktalarından biridir. O nedenle,  Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin tezgahlanan bu “farklı oyunu” görmeleri ve Katar krizinin büyümesine izin vermemeleri gerekiyor. 

Bu süreçte Türkiye’ye büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Türkiye, hem Katar’la hem İran’la hem de Körfez ülkeleriyle olan sıcak ilişkilerinden yararlanarak sürpriz bir şekilde gündeme gelen Katar krizine acilen çözüm üretmeye çalışmalıdır. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar kriziyle ilgili görüşlerini açıklarken, “Farklı bir oyun oynanıyor, ama arkasında kimler var, henüz tespit edebilmiş değiliz” diyordu. Aslında “farklı oyun”un arkasında kimlerin olduğu da, neleri hedefledikleri de biliniyor, fakat, Katar krizinin çözümünde önemli bir konumda olan Türkiye’nin, bu aşamada, diplomatik bir dil kullanma zorunluluğu var. 

Türkiye’nin bütün uyarılarına rağmen ABD’nin, “Rakka’yı DEAŞ’tan kurtarma operasyonunu” eğitip donattığı PKK/YPG militanlarıyla gerçekleştirmesi,  Trump’ın 20 Mayıs’ta Riyad’ı ziyaretinin hemen ardından Suudi Arabistan ve 7 ülkenin “terörizmi desteklediği ve İran’a yakın tutum sergilediği” gerekçesiyle Katar’la olan tüm diplomatik ilişkilerini kesmeleri, İran Meclisi’nde ve Ayetullah Humeyni Türbesi’nde yaşanan terör saldırıları, bölgemizde “farklı bir oyunun” tezgahlandığının göstergesidir. Katar krizi, küresel aktörler arasındaki enerji merkezli çekişmenin en önemli düğüm noktalarından biridir ve bundan sonraki her aşamada dünya barışını tehlikeye sokacak sonuçlar üretebilir. O nedenle,  Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin tezgahlanan bu “farklı oyunu” görmeleri ve Katar krizinin büyümesine izin vermemeleri gerekiyor. Bölge ülkeleri elele vermeli ve Ortadoğu’yu, Ortaçağ Avrupası’nda olduğu gibi, uzun soluklu mezhep savaşlarına sürüklenmeyi planlayan emperyalist ülkelerin tuzağına düşmemelidirler. 

Bu süreçte Türkiye’ye büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Türkiye, hem Katar’la hem İran’la hem de Körfez ülkeleriyle olan sıcak ilişkilerinden yararlanarak sürpriz bir şekilde gündeme gelen Katar krizine acilen çözüm üretmeye çalışmalıdır. 

KATAR’A DESTEK

Katar'a yönelik ABD ve Suudi Arabistan öncülüğünde başlatılan ablukaya itiraz eden Türkiye, Doha'ya destek için sembolik bir adım daha attı. Meclis, AK Parti'nin girişimiyle, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Katar’ın Başkenti Doha’da kurulacak üste konuşlanmasını ve Katar jandarmasının eğitilmesini içeren iki anlaşmayı hızla gündeme alarak yasalaştırdı.     

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar'da konuşlanmasına ilişkin uygulama anlaşması Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ile Katar Savunma İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyya tarafından imzalanmıştı. 

Türk Silahlı Kuvvetlerine Katar’da askerî birlik konuşlandırma; taraflara ortak askerî tatbikat ve eğitim programı gerçekleştirme ve birbirlerinin her türlü askerî tesis, birlik ve kamplarından ayrıca hava sahasından yararlanma hakkını veren “Askerî Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Konuşlandırılması Konusunda İş Birliği Anlaşması” da 19 Aralık 2014’te imzalanmış ve 5 Haziran 2015’te Resmî Gazete’de yayımlanmıştı.

On yıl yürürlükte kalacak anlaşmaya göre Katar’daki Türk üssünde TSK’nin tüm kuvvetlerinden güç bulunacaktı. Bu üsteki Türk askerlerinin görevi, “Katar askerlerini eğitmek ve bölgede oluşabilecek ciddi krizlere, uluslararası toplumun vereceği destek çerçevesinde müdahale etmek”ti. İki ülke arasındaki askerî ilişkilerin geliştirilmesiyle savunma sanayii işbirliğinin ve ortak askerî tatbikatların önü de açılmış olacaktı.

TÜRKİYE’NİN VE KATAR’IN BEKLENTİLERİ
 
Osmanlı İmparatorluğu’nun son askeri zaferi olan Kut’ül Amare’nin 100. yıldönümünde imzalanan anlaşma, “Yüzyıl sonra Türkiye yeniden Arap Yarımadası’nda” coşkusuyla karşılanmıştı, ama Türkiye'ye yükleyeceği sorumluluklar açısından nasıl değerlendirilmeliydi?

Kızıldeniz'in çıkış noktasındaki Aden Körfezi'nde de askeri varlık göstermeye hazırlanan Türkiye’nin Ortadoğu ve Afrika açılımları, özellikle de Somali’deki askeri kuruluşun ardından Katar’da üs kuracak olmasını yorumlayan uzmanlar, kendi siyasal görüşleri çerçevesinde değerlendirmeler yapmışlardı. Katar, Basra Körfezi'nin Arap yakasını, Kuveyt, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile birlikte kontrol eden ülkelerden. Somali ise Arap Yarımadası’nın diğer yakasını Aden Körfezi üzerinden kontrol eden jeostratejik konumdaydı. Irak ve Suriye politikalarında arzuladığı sonucu alamayan Türkiye, Somali ve Katar’da yaptığı ataklarla bölgesel aktörlük rolünü sürdürmeyi hedefliyordu. Bu atılımlar iç politika açısından da çok önemliydi.

Türkiye toprakları dışında askeri üsler kurarak bölgesel aktörlük rolünü sürdürmeyi planlamışsa, Katar’daki üs bu konuda bir pilot uygulama sayılabilirdi. Fakat Katar, Türkiye ile bu şekilde yakınlaşmayı, bir güvenlik işbirliğine girmeyi, ve Türkiye'nin kendi toprakları üzerinde üs kurmasını hangi amaçla kabul ediyordu; beklentisi neydi? 

ABD’nin, Başkan Obama’nın açıkladığı takvim çerçevesinde Irak’tan ve Ortadoğu’dan çekileceğine ve bölgeye sunduğu güvenlik şemsiyesini olduğu gibi sürdürmeyeceğine ilişkin kaygılar, giderek daha derin bir kaosa sürüklenen bölgenin güvenlik yapısına ilişkin bazı arayışlara neden oluyordu. Bu arayışlar, bölge devletlerini, bölgesel aktörlerle ittifak ilişkileri geliştirmeye yönlendiriyordu. Türkiye ile Katar’ın askeri işbirliği anlaşması da bu arayışların bir ürünüydü. 

Türkiye’nin Katar’la imzaladığı askeri üs kurma anlaşması Türkiye’nin bölgesel aktörlüğünü sürdürme çabasına yardımcı olsa da, beraberinde bazı riskler de getiriyordu. Katar’ın, Türkiye'nin toprakları üzerinde üs kurmasına izin vermesinin en önemli nedeni güvenlikti. İran ile Suudi Arabistan, Katar ve Körfez Arap ülkeleri arasında yaşanan güç mücadelesinde Türkiye, gerçekten herkesin yanında görmek istediği bir güçtü.  

KÖRFEZ FORMÜLÜ: İRAN’I TÜRKİYE İLE DENGELEMEK

 Gerçekten de, bu rolü oynayabilecek bölgedeki tek ülke Türkiye idi. Türkiye'nin Daho’da askeri bir üs kurmasına Katar’ın bu kadar istekli olmasının ve Suudi Arabistan'ın bu geniş kapsamlı askeri işbirliğine karşı çıkmamasının nedeni, İran ile girişilen bölgesel ve de mezhepsel rekabetin sonucuydu. İran’ın Batı ile yakınlaşması ve Irak ile Suriye’de oldukça geniş nüfuz alanları ele geçirmesi karşısında ABD’nin, Obama’nın açıkladığı takvim çerçevesinde Ortadoğu’dan çekilme olasılığını ciddiye alan Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri,  farklı ortaklık arayışına girmişlerdi. Körfez ülkeleri, bölgesel bir aktör İran'ı, başka bir bölgesel aktör olan Türkiye ile dengelemeye çalışıyorlardı .

Türkiye ile Katar arasında olduğu gibi, ülkeler arasında imzalanan geniş kapsamlı ekonomik ve askeri anlaşmaları kalıcı kılabilmek için, anlaşmaya taraf olan ülkeler arasındaki ilişkileri kurumsal bir zemine oturtacak bir iyi niyet ve güven ortamının oluşturulması  gerekir. Aksi takdirde böylesine geniş kapsamlı anlaşmaları uzun soluklu olarak sürdürmek mümkün olmaz. 

Katar’ın, Körfez ülkelerinin ve Suudi Arabistan’ın, Türkiye ile İran’a bakış açıları çok farklıdır. Söz konusu ülkeler İran’ı, mezhep çerçevesinden değerlendirerek  yayılmacı, devrim ihraç etmeye çalışan bir ülke olarak tanımladıklarından, Türkiye’ye çok daha yakın ve sıcak dururlar.  ABD'nin bölgeye yönelik sunduğu geleneksel güvenlik garantilerinin geleceğine ilişkin belirsizlikler ve İran'ın yayılımcı dış politikası, Suudi Arabistan ile Körfez ülkelerinin alternatif güvenlik şemsiyesi oluşturma arayışlarına neden olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, Ortadoğu coğrafyasıyla derin tarihi ve kültürel bağları olan Sünni ve gelişmiş bir ülke olan Türkiye, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan açısından en uygun ortak olmuştur. Aynı Türkiye, 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan bu yana, İran’la olan komşuluk ilişkilerinde bir kırılma yaşanmasına izin vermemişti. 

TÜRKİYE KATAR KRİZİNİ ÇÖZEBİLİR Mİ?

Türkiye ile Katar arasında olduğu gibi, geniş kapsamlı ekonomik, siyasi ve askeri anlaşmalar, söz konusu ülkeler arasındaki ilişkilere belirli bir istikrar ve siyasi öngörülebilirlik kazandırdığı gibi, çok önemli sorumluluklar ve riskler de getirebilir. Katar’da askeri üs kurma anlaşması, bölgedeki olası çatışmalarda Türkiye’yi taraf haline getirmiştir. 

Katar krizi nedeniyle Türkiye büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle sürpriz bir kriz yaşamakta olan Katar’la çok kapsamlı ekonomik ve askeri ilişkileri olan Türkiye, bu gelişme karşısında nasıl bir tutum sergileyecektir? 

Suudi Arabistan ve 7 ülke, “terörizmi desteklediği ve İran’a yakın tutum sergilediği” gerekçesiyle Katar’la olan tüm diplomatik ilişkilerini kestiler. Katar, “Yemen’de terörizmi güçlendirdiği” gerekçesiyle, Suudi Arabistan öncülüğünde Yemen’de Şii Husilere karşı oluşturulan Uluslararası Koalisyon’dan da çıkarıldı.

Bu gelişmeler karşısında Türkiye, Suudi Arabistan ve 7 ülke tarafından “terörist ülke” ilan edilen Katar’a nasıl yardım eli uzatacak? Katar’la da, onunla tüm diplomatik ilişkilerini kesen ülkelerle de çok yakın ilişkileri olan Türkiye, bu krizde taraf olmaktan özenle kaçınacağı için, bütün gücüyle krizin çözülmesi için çalışacaktır. Bugüne kadar yaptığı çalışmalar ve anlaşmalarla Katar’ın güvenini ve sempatisini kazanan Türkiye, krizin çözümü konusunda gösterdiği çabalar nedeniyle de bölgesel bir aktör olduğunu ortaya koymuştur. Fakat, kısa zamanda sonuç alınamazsa, Katar krizini çözme konusunda yapacağı girişimler, Türkiye’nin, “İran’a yakın durmakla, Müslüman Kardeşler’e ve Hamas’a destek vermekle” suçlanan Katar’la aynı safta görülmesine neden olacağından, hiç beklemediğimiz tepkilerin hedefi de olabiliriz. 

Böylesine önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkan Katar kirizine çözüm üretebilmemiz için, her şeyden önce perde gerinde yaşananları, yani Katar krizinin gerçek nedenlerini görebilmemiz gerekir. Financial Times, Körfez ülkelerini Katar’la tüm ilişkilerini kesmelerine neden olan krizin, “Nisan ayında, Katar yönetiminin El Kaide bağlantılı Tahrir eş-Şam (eski Nursa Cephesi) örgütü ile İran destekli Şii milislere 1 milyar dolarlık fidye ödemesi” olduğunu duyurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Katar krizi ile ilgili görüşlerini açıklarken, “Farklı bir oyun oynanıyor, ama arkasında kimler var, onu  henüz bilemiyoruz” diyordu. Başta da belirttiğimiz gibi, Katar krizinin arkasındaki aktörler de, hedefleri de biliniyor, ama Türkiye, konjonktür gereği diplomatik bir dil kullanmaya özen gösteriyor. 

ÖNEMLİ NOT: Katar krizine giden süreçte yaşananları, Katar krizinin gerçek nedenlerini Nisan 2015’te yayınladığımız yazılarımızda ayrıntılarıyla anlatmıştık. Bir sonraki yazımızda bu gerçeklere özetle yeniden değineceğiz.